31 Mart 2016 Perşembe

Uygarlık Tarihi II ( Vize )


SINAV SORUSU: Mitos dan Logos'a geçişi anlatınız ? ( Önceki yılların )
SINAV SORUSU: Aristo ve Platon'un düşünce sistemini anlatınız.( Önceki yılların )

1.HAFTA: UYGARLIK TARİHİ DERS NOTU ( 15 ŞUBAT 2016 PAZARTESİ )

Birinci dönemde başlamış olduğumuz yolculuğu günümüze taşımaya çalışacağız. Farkındaysanız ilk çağı işledik ilk dönemde ve günümüzden 3000 yıl öncesine kadar gelebildik. Şimdi oradan bu tarafa bakacağız. Aslında bu son 3000 yıl, 300 yıl da diyebilirsiniz. Arasında büyük bir fark var ama şöyle bu son 300 yılın geçmişi olarak bakabiliriz. Son 3000 yıl dediğimizde MÖ 1000 yıllarını kastetmiş oluyoruz. Son 300 yıl dediğimizde 1800'lü yıllar.


1800'lü yıllar Endüstri devrimi, Sanayi devrimi, Fransız devrimi, Ulus devlet modelinin ortaya çıkışı, Siyasal devrim, Demokratik devrim. Platon, MÖ 4.yy ideal devlet nasıl olmalıyı yazıyor.İlkçağdan beri olan demokrasi, toplumsal yönetim biçimi kavramı olmaktan çıkıp; bu devrim ile beraber bu tarih itibari ile devletin olması gereken tek yönetim biçimi haline geliyor.

Bütün bunları topladığımız zaman son 100 yılı da, son 300 yılı da ifade eden başka bir kavram ortaya çıkıyor. Modernite , Modern devlet, modern toplum, modern insan, modern hayat gördüğünüz gibi her şeyi parantezi içine alabilen bir kavram çıkıyor karşımıza. O halde son 300 yıl modern çağ olarak adlandırılıyor. İşte bu modern çağa giden yolculuğun köklerine baktığımızda Antik Çağ da görebilirsiniz. O yüzden 3000 yılın macerası aslında günümüz dünyasını anlamamız için bir ipucu.

Dolaştığımız coğrafyaya bakarsak Mezopotamya, Afrika. İlkel diye adlandırılan dönemden çok uzun döneme yayılan, günümüzden en fazla 12 - 13 bin yıl öncesine tarihlenen, Paleolitik, Eski taş, Taş devri diye adlandırılan; göçebelik, tüketicilik, toplayıcılık, avcılık dediğimiz dönemde içerisinde yaşadıkları coğrafya Afrika en yaşlı kara kıta denilen yerden. İnsanlar,iklimdeki değişim, kuraklıkla beraber; toplayacak, avlayacak şey bulunamamasından kuzeye doğru göç ediyor ve işte mezopotamya dediğimiz yerde bereketli bir coğrafya karşımıza çıkıyor. 

Devamında bu tarımsal bereketin, üretimin üzerinde bir yönetim inşa ediliyor. Devlet dediğimiz yapının ortaya çıkışıda en fazla günümüzden 5 -6 bin yıl öncesi 3500 Sümer devleti.

Dolayısıyla dolaştığımız coğrafyaya baktığımızda Afrika, Asya hattını görüyoruz. 18.yy bu dönemden itibaren Fransız devrimi, Sanayi devrimi, Burjuva devrimi, Demokratik devrim, Modern dünya diyoruz. Bunun hasıl olduğu dünya Batı dünyası, avrupa. Bugüne kadar konuştuğumuz coğrafya Mezopotamya, Afrika'ydı. Dolayısıyla biz insanlığın 18. yy. itibaren uygarlığın lokomotifi haline gelen Batı dünyasının macerasını izleyeceğiz.

Uygarlığın macerasına şurada başladığımız yolculuğun bir devamını görebilirsiniz dolayısıyla yeni bir şey yok diyebilirsiniz. Ama baktığınızda çok farklı şeylerin olduğunu göreceksiniz. Doğu; tarım, dolayısıyla toprak, arazi yani kara ve tarım uygarlıklarından bahsediyoruz. Batı'ya geldiğimizde; antik yunan, atina yani deniz ve ticaret. Kara ve tarım uygarlıklarından deniz ve ticaret uygarlıklarına bir değişim yaşanıyor. Bu sadece coğrafi bir değişim değil, niceliksel bir değişim değil niteliksel bir değişim olduğunu görüceksiniz.

Babil, Asur, Hitit, Mısır dan bahsetmiştik. Bunlar  artık bir şehir veya bölgesel devlet değil imparatorluk boyutunda olan yani emperyal tek bir merkezden kendi sınırlarının çok ötesini kontrol eden devlet yapılarıydı. Oysa Atina dediğimizde karşımıza Site / Şehir çıkar. Yani Büyük Karasal arazi kontrolünden yeniden şehir devletine dönüş. Bu dönüş neyi ifade eder? Örneğin, Sümer'e bakalım, Mısır'a bakalım Tapınak Merkezlidir. Site dediğinizde, Atina dediğinizde Agora ( Meydan )
Çarşı. Yani Tapınak merkezli ( tarımsal üretimin tek bir merkezde toplandığı, sahibinin tek bir şey olduğu, devlet merkezli ) bir dünyadan ticaret merkezli çarşının hakim olduğu bir dünyaya geçiyorsunuz. Çarşı da iş yapan tüccar, esnaf, tacir, zanaatkar bunlar vardı ama devlete bağlıydı daha önce şimdi kendi başına iş yapan adam dan bahsediyoruz. Dolayısıyla para uygarlığına geçmiş oluyorsunuz.Bu doğu batı ayrımını göreceğimiz noktadır.Doğu da daha büyük, daha köklü, bir devlet organizasyonu olmasına karşın modernleşme dediğimiz süreç hala tamamlanamamış bir süreçtir bunun ayrımını görücez.

Tarımdan itibaren Paleolitik'ten itibaren sihir, büyü v.s. düşünceleri kendilerine göre bir dünya algısı yaratıyordu. Ağaca, kuşa, taşa anlamlar yükleyerek onlar sadece nesne olmaktan çıkıp birer imge haline geliyorlardı. Hatta kutsallık, ruhta kazanabiliyorlardı. Bu doğayı kişileştirme, insanlaştırma düşüncesine Mitsel düşünce diyebiliriz. Mitoloji veya Mit nedir? Tahsin Yücel'in ifadesiyle söylence, olağan dışı, olağan üstü varlıkların, güçlerin olduğu bir dünya. Ama mitolojiye yakından baktığımızda kendi hayatımızın izlerini görürüz. Mitolojide, yaşadığımız dünyaya bakarak görmediğimiz bilmediğimiz dünyayı anlamlandırma işidir. Kozmoloji yani bir kainat algısı yaratma düşüncesi, ben böyle isem ötekide öyle zaten demek gibi bir teselli bulma hikayesidir. Bu efsanelerde mesela Zeus insansı varlıklar gibi. İnsandan tek farkları ölümsüzler. Dolayısıyla sende öbür dünyada ölümsüz olacaksın. Mit dediğimiz olağan dışını açıklama hali. Şehrin ortaya çıkışındaki ana öge, merkezindeki tapınak  kurumsal anlamda sistematikleşmiş din olgusu.Çarşıda adam kendi tezgahına, kendi adına iş yapıyor. Nasıl yaşıyorsan öyle düşünürsün. Artık bu efsaneler Mitler sökmüyor. Rasyonel düşünce ya da akli düşüncenin başlangıcı ya da efsanelerden felsefi düşünceye geçiş diye adlandırmak  gerekir. MÖ. 4.yy Platon şunu söylüyor.'' ya krallar filozof olmalı ya da filozoflar kral olmalı.'' Tanrı soyundan gelen, gökten inen birisi değil rasyonel, akli  nasıl olması gerektiğine biz karar vereceğiz. Dolayısıyla şahıs çıkıyor karşımıza.

Sokrates'in öğrencisi Platon onun öğrenciside Aristoteles dir. Sokrates tarihin ilk düşünce suçlusu düşüncelerinden dolayı idam ediliyor. Platon'un kurduğu okulun adı Akademi. Bu bölgede mezarı bulunan bir savaşcının isminden Akademikos dan alıyor. Rafael in tablosuna baktığımız zaman Akademi de Platon ortada el yukarıda idealar diyor. Aristoteles de yanında eli aşağıda ''Platon benim için yücedir ama gerçekler daha yücedir'' diyor. Düşünce ekolleri Platonik düşünce, Platonik aşk, Aristo Mantığı dolayısıyla iş ve hayat kişiselleşiyor düşüncede kişiselleşiyor. Doğu da Piramitlerin nasıl yapıldığı araştırılıyor. Zigguratların taş işçiliği araştırılıyor, heykelleri kimin yaptığı bilinmiyor.Ama Atina'nın altın çağı Parthenon da Fidias'ın heykelini biliyorsunuz. Aristoteles'in şiirleri ve tiyatrolarını biliyoruz. Mısırlılar mumyalama sistemin bulduklarına göre anatomiyi baya iyi incelemiş. Tıp dediğimizde Hipokratı biliyoruz. Dolayısıyla  kişiselleşme dediğimiz olgu Mülkiyet den başlayarak düşünceye, sanata kadar özelleşmedir. İlk çağda bir anlamda bireyselliğin doğuşunun habercisi olarak karşımıza çkıyor. Doğu Batı arasındaki farkı anlayabiliyoruz.

Hayatımıza yön veren kavramlardan bir tanesi Akademikos diğeri de Ekonomikos ( Ev idaresi). Mısırda Sümer de olan devlet köleliğinden borç köleliğine geçiş. Yani sahsi köleliğe geçiş ve bunun yasalaşmasını göreceğiz. Kısaca Para düzen diyeceğimiz bir dünyaya adım atılacak. 1. Batı cephesinin ilk fotoğrafı Antik Yunan 2. Tarihte bireyin rolü. Batı dünyasındaki yolculuğa bakarken tarihte bireyin rolüne  bakacağız. Batı da ilk çağ kapsamında İskender Pers-Yunan üzerinden yürüyeceğiz. Atina'nında sonuna  yol açan ama doğu batı savaşı göreceksiniz. Bu erken küreselleşme hindistana kadar giden sınırlar. 3. Erken küresellik veya dünya imp. diyebileceğimiz. Roma ya bakıcaz. Çünkü tam iskenderin gittiği sınıra kadar gidiyor. Küreselleşme olgusunu ilkçağ da biçimlenmiş halini roma üzerinden inceleyeceğiz.

Atina için Mitos dan Logos'a geçiş. Devlet mülkiyetinden özel mülkiyete geçiş. Karasal Tarım uygarlığından, Deniz Ticaret uygarlığına geçiş. İlk uygarlığın havzası nasıl ki mezapotamya ise modern dünyaya giden yolculuğun havzasıda Akdenizdir. Romanın büyük anıtsal mimarisi arena, piramit veya ziggurat gibi anıtsal mimarinin büyülü dünyasının geri dönüşünü simgeler. Romanın çöküş döneminde insanlar ekmek ve eğlence istiyoruz diye ayaklanıyorlar. Roma ihtişamdır. Latin kültürü bügün kü Latin alfabeside roma dan kalma, Tıp veya Hukuk okuyorsak mutlaka Latince bilmemiz gerekiyor. Roma 4.yy da doğu batı olarak Doğu yakası Konstantinapol Batı yakası Roma.
Mısır da  herşeyin tek merkezde toplanması aynı zamanda  tanrı kraldan inancın soyutlaştığı maddi fiziki bir varlıktan bütün dünyanın kontrol edildiği bir Tanrı imgesine herşeye kadir bir Tanrı imgesine dönüştüğünü görebiliriz. Mısır da  Akhaneton devam etmeyecek. Semavi dinler Mısır da ilk tek tanrılı din sürgünlere Mısır, Babil evreleri olacak. Musevilik çalkantılarara sebeb olucak sonra Hıristiyanlığın doğuşuna doğu yakası tanıklık edecek. Doğu-Batı ayrışmasında sonra Batı 5.yy itibaren neredeyse şehrin de bittiğini neredeyse kırsallığın

29 Mart 2016 Salı

Yaratıcı Tiyatro


 İhtiyaçlarımızı karşılamamızın amacı olması lazım. Sonra olanaklar ve koşullar. Bu ihtiyacımızı karşılamak için eğer olanaklarımız kıtsa koşullarda çok zorlu ise bunun karşısında durmak mümkün değil. Örneğin; En sevdiğimiz insan hasta ve beş paramız yok. Müthiş bir masraf çıktı karşımıza. O parayı nereden bulacağız ve bunun sonucunda sevdiğimiz insanı iyileştireceğiz. Eğer böyle bir amaç varsa, böyle hayati bir amaç, böyle bir ihtiyaç varsa yaratıcılık kendiliğinden ortaya çıkmaya başlıyor. Koşullar ve olanaklar ne olursa olsun. Ama olanakların çok fazla ise koşullarda çok güç değilse yaratıcılık yapma ihtiyacı çıkmıyor. Eğer olanaklar ve koşular arasında uçurum varsa ister istemez onun yarattığı bakı o engeli aşma isteği ile hemen başlıyorsunuz. 
 Harekete geçiren 4 unsur aslında yaratıcılığın nedenleri, nedenselliği sahnede yapılan herşey nedeni dramaturjide bulunur. Dramaturjinin karşılığı bir oyunun sahnelenme amacına yönelik yorumun tiyatronun bütün çalışmalarını kapsıyacak şekilde yapılan bilinçli çalışmalardır. Sahneleme, yönetmen, oyun, dekorcu, kostümcü, ışıkçı, müzikçi sahnede yapılan herşey in nedeninin ortaya çıkarılması bu amaca yönelik bütünlüğün sağlamak.
 Tex okunduktan sonra analizler yapılır, karakter analizleri yapılır, olay durum ilişki analizleri yapılır hatta günümüzde seyirci analizleri yapılır. Bu analizler, çözümlemeler genellikle üç soru üzerinden yapılır. Karakterse ne anlattı, ne söyledi, olaysa ne oldu ondan sonra neden ne içinler. Neden yaptı, o olay neden oldu, bir de işlevi ile ilgili soru var oldu da ne oldu. Söylediği, yaptığı, işlevi ne. 3 temel sorudur bu analiz yapabilmek için. Bu soruları her durumda sormaya başlayıpta analiz etmeye başlarsanız. Çok daha iyi öğrenirsiniz. İlişkilerinizi  daha iyi kurarsınız. Değişirsiniz.
 Her olayın altında ham bilgi vardır. Bu gizlidir. Bu bilgiye ulaşmak işimizi kolaylaştırır. Bu adam geldi, ne dedi, neden yaptı, yaptı da ne oldu. Ne yapıyoruz, neden yapıyoruz, yapıyoruz da ne oluyor.
 Hem seyirci hem oyuncular hale gelen marketin önündeki diyalog. Ne sahne var ne oyun var ama tiyatro. Zor olan tarafı herkese seyrettirebilecek kadar çok etkili ve inandırıcı olabilecek bir güce sahip olması. Asıl tiyatro bunu herkese nasıl seyrettirebiliriz de başlıyor. Nasıl bir etki sağlayalım ki bu herkes tarafından seyredilsin. Aslında her insan bir oyuncu, herkes birbirine oynuyor. Adam karısına oynuyor, öğretmen öğrenciye, memur amirine. Eğer oynamadığımız taktirde  bir sorunu çözmemiz mümkün değil. İknanın altında oyun vardır. Birisini ikna etmek şunu yapsana diyeceksin mesala. Örneğin kötü bir haberi alıştıra alıştıra söylemek. Haberi söylemek bilgi aktarımıdır. Ama alıştıra alıştıra söylemek oyundur. Birini kırmadan reddetmek için bin dereden su getirmek bir oyundur. Hep oynuyoruz oynamak zorundayız. Mesala geç kaldık mazeret yaratmaya başlıyoruz. Mazeret yaratmak oyundur. Sürekli oynuyoruz. Günlük yaşamın içinde bol bol oyun var. Zaman zaman tehdit ve şantaj ile oyunu sürdürüyor insan. Bir çocuğun anne ve babasından izin almak için hasta numarası yapması tehdit ve şantaj bir oyun. Hayatın içindeki günlük yaşam oyunculuğu çok daha güçlü. İnsan ilişkilerinde başarılı olmak için oynamak zorundayız. O yüzde işyerindeki konuşma tarzı bile farklıdır. Strateji gerektiren yerlerde, taktik gerektiren durumlarda oynamak zorundayız. Kaçarsan kovalar, kovalanırsan kaçarsın bir taktik. Aradan sesini yükseltirsen daha inandırıcı olursun bu da taktik. Taktik gerektiren konularda hep oynuyoruz. 
 İkna etmemiz gereken durumlarda oynuyoruz. Herkesin zorlama olmadan keyifle, heyacanla, istekle seyredebileceği bir oyun elde etmek işin zor tarafı bu.
  Tiyatroda yaşamın aynısını aldığımızda tekrara düşüyoruz. Sıkılma riskimiz yüksek. Yaşamı tanımlayan kavramların yansıması olarak aldığımızda bizim tiyatronun yolunu açmış oluruz. İnsanın ölmek üzere doğduğu bir dünyada olayların, durumların, ilişkilerim içiçe geliştiği eylemlere dönüştüğü dinamik bir yaşam. Ölmek üzere doğmak bir çatışma. Her insan doğduktan sonra öleceğini bilerek yaşıyor. Hayatımızın içinde var çatışma, sanatında içinde olmak zorunda. Çatışma olmadığı zaman hiçbir sanat etkinliğini izlettiremezsiniz. Farkettiremezsiniz. Tiyatronun her unsurunun içinde var. Yönetmenin, oyuncuların, dekorun, kostümün, ışık da var. Bütün sahneyi ışıkla aydınlatıyorsun bir tane mor ışık içinden beliriyor istersen seyretme. Çatışma en önemli şeylerden bir tanesi. Zıtlık, kontrast. Olayların, durumların, ilişkilerin sahne üzerinde yapılacak her şeyin nedenselliği.
 Kurgu, hayal gücü, kendimize göre yeniden yaratmak. Öykülendirme. Seyirci için o anda hiç beklemediği bir şey olması lazım. O şeyi belli etmemesi lazım. Sürpriz hemen hemen çatışma ile aynı şey. Hiçbir şeyin beklediği gibi sandığı gibi gerçekleşmemesi lazım. Aa bu ağlayacak dediğinde onun ağlamasının bile farklı olması lazım. Seyici ve oyuncu arasındaki etkileşim. Dinamik dediğimiz şey. Yolculuk ve süreç. Farketmek, Algılamak, İçselleştirmek, Eyleme geçmek. 4 aşamada. Aynı şeyi seyircide yaşıyor. Bu aşamalar mutlaka oluyor. Bazen çok hızlı oluyor. Eğer uyaran çok güçlü ise ya da insan ona karşı çok hassassa eylem çizgisi tersine dönüyor. İçselleştirmek en önemli şey eylemin ortaya çıkmasında. Tanımadığınız birinin evi yansa nasıl olur, tanıdığınız birinin yansa ya da sizin eviniz yansa nasıl olur. Bunu bir arkadaşınıza anlatdığınız zaman farkları nasıl olur.
 Bir insan zorluklardan bunalmış bu insanı sadece güldürmek olabilir. Sorunlarını çözmek için bir gün daha ayakta kalmasını sağlamak için yaşam sevinci kazanmasını sağlıyorsa tiyatro. Yaşama sevinci veriyorsa bu bile yeterli.
 Tiyatro varsayımdır. Tiyatro salonunda bazen saray bazen ev kuruyoruz. Seyirci varsayım olduğunu bilerek geliyorlar. Varsayalım ki burası saray. Ne kadar gerçeklik duygusu yaratılsada herşey varsayım. Sahnenin ortasına halı serseniz. Sonrada onu sal olarak kullansanız. Hemen seyirci onun sal olduğuna alanın çevresinin deniz olduğuna inanır. Sevdiğimiz oyunda daha fazla dikkat çeken şeyler olur. Bazen ezberini unutur, bazen tökezler, bazen aksesuarı düşürür, kulisden sesler gelmeye başlar. Dikkat ederseniz en çok ilgi gören yerler orasıdır. Varsayım olduğunu bildiği seyir eylemi içinde onlar gerçektir. Gerçeklik duygusu ile varsayımın çatışmasından dolayı dikkat çeker. Hatta oyundan daha çok dikkat çeker. Saray varsayımdır. Ama dekor gerçekçidir. Seyirci oynayışdaki gerçekçiliğe gelir. İnandırıcı olduğu taktirde istediğimiz şeyi yapabiliriz sahnede. 
 Yaşam gerçeği, sahne gerçeği. Yaşamda olayların parçası oluruz ya da tanıklık ederiz. Parçası olduğumuzda duygu yoğunluğu yaşarız. Ajite oluruz ayrıntıları göremeyiz. Çünkü korkarız, paniğe kapılırız, tedirgin oluruz. Duygu yoğunluğu içinde ayrıntıları göremeyiz. Ama sahne öyle değil doğrudan doğruya izlettirmek üzerine kuruludur. Tiyatro salonunda bütün koltuklar tek bir yöne bakar. Sahne seyirciye göre yüksektir. Sahne önünde bir perde asılıdır. Salon ışıkları söner sahne ışıkları yanar. Perde açılır. Bunlar da üç zil sonra olur. Bütün dikkat izlemeye yöneliktir. Parçası olmadığımız için çok fazla odaklanırız bu yüzden çok çabuk algılarız çok çabuk sıkılırız. Tiyatronun yaşamı aynen aktarma gibi bir derdi yoktur kendi gerçekliği vardır. Onun için bu da ufkumuzu açar. Varsayım olmasından ve sahne gerçeği ile yaşam gerçeği çok farklı olmasından dolayı. Çok önemli iki özellik.
 Duygusal zekanın 4 özelliği var. Duyguların tanınması, kontrol edilmesi, yönlendirilmesi, ifade edilmesidir. istediğimiz zaman yükseltebileceğimiz bir katsayısı var. Tiyatro duygusal zekayı yükselten en önemli labaratuvarlardan bir tanesidir.  Replik insan ilişkisi. İnsanlar duygularını tanımayınca, yönlendiremeyince ister istemez zihni işlem yapmaya hazır olmaz hiçbirzaman. Çok üzüntülü olduğumuz zaman sorun çözemezsiniz. Çok sevinçli olduğunuz zaman da sorun çözemezsiniz. Çünkü zihni bilinci o sorunu çözmeye odaklayamazsınız. Duygu ne olursa olsun. 
 Diyaloglarda ironi varsa onu sadece metin içinde ironik diye yazar. Bütün duygu ve düşünce davranışları ortaya çıkaran çalışmalardır dramaturji çalışmaları. Bunlar için veride diyaloglardır sadece. Bu karakter bu olayda böyle birşey söylemişse bu özelliğe sahiptir diye çıkarımlar yapılır. Amerikalı bir oyuncu şöyle diyor. Ben canladıracağım her karakter için 68 tane soru sorarım. Önce o karakteri kendi içimde yaşatmak zorundayım ki. Sorular nerde yaşıyorum, hangi semtde, çocuğum var mı, okula mı gidiyor, köpeğim var mı, köpeğimin ismi ne 68 soruya cevap alıpta onu ben yaşadığım zaman seyirciye yaşatabiliyorum.
 Yaratıcı çalışma sancılı bir çalışmadır. Ama aynı zamanda keyiflidir. İlk çalışma oyun metni ile başlar. Devlet Tiyatroları, Şehir Tiyatrolarında dramaturji kurulu tarafından seçilir oyun. Seçilen metin bir havuza girer. Oyunun oynanmasına karar veren yönetmendir. Dramaturji kurulu önerilen oyun için onay da verebilir. Ya da bu oyunun içinde belirli zaaflar var bunları giderdikten sonra da oynayabilirsiniz diyebilir. Özel Tiyatrolarda farklıdır. Birçok yoldan gelir oyun metinleri. Sanat açısından, Seyircinin ilgi duyucağı bir temanın işlenmiş olması gerekir. Teknik açıdan Tiyatroda gerçekleştirilebilir olması lazım. Bu kadronun oynayabileceği bir oyun metni olması lazım. Çok güncel bir oyun olması lazım ya da ambiyansının çok güçlendirilip seyredilebilir hale gelmesi lazım, Yapım maliyetinin bütçeye denk gelmesi lazım. Buna göre seçilir oyunlar. Ondan sonra Yönetmen rol dağıtımı yapar. Rol dağıtımını ilk prova günü duyurur. İlk yapıcakları çalışma masa başında metini bir okumaktır. Sonra tartışılır. Dramaturji çalışması başlar. Karakter analizleri yapılır. Karakterin değişim noktaları tespit edilir. Yol haritası çizilir. Hangi tarihte oyun çıkacak belli olur. Bütün ekip uyum sağlamak üzerine oyuncu, kostüm, ışık, müzik. Konsept, Strateji ve Yaklaşım belirlenir. Kostüm, dekor bundan sonra hiçbir çalışmaya katılmazlar bağımsız olarak kendi yerlerinde yapmaya başlarlar. Oyuncular genel provaya kadar diğerlerini görmez. Ama Yönetmen belirli aralıklarla bu tasarımcılarla bir araya gelir gelişmeyi izler ve tasnifler yapar, çalışmayı sürdürür. Bu klasik bir yapıdır.
 Çarşı ve mezarlık gezisinde ne duydunuz ne hissettiniz. Oyuncuların cevabı 1 saat içinde yaşam ve ölümü tanıdık. 15 gün sürecek dramaturji çalışması böylece 1 saate indi. Üzerine konuşulacak bir şey kalmadı. Bir insan normal sistemden farklılıklar gösteriyorsa toplum, sistem ona yapancılaşır, farklılıklarından dolayı yabancılaşan insan aidiyet duygusunu yitirir, yalnızlaşır ve ölümü bekler. Bunun için de o farklılığı ortadan kaldırabilecek en önemli çalışma empatidir. Kendimizi onun yerine koymak onu anlamaya çalışmak. Kabullenmek değil anlamaya çalışmak. Empatiyi güçlendiren en temel olgu ölümdür. Örneğin; çok çatıştığın biri var onun ya da kendinin yarın öleceğini bilsen müthiş bir serinkanlılık sağduyu ve esneklik oluşur. Sonra Yönetmen bir prova programı hazırlar. Sahnenin uzun ya da kısa olmasından ya da gün gün sahneleri böler o sahnelerde kimler varsa yazarak bir prova yapar.
 Serbest doğaçlama özellikle içindekini dışarı çıkarabilmesi için alkol bağımlılarında doktorlar tarafından yapılır. Tiyatroyu koşulsuz doğaçlama için bir kumpanya döneminde  ekip anlayışı oluşturmak için bu çalışmalardan yararlanıyoruz insanların birbirini çok iyi tanıması, dost olması, arkadaş olması, art niyeti ön yargıyı ortadan kaldırmak için yapılan serbest doğaçlama çalışmasını tiyatroda yapar, kumpanya oluştururken yapar. Onun arkasından mutlaka koşullu doğaçlama bir konu verilir oyunun gerektirdiği sahneleri çıkarmak için koşullar belirlenir ve onun üzerine çalışılır. Koşul kasapda bekleyen kadının bir nedeni evde bekleyen çocukları onun orada beklemesini sağlıyor. Güven ortamı oluşturmak için serbest doğaçlama yapılır. Ama oyun hazırlarken doğaçlama mutlaka koşullu olmalı, o koşulun oyunun ihtiyacına göre belirlenmesi lazım  ki o doğaçlama yapılabilsin. Olay örgüsünün anlaşılabilmesi ve bağın iyi kurulabilmesi için. Yönetmen sahne dışında iz sürüyor. Bir insan bir insanın önce gözüne bakar. İnsan gözü hep hareketli objeye bakar denilir. İnsan gözü önce turuncu rengi görür denilir halbuki öyle bir şey yok hayatta. Aslında dengeyi bozan unsura bakar insan. Statik bir denge kurduysanız derinlik olan unsura bakar. 14 kişi zıplıyor 1 zıplamıyor insan ona bakıyor.
 Kırık bir vazo hiçbir nedensellik eklemediğinizde sadece kırık bir vazodur. Kırık vazonun yanına bir hırsız koysanız. Bir çocuk koysanız elindede bir top. Midesi yanan gencin yüzünün ekşimesi kız arkadaşı sen burada olmaktan memnun değilsin galiba diyor. Yanma artıyor daha da yüzü ekşiyor. Kız sen benimle olmaktan memnun değilsin galiba diyor. Kız sinirleniyor ve kalkıyor. Yüz ekşimesi doğrudan doğruya memnuniyetsizliğin göstergesi. Göstergenin en önemli teorisi eğer bir obje bir nesne, bir jest nedensellik taşıdığı zaman bir gösterge haline geliyor. Böylece çok fazla yorum yapılıyor. Bunun olumlu ve olumsuz yanlarından yararlanılıyor. Dizi de yorumları farklı bir şekilde ele aldığı için ister istemez bir çatışma çıkıyor. Dizinin sonuna kadar o çatışma sürüyor. Hiç kimsenin karar veremeyeceği kadar da çok yorum çıkıyor.Adam kapıyı vurup gidiyor sonra yağmur yağmaya başlıyor. Kadının ağladığının göstergesi diyoruz.
 Bir insanın farklılıkları ile huzur bulucağı bir sistemin arayışıdır. Tiyatro, entelektüel bilgi, bütün bunları şu oyunda kullanıcam deyip o oyunla ilgili bilgi. Oyun bilgisi, dramaturjik rapor sonuç.
 Tanıdıktan sonra saklamış olduğum bütün seyircilerimi, korkularımı açığa çıkarmış olduğum sığınağım oldu. En yaygın çalışma grup çalışması. En etki en uygun cevapları biraraya getirip kullandığımızda grup çalışması oluyor.