30 Mart 2017 Perşembe

Anadolu Selçuklu Mimarisi (Vize Soru ve Cevapları)



Vize Sınavı Soruları:
1. Anadolu Selçuklu Mimarlığının genel özelliklerini, kaynaklarını anlatınız.?
2. Anadolu Selçuklu Camii mimarisi genel özelliklerini anlatınız.?
3. Anadolu Selçuklu Medrese mimarlığı hakkında bilgi veriniz.?
Cevaplar:
1. Ders notlarında 
2. Ders notlarında
3.

  • Medreseler 2 temel bilim olarak ayrılır. 1.Kadim Bilimler (Matamatik, Geometri,Astronomi vb.) bunun yanında tıp için Şifahane,Bimarhane,Hastane bulunur.2.İslam İlimleri (Fıkıh, Hadis vb.) Fıkıh günümüzdeki Hukuk, Darül Hadis ise günümüzdeki İlahiyat Fakültesidir.
  • Medreseler eğitimin ücretsiz verildiği, genellikle yatılı, öğrenci sayısı 20-25 kişiden oluşan eğitim kurumlarıydı.
  • Medrese mimarlığında önemli elemanlar; avlu unsuru, eyvan unsuru, dershane birimi, türbe, şadırvan kurgusu, taç kapı düzenlemesi, taç kapının iki yanında minare
  • Medreseler iki tipolojiye ayrılmaktadır.1.Avlusunun üzeri kapalı medreseler 2. Avlusunun üzeri açık medreseler
  • Ortaçağ Anadolu Selçuklu mimarlığında 13.yy ortalarından itibaren mimari yapı olarak ilk sırayı Medrese mimarisi almaktadır. Anadolu Selçukluda Açık avlu ve Kapalı avlu her iki tipolojide kullanılmıştır.
  • Kapalı avlu medreselerde avlunun üzerinde kubbe onun ortasında mutlaka açıklığa yer verilir.Buna aydınlık açıklığı, aydınlık feneri diyoruz. 
  • Açık avlu medreselerde avlunun ortasında genellikle havuza yer veriliyor.Avlular kare veya dikdörtgen kurguda. Çoğunlukla revak düzenlemesi vardır.
  • Medreseler en az bir eyvanlı ve 2 - 4 elemanlı eyvanlı medrese tipolojisi vardır. Açık avlu medreselerde 4 eyvanlı kurgu yaygındır. Ana eyvan girişin karşısında çoğunlukla mihrap nişi vardır. Medreseler topografyaya göre şekillendirilir.Bu nedenle mihrap nişi  yanlarda olabilir.
  • Ana eyvanın sağında ve solunda kubbeli mekanlar ve ikinci katda dershaneler yer alır.
  • Medrese mimarlığında simetriye dikkat edilir. Dört eyvan dershane talebe hücreleri dışında ayrı bir mescid veya eyvanlardan biri mescid olarak kullanılabilir. Genel girişin sağında veya solunda
  • Ortaçağ Anadolu Selçuklu mimarlığında baninin türbesinin yapıyla ilişkilendirilmesi yaygın bir uygulamadır.Baninin türbesi yapı bütününe dahil edilmesi Camii ve Medrese örneklerinde vardır.Konya Sahip Ata Camii'nde mihrap aksına yerleştirilmiş.
  • Şifahane medrese plan şemasına göre gelişmiş aynı kurgudadır.
  • Açık avlu medresede avlunun ortasında gelicek şekilde şadırvan kurgusu, Kapalı avlu medresede ise kubbenin altına gelecek şekilde bir şadırvan kurgusu
  • Çeşme unsuru yapının cephesinde dış mekanda halka açık çeşme düzenlemesine yer veriliyor.
  • Mimaresi üzerinden tanımlanan medrese örnekleride yaygındır. Taç kapı düzenlemesinin iki yanında minare düzenlemesine yer veriliyor. Sivas Çifte Minareli Medrese, Erzurum Çifte Minareli Medrese,İnce Minareli Medrese,Sivas Gök Medrese gibi.
  • Taç kapı da çifte minare uygulaması Taç kapının tamamlayıcı elemanı olarak And. Selçuklu minare gelişiminde ve Anadolu dışında İran coğrafyasında Büyük Selçukluda yaygın olarak kullanılmıştır.13.yy ortalarından itibaren Taç kapının iki yanına yerleştirilen minare düzenlemesi camii mimarlığının yanısıra medrese mimarlığında da kullanılmıştır.
  • 13.yy ilk yarısında cephe düzenlemesi daha yalın sadece taç kapı kurgusu var.13.yy ortalarında itibaren Köşe kuleleri ile pencere açıklıkları ve çeşme nişi düzenlemesi, minare uygulamaları ön cephenin tamamının tasarıma hakim olduğu anlaşılır.
  • Medreseler bazen külliyenin bir parçası olarak ele alınabilir. Selçuklu çağında Külliye anlayışı oturmadığı için yapılar genelde bağımsızdır.And.Selçukludan günümüze ulaşan ilk külliye örneği Huant Hatun Külliyesidir.
  • Kapalı Avlulu Medrese erken tarihli örneği Afyon Boyalıköy Medresesidir. Yerleşim yerinin dışında olduğu için Hanekah olarakta bilinir. Planda küçük bir kubbe köşelerinde dört sütun avlu ortası kapatılmış dikdörtgen bir avlu tonozla örtülü kareye geçiş için ayaklar üzerine oturan küçük ölçekli T şeması oluşuyor.
  • 13.yy ilk yarısı Isparta Atabey Ertokuş Medresesi tek eyvanlı küçük ölçekli kubbe ile örtülüdür.Ana eyvan dışında  ana eyvan ile ilişkilendirilecek bir mezar yapısı yerleştiriliyor. Eyvanın iki yanındaki örtülerin kubbe ile örtüsü 13.yy ikinci yarısında gelişecek olan kapalı avlu plan şemasındaki medreselerin erken tarihli örneği olarak görüyoruz.Yapıda çok sayıda devşirme mlz.var. Ön cephe yalın.
  • Konya Ali Gav Medresesi 
  • Konya Karatay Medresesi And.Selçuklu çağının önemli medreselerinden birisidir.13.yy ortalarında itibaren kapalı avlu medrese şemasının en gelişmiş örnekleri inşa edilmeye başlandı.Banisi dönemin önemli devlet adamlarında Emir Celaleddin Karata. Simetrik bir kurgu, Taç kapı yana çekilmiş, küçük ölçekli avlu ortasında havuz, ana eyvanın iki yanında kubbeli birimler, tek eyvanlı, Vakfiyesi mevcut, Fıkıh alanında eğitim veriyor, aydınlık feneri, Taç kapı renkli geçme geometrik taş işçiliği (Zengi mimarisi), ana eyvandan kubbeye geçişler yelpaze pandantif, gökyüzü imgesi, iç tasarımda çini mozaik süsleme, II.İzzeddin Keykavus dönemin sultanı
                                                                1.Hafta
                                              Anadolu Selçuklu Mimarlığı
                                                  3 Mart 2017 Ders Notu
    Anadolu Selçuklularının kuruluş tarihi 1075 yılıdır. Anadolu Selçuklularının asıl üretimi 1200-1308 yılları arasındadır. Selçuklu üslubunu tanımlayacak eserler 13.yy eserleridir. Türk mimarisi 12.yy'da erken Türk beylikleri (Artuklular, Saltuklular,Danişmendliler ve Mengücekliler) ile bir hazırlık süreci oluşturmuştur. Bu hazırlık süreci Türk mimarisi içerisinde Anadolu Selçuklu mimarlığınada zemin oluşturmuştur. Sonrasında 13.yy'da Selçuklu mimarlığı sürekli ve programlı bir şekilde ortaya konmuştur. 
   Türk mimarlığı süreklilik arzeder ve o süreklilik için de Anadolu Selçuklu mimarlığı önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu dönemde birçok yapı inşa edilmiştir. Camii ( Mihrap önü kubbeli, mihrap duvarına paralel), Medrese (Avlusunun üzeri kapalı ve açık), Kervansaray, Saray, Türbe mimarisini görmekteyiz.
   Anadolu Selçukluların komşuları güneydoğuda islam grupları Eyyübiler ve Memlüklüler deki çok renkli geçmeli taş mimarlığının Artuklu mimarlığında örneklerini bulunur. Doğuda Ermeni ve Gürcü sanatlarının etkisini Saltuklu mimarlığında görüyoruz. Komşuluk içinde birbirinden etkileşim sözkonusudur.Türk mimarlığının sürekliliğinde oluşturulan tipoloji aslen mimariyi değitirecek etkiler değildir. Renkli taş işçiliğinin kullanımdaki etki gibi. Batı da Bizans vardır. Batı Anadolu da kısmen etkisi var. Komşuluk ilişkisindeki  bazı coğrafyadaki isimler mimari eserlerin inşasında çalışmıştır. Gürcü sanatçı, Halepli mimar gibi. Bu dönemde Avrupada Geç Gotik dönem yaşanmaktadır. Bu dönem 13.yy'da Mevlana, Yunus Emre'nin de yaşadığı dönemdir. 
   Mimari ihtiyaçtan doğar. Yeni yurt edindikleri coğrafyada birçok yapı türüne ihtiyaçları olmuştur. Camii, Medrese gibi. Sanat alanında mimariye ağırlığını vermiş. Hemen her türde yapı inşa edilmiştir. Anadolu Selçuklu mimarlığında Camii, Medrese, Çeşme, Saray, Köprü, Kütüphane, Bimarhane, Şifahane'ye kadar.
   Bütün bu yapılar devlet hazinesine yük olmadan baniler tarafından inşa edilmiştir. Türk imar sistemi bireycidir. Askeri amaçlı yapılar Sur, Kale, Yol, Köprü yapımı devlet hazinesinden yapılmaktadır. En önemli baniler Sultanlar, Devlet adamları, Vezirler, Sadrazamlar, Din adamlarıdır. 
   Selçuklu şehirlerine, selçuklu imgesi kazandıran mimari eserlerin olduğu şehirler vardır. Konya, Kayseri, Sivas, Tokat, Amasya, kısmen Sinop önemli Selçuklu şehirleridir. Anadoluda yaklaşık 200 yıllık bir dönemdir. 
   Selçuklu ortaçağında İslam sanatının hiçbir döneminde kullanılmadığı kadar mimariye bağlı yoğun figürlü süsleme kullanılmıştır. İnsan ve hayvan figürlerinin yanısıra efsanevi birtakım anlamı olan betimlemelerede yer verilmiştir. Her yapı türünde figüre yer verilmiştir.
Ortaçağ Anadolu mimarlığı Selçuklu, Erken Türk beylikleri ve Orta Asya Türk sanatından itibaren takip edilen simgeler kullanılmıştır. Örneğin Ejder
   Selçuklu çağında her sanat alanında ortak bir motif sergilenmiştir. Mimari süslemede  kullanılan geo, bitki, yazı figürlü süslemelerin karşılığını farklı mlz.ler üzerinde de görebiliyoruz. Örneğin: Taş süslemede kullanılan kompozisyon ahşap, çini, halı, dokuma ya da maden sanatında görmekteyiz. Dönem beğenisi tanımına oturur.
   1243 Kösedağ savaşı Anadoluya egemen olan Moğollar bağlı varlık gösterdiği dönemdir.
   And. Selçuklu mimarlığında hiçbir dönemde bilmediğimiz kadar yapı sanatçısı, mimar adı biliriz. Erken dönemde Diyarbakı surları Melikşah burcunu biliyoruz. Kitabeler önemli kaynaklardır. Tanımlaması yanında yapı sanatçısını tanımlar. Vakfiyeler ile de Selçuklu konut mimarisi hakkında bilgi ediniyoruz.
   And.Selçuklu mimarlığının yapı malzemesi taştır. Süsleme mlz. taştır. Selçuklu mimarlığında asıl cephe vurgulanmıştır. 13.yy. ilk yarısında ortada taç kapı vurgulanır. 13.yy.ikinci yarısında cephe bütün olarak ele alınır. Pencere, niş, köşe kuleler eklenir. 13.yy.ilk yarısında şehirlerarası yollarda imar faliyeti yoğundur. Sultanlar bani olarak öne çıkmıştır. 13.yy.ikinci yarısında şehirlere yönelim vardır. Bani olarak Vezirler, Devlet adamları öne çıkar. Medreseler inşa edilir.
   
                                                                2.Hafta
                                            Anadolu Selçuklu Mimarlığı
                                               10 Mart 2017 Ders Notu   
   Anadolu Selçuklu mimarlığında mimar isimlerini bilmemiz mimari üretimde hangi bölgeden gelen insanların istihdam edildiği ve mimari süslemeyi nasıl şekillendirdiğini göstermektedir. Figürlü süsleme And.Selçuklu mimarlığında islam coğrafyasında hiç kullanılmadığı kadar mimariye bağlı yoğun figürlü süsleme kullanılmıştır. Camii dahil bütün türlerde görülmektedir. Ana yapı malzemesi taştır. 

   Büyük Selçuklular 1040'dan itibaren Anadolu'yu yurt edinme kaygısındadır. Bu süreç yaklaşık 30 yıl devam etmiş. Bizans ile yapılan Malazgirt savaşı sonrası1071'de Anadoluya yerleşim başlamıştır. 1071'de Kutalmışoğlu Süleyman Şah Anadolu'ya geçer. Konya ve çevresini aldıktan sonra İznik'e doğru ilerler. 1075'de İznik Anadolu Selçukluların ilk başkenti olur. Dönemin imp. Papa'dan yardım ister. İznik 20 yıl gibi bir süre And.Selçukluların elinde kalır. Sonra Konya'ya döner. And.Selçuklu döneminde çini üretimi vardır. 
   Süleyman Şah'tan sonra oğlu I.Kılıçarslan tahta geçer. İznik I.Kılıçarsalan zamanında Bizans'a geri verilir. Konya And.Selçuklu payitahtı olur. 12.yy  başlarında I.Kılıçarslanın ölümünden sonra Bizanslılar güçlü duruma geçer. Fethedilen Selçuklu toprakları kısmen küçülür. Sonrasında I.Mesut'döneminde kaybedilen topraklar geri kazanılır. 12.yy ortalarına kadar tahta bulunmuş. Yaklaşık 40 yıl. I.Mesut dönemi Selçuklu Türkiye'sinde ilk imar faliyetleri başlar. İlk defa Türkiye tanımlaması I.Mesut dönemindedir. Sonra oğlu II.Kılıçarsalan geçer. 
   13.yy.başında  I.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında en önemli olay 1207'de Antalya'nın alınmasıdır. Önemi denizle Türklerin ilk karşılaşmasıdır. Liman şehirlerinin alınması ile kuzey güney bağlantısıda sağlanmıştır. Deniz ticaretinde de öne geçecektir. İlk defa Keyhüsrev döneminde Venediklilerle ticaret anlaşması imzalanır.Oğlu I.İzzeddin Keykavus 1213'larda Sinop alınıyor. 
   And.Selçuklu Sultanları arasında en önemli isim I.Alaaddin Keykubat'dır. 1219 -1237 yıllarında tahta bulunur. En geniş sınırlarına ulaşmış. Alanya tersanesi kurulmuş. Selçuklu kara ve deniz ticaretinde önemli atılımlar yapmıştır. Ticaret yollarına hakim durumdadır. 
   Oğlu Keyhüsrev tahta geçiyor 1237-1238 de. 1243'de Kösedağ savaşı yapılıyor. 30 bin Selçuklu askerine karşı 80 bin moğol askeri geliyor. Selçuklular kaybediyor. And.Selçuklular moğollara vergi vermeye başlıyor. İmar faliyetleri aynı yoğunlukta devam ediyor. İmar hareketleri şehir merkezlerinde oluyor. Keyhüsrev'den sonra Selçuklu tahtında sarsılmalar başlıyor. Sonra yönetime 3 oğlu birden geçiyor. Siyasi çözülmelerin başladığı süreç oluyor. Devlet adamlarından daha güçlü isimler Vezirlerdir. Selçuklular 14.yy başlarına kadar varlıklarını korumuştur.
 Anadolu Selçuklu Camii mimarisi genel özellikleri; Çok ayaklı Ulu Camii modellemesidir.Sıralanan mekanlar anlamında, Osmanlı Camisi merkezi bir kubbe ve ona bağlanan mekanlardan oluşur. Bütün mekanı bir kubbe altında toplama olgusu üzerinedir. And.Selçuklu Camiileri diğer yapılara göre ikinci hatta üçüncü derecede önem arzedilen mimari örneklerdir. Tasrınm, süsleme hem de boyut olarak böyledir. Medrese, Kervansaraylar bile Camilerden daha gösterişli daha süslü daha orjinal veriler sunan yapılar olarak karşımıza çıkmaktadır. 
    And.Selçuklu Camii mimarisinde Asya İslam geleneğine bağlı tipolojideki yeni yorumlarla devam ettirmişlerdir. Asya Camii modeli mihrap önü kubbesi, eyvan kurgusu. İslam Camii modeli Şam Emeviye Camii modeli mihrap duvarına paralel gelişen Ortaçağ Anadolu Türk mimarsinde Cami geleneğini belirleyen kaynaklardır. Bu iki modelide hem Asya hem de İslam geleneğine bağlı tipolojiyi yeni yorumlarla Selçuklular devam ettirmişlerdir. Selçuklu Camisi için mihrap önü kubbesi belirleyici unsurdur. Selçuklu Camilerinin bazıları çift fonksiyonlu yapılardır. Camii ile Medrese birlikte ele alınmıştır. İlk örneklerini erken Türk beyliklerinde de görmüştük. Birçok yapıda iç avlu yada avlunun ortasında bulunan aydınlık açıklığı ile avlu fikri devam ettirilir. Selçuklu Camilerinin büyük çoğunluğu avlusuz yapılardır. Selçuklu döneminde bir grup Cami ahşap direkli, ahşap destekli Camiiler olarak tanımlanır. İnşa mlz.sinde en önemli faktör coğrafi koşullardır. And. coğrafyasında taş bol olduğu için yapı mlz. taştır. Bunun yanısıra mimari gelenek devam etmektedir. Ahşap direkli Camiler bu geleneğin devamıdır. İlk örneklerini Gaznelilerde gördüğümüz Arifül Felak ahşap destekli Camisi. Geleneğin devamı şeklinde Selçuklu mimarisinde yer almaktadır.
   Selçuklu Camisi dediğimizde Selçuklu mescitlerini bilmemiz gerekir. Selçukluların küçük ölçekli tek kubbeli mescitleri önemli bir yere sahiptir. Büyük çoğunluğu Konya ve çevresinde yer almaktadır. Merkezi kubbenin duvarlara oturmasıyla bir takım çözümler üretilmiştir. Önlerinde kapalı veya açık hazırlık mekanı daha sonra son cemaat yeri evrilecek bir hazırlık mekanın olduğu yapılardır.
   Anadolu Selçuklu Camii mimarlığı mihrap önü kubbeli çok ayaklı cami modeli. İki önemli kaynak vardı. Asya ve İslam geleneği. İslam geleneği mihrap duvarına paralel gelişen sahınlardan oluşan Camii modeli uzun yıllar İslam coğ.etkili olmuş. Bir diğer örneğimiz Asya tipi mihrap önü kubbesi arkada eyvan arkada avlu şeması karşımıza çıkar. Bunun varyasyonlarını yorumlarını Selçuklu Camii mimarisinde görmekteyiz. Büyük Selçuklulara bağlanan Camii plan şeması olarak Artukluların Artuklu Cami demiştik. Selçuklularda Eski Malatya da bulunan Malatya Ulu Camiinede baktığımızda inşa mlz. tuğla kullanılmıştır. Bunlar gelişimde basamak olarak tanımlanıyor.
   1. Çok destekli, çok ayaklı mihrap önü kubbeli Camiiler
   2. Çok destekli, çok ayaklı ortası açık avlu kurgusunda olan Camiler
   3. Çok destekli, çok ayaklı enine gelişen
   4. Çok destekli, çok ayaklı uzunlamasına gelişen
   5. Selçuklu mescitleri
   Taşıyıcı sistemin ahşap olduğu yapılarda mevcut. Bu varyasyonların içinde yer alır. Konya Sahip Ata Camii ahşap destekli Camii dir.
   1. Çok destekli, çok ayaklı mihrap önü kubbeli Camiiler; Selçuklu Camilerinde en önemli cami örneği Konya Alaaddin Camiidir. İnşa süreci 12.yy ortaları 13.yy dır. I.Mesud döneminde yapılmaya başlıyor. Konya da yığma bir tepe üzerinde yer alır. Yapıda inşa süreci ile ilgili pek çok kitabe var. 9 inşa kitabesi, 2 onarım kitabesi, 4 usta kitabesi yer alır. Asıl inşası I.Mesud dönemindedir. Avlu kurgusu mevcut .Alaaddin tepesi üzerinde Selçuklu Sarayına yakın bir yerde bulunuyor. Şehrin Ulu Camii gibi görünmektedir. Plana baktığımızda iki ayrı aşamada inşa ediliyor. İki bölümden oluşumaktadır. İnşa süreci bir birim önce bir birim sonra inşa edilmiştir. I.Mesud dönemini veren kitabe ahşap minber üzerinde yer almaktadır. Alaaddin tepesinin topografisine uydurulmuştur.Dikdörtgene yakın eğrisel akslarla belirlenmiş bir plan şeması vardır. Sağ tarafta mihrap önü kubbeli çok ayaklı bir  Ulu Camii modeli görüyoruz. Araştırmacılar minberin bulunduğu kısım önce inşa edildiğini belirtir.
   Beden duvarları üzerinde mazgal pencere açıklıkları bulunmaktadır. Sahın düzeni, mihrap önü kubbesi düzeni, mihrap nişi, minber, avlusu bütün detayları ile planda görülmektedir.  Minare sonradan eklenmiştir. Kesme taştan bir yapıdır. Çok sayıda devşirme mlz. kullanılmıştır. 
 Avlu cephesi mimari açıdan önemlidir.(anadoluselcuklumimarisi@com fotoğraflara bakabilirsiniz) Avlu cephesinde çok renkli taş işçiliğinin yanısıra kemer düzenlemeleri Selçuklu yıldızı, sağır niş, üç dilimli niş şeklindedir. Taç kapının iki yanına cephe boyunca yerleştirilmiş süsleme elemanları yer almaktadır. Avlu Taç kapısı alınlığında çok renkli geometrik geçmeli zengi mimarlığı ile ilgi kuracağımız süslemeleri görüyoruz. Avlu cephesinde yer alan kitabelerde Alaaddin Keykubat'ın ismini görmekteyiz. Kümbet mezar yapısı dahil 3 ayrı sanatçı ismi görüyoruz. Artuklular hizmetinde çalışan Atabey Ayaz'ın 4 ayrı yerde ismini görüyoruz. Atabey Ayaz bu yapının mütevellisidir. Artuklularından Kuzey Suriye bağlantısını sağladığını biliyoruz. Bu bağlantıda Zengiler çok renkli geometrik geçmeli taş işçiliğini görüyoruz.
   Selçuklu mimarlığında devşirme malzeme kullanımı yaygındır. Sütunlar vb. Bir araştırmacı tarafından Türk Halı sanatına ait örnekler tespit edilmiştir. 1950'lerde Anadolu'daki birçok yerleşim yerinde halılar eskiyince kaldırılmaz kat kat konulurmuş. Mihrap nişinin mermer kısmı Osmanlı dönemi onarımlarıdır. Orjinalinin mozaik çinilerle kaplı olduğunu biliyoruz. Selçuklu döneminde mozaik çinili mihrap örneği oldukça çoktur.
   Konya İplikçi Camii Karmanoğullarına ait bir yapı. 12.yy ikinci yarısında Selçuklunun Konya ticaret merkezinde yer almasından dolayı kentin asıl Ulu Camii bu olduğu söylenir.
                                                              3.Hafta
                                            Anadolu Selçuklu Mimarlığı
                                                17 Mart 2017 Ders Notu
  Mevcut Konya İplikçi Camii Karamanoğullarına ait bir yapı. 12.yy ikinci yarısında Selçuklunun başkenti Konya'da şehir merkezi ticaretin merkezinde yer almasından dolayı asıl Ulu Camii bu olduğu kabul edilir. Selçuklu Ulu camileri kent mimarisi içerisinde  kentin merkezi dokusunda ticaret yapıları ile bağlantılıdır. Ticaret ile yerleşim bölgesi kısmen ayrılır. Yerleşim yerlerinde mescitler bulunur. Sur içi sur dışı yerleşim. İplikçi camide ticaret dokusunun yanında olmasından dolayı. Tuğla taşıyıcı, mozaik çini temel seviyesindeki tuğlalar Sultan Mesud döneminde inşa edildiği anlaşılır. Mozaik çini tekniği Anadoluda uygulanması 13.yy başına tarihlendiriliyor. Bitlis Ulu Camii 12.yy yapısı olmasına rağmen mozaik çini tekniğinde mihrabın kullanıldığını biliyoruz. Bunun 13.yy da eklendiğini biliyoruz.
   Çok destekli mihrap önü kubbeli yapılardan ikinci örneğimiz Kayseri'de Huant Hatun Külliyesi içinde yer alan Huant Hatun Camii.
   Kayseri Bizans döneminde önemli piskoposluk merkezlerinden birisidir. Kentin yerleşimi Hititlere kadar gitmektedir. Kentin ilk kuruluş yerinin Erciyes dağının etekleri olduğu biliniyor. 6.yy dan sonra ovaya inildiği analaşılıyor. Dönemin kaynaklarına göre Haçlı seferlerinde şehrin kuşatıldığı ve oldukça tahrip edildiği daha sonra Türk fetihleri ile ilk olarak Danişmendli yerleşimin burada başlamıştır. Mimari anlamda asıl kimliğini Selçuklular döneminde elde etmiştir. Yapıların tamamına yakına Selçuklu yapılarıdır.
   Kayseri surları roma dönemine kadar uzanır. Surlardaki asıl tahribat 1243 Kösedağ savaşı sırasındadır. Selçuklu döneminde yerleşim sur dışına çıkmıştır. Huand Hatun Camii de  Kayseri surlarının hemen yakınında Sur içindeki ticaret dokusunun biraz dışında yer almaktadır. Huand Hatun Külliyesi Ortaçağ Anadolu Türk mimarlığından günümüze ulaşan ilk külliye örneğidir. Tek seferde inşa edilmiş ilk yapı topluluğudur. Camii hemen bitişiğinde medrese, mezar yapısı, hamam mevcut. Camii ile medrese birlikte ele alınmışıtır. İçindeki mezar yapısı sonradan yapılmıştır.
   Huand Hatun Camii banisi ismi Huand Hatun,Mahperi Hanım, Alaaddin Keykubat'ın eşidir. Selçuklu çağında önemli isimlerdir. Kadın banilerde çoğunluktadır. Gıyaseddin Keyhüsrev'in annesidir. Alanya derebeyi Kir Fard'ın kızıdır. Alaaddin Keykubad'ın ölümüne kadar hristiyan olarak yaşamıştır. Oğlu 16 yaşında tahta çıkınca saltanat naibi olmuştur. 15-16 tane büyük ölçekli eser yaptırdığı bilinmektedir. 
   Mahperi Huand Hatun Camii çok destekli mihrab önü kubbeli camii grubundandır. Yapının kitabesi mevcuttur. 1238-39 inşa tarihi. Çok destekli çok ayaklı bir ulu camii modelidir. Mihrap önü kubbeli modeli. Kareye yakın dikdörtgen, iki ayrı giriş kapısı mevcut. Asya tipi plan şemasının geliştirilerek kullanıldığını görüyoruz. Türbe hariç plan şemasında dikkati çeken unsur ortada bir birimi yer verilmiş olmasıdır. Bugün aydınlık fenerine dönüştülmüş durumdadır. Genel itibari ile camii mimarisinin gelişimi içerisinde avlu unsurunun isfahan ya da zevvare mescidinde gördüğümüz asya tipolojisinin varyasyonlarının geliştirilerek geleneğin yaşatılması şeklinde görmekteyiz. İç avlu şeklinde Ortaçağ Anadolu Türk mimarlığında kullanılmıştır. Köşe kuleleri Selçuklu çağında yaygın kullanılmaktadır. Bu camii de de bulunmaktadır. Diğer bir özelliği baninin türbesinin yapı bütününe dahil edilmesidir. Girişin hemen sağında sekizgen kurguda mezar yapısı yer alır. Sahınlar kaldırılarak mezar yapısı konumlandırılmıştır. Camii ile medresenin bağlantısı buradan sağlanmaktadır. Mihrap duvarına paralel sahınlardan tonozlarla örtülü ortada iç avlu aydınlık birimi yer alır. Taç kapı kurgusu. Minaresi yapıya sonradan eklenmiştir. Kesme taştan bir yapıdır. Taç kapı geometrik süslemelerin yer aldığı yanında dua penceresi yer alır. Arkada da bir kapı düzenlemesine yer verilmiştir. Çok ayaklı taşıyıcı sistemi tonozlarla örtülüdür. Külliye olarak tek seferde ele alınmıştır. Cami, Medrese, Hamam birlikte Türbe ise sonradan eklenmiştir.
   Kayseri de Hacı Kılıç Camii Keykavus zamanında yapılmış. Hacı Kılıç tarafından onarılmış onun ismi ile anılıyor. Çok destekli mihrap önü kubbeli camilerden 3. örneğimiz. Cami ile Medresenin birlikte ele alındığını Kölük camiinde görmüştük. Sinan yapılarında da bunu görüyoruz. 13.yy ortaları kesme taştan bir yapıdır. Köşe kuleleri, cami taç kapısı ile medrese taç kapısı ayrıdır. Minare sonradan eklenmiştir. Mihrap önü kubbesinin arkasında küçük bir aydınlık açıklığı bırakılmıştır. Mihrabı taş kubbeside taş. Kayseri ve çevresinde taş süsleme ağırlıktadır. Hacıkılıç camii de mihrap taş süslemeleri ile öne çıkar. Avlusu etrafı medrese olarak düzenlenmiş. Yapının köşesinde bir türbe yer almaktadır. Türbenin içinden cami ve avluya ulaşılmaktadır. Baninin türbesinin yapı bütününe dahil edilmesi Ortaçağ Anadolu Türk mimarlığında yaygın olarak görülmektedir.
   Kayseri Develi Ulu Camii taç kapıda kitabesinde ııı.Keyhüsrev zamanında inşa edilmiştir. Planı mihrap önü kubbeli çok destekli beş sahınlı bir örnektir. Sivri kemerli enine tonoz örtüsü iki yanda, mihrap önü aksında taç kap ve aydınlık kemeri yer almaktadır. Dışa taşkın bir Taç kapısı mevcut. Mihrabı önemli taş süslemeleri açısından. İç mekanı tonoz örtü çok ayaklı taşıyıcı, mihrap nişi yer alır. Onarım ile günümüze gelmiştir.Mihrap nişi renkli taş kakma şeklinde, geo geçmeler, bitkisel süslemelr, rumi palmet süslemeler önemlidir.
   Ahşap destekli ahşap ayaklı camiler mihrap önü kubbeli cami tipolojosinde, Konya Sahipata Külliyesinde ki Camii. İki aşamada inşa edilmiştir. Geç tarihli bir yapı. Vezir Sahipata Fahreddin Ali 1258-85 yıllarında vezirlik yapmış. Selçuklunun siyasi en önemli vezirlerindendir. II.Keyhüsrev'in veziri olmuş ilk defa. Moğollara vergi ödedikleri dönem. Tahta kardeşler arası kavgaların olduğu bir dönem de vezirlik yapmış. Hem moğollar ile hem de Selçuklular ile iyi geçinmiş. 23 yıl vezirlik yapmıştır. Alaaddin Keykubat dan sonra en çok eser yaptıran banidir. 18-20 kadar eseri günümüze ulaşmıştır. Konya da Sahibiye medresesi. Dönemin kaynakları övgüyle bahseder. Hayır eserleri ile halk nezdinde önemli bir konuma sahiptir.
   Sahipata Camii türbe, hanekah,cami den oluşan külliye. And.Selçukluların bilinen en eski tarihli ahşap destekli camisidir. Çok destekli mihrap önü kubbeli ahşap direkli camisidir. And.coğrafyasında taş kullanılıyor. Gelenek devam ediyor.Gaznelilerde ahşap destekli cami.
Plan şeması önce cami inşa ediliyor sonra hanekah araya da banin türbesi inşa edilmiştir. Hanekah kısmında 3 eyvanlı kurgu. Bir diğer önemli özelliği Anadoluda ilk defa çifte minareli taç kapı kurgusunun en erken tarihli örneğidir.Önde büyük bir taçkapı, işlevsel minareden öte mimarideki anlam süsleme  taç kapılarda toplanmıştır. Taç kapı kurgusunu daha ihtişamlı göstermek adına çifte minare kullanılır. Bir minaresi mevcut diğeri günümüze ulaşmamıştır. Yapı plan şeması olarak orjinal olarak ulaşmış. İç mekan orjinaline uygun onarılmıştır. Taç kapısı önemlidir. İki kat şeklinde düzenlenmiş. Cephede Kesme taş, mermer, sırlı tuğla, mozaik çini, lahit kenarları, çeşme düzenlemesine yer verilmiştir. Usta kitabesinede yer verilmiştir. Minarede yivli bir gövde mevcut. Çeşme nişinin iki noktasında usta ismi yer almaktadır. Mimarlar sanatçılar oldukça önemli. Kitabelerde bani ile birlikte yer verilir. Selçuklu çağı için Kölük bin Abdullah ile Kaluyan iki önemli mimardır. Birçok yapının inşasında özellikle Alaaddin Keykubat, Sahipata Fahreddin Ali, Celalettin Karatay gibi önemli isimlerin birlikte çalıştığı mimarlardır. Osmanlı için Mimar Sinan ne ise Selçuklu içinde bu mimarlar önemlidir. Bu yapının da mimarı Kölük bin Abdullah'dır. Çok destekli mihrap önü kubbeli plan şemasınn ahşah destekli uygulamasını görmekteyiz. Aslına uygun yenilenmiştir. Mozaik çin uygulamalarının olduğu mihrap nişi mevcut. And.Selçuklu mimarlığı için mozaik çini tekniği oldukça önemlidir. Yaygın ve belirleyicidir. Cephede çeşme uygulamasında ilk örnektir.
   Beyşehirdeki Eşrefoğlu Camii banisi Eşrefoğlu Süleyman bey Selçuklu mimarlığı içinde bilinen yapı. Ahşap destekli bir yapı. Mihrap önü kubbeli çok ayaklı dikdörtgen plan şeması köşesi pahlanarak, 7 sahınlı, baninin türbesi yapı ile birlikte ele alınmıştır. Mihrap önü kubbe aksında orta sahın geniş tutulmuş. Ahşap süslemeleri, bey hünkar mahfili ilk örneklerindendir. Ayrı bir mahfil girişi tanımlanmıştır.Kapalı bir hazırlık mekanı mevcut. Orta aksında aydınlık kubbesi düzenlemesi var. Taç kapının köşesinde devşirme mlz. roma lahdi ile çeşme oluşturulmuştur. Cepheden hareketli bir cephe kurgusu mevcut. Minare ise sonradan eklenmiş. İç mekanda ahşap süslemeler. Kalemişi süslemeler yer alır. Mihrabında mihrab önü kubbesinde mozik çini süsleme. Mihrab nişinde çok kollu yıldız şeması süslemeler.
                                                            4.Hafta
                                           Anadolu Selçuklu Mimarlığı
                                              24 Mart 2017 Ders Notu
   Ortaça Anadolu Türk mimarlığında en yaygın kullanılan tipolojide Çok destekli mihrap önü kubbeli camii uygulamasıydı. Bunların içerisinde ahşap destekli örneklerde vardır.
   İkinci grub Çok destekli ortası açık avlulu, Eski Malatya Ulu Camii Selçuklu mimarlığında önemli camii modeli. İslam camii tipi Şam Emeviye Mihrap duvarına paralel gelişen Asya camii tipi İsfahan ve Zevvare mescidi cumaları en tipik örnekleri mihrap önü kubbeli arkasında eyvan onun arkasında da bir avlu unsuru yer alıyordu. Bu geleneğin devamının yorumlanarak Selçuklu Ortaçağ Anadolu Türk mimarisinide şekillendirdiği İslam camii modelinin hem Büyük Selçuklulara bağlanan ya da Asya camii tipolojisi diye tanımlanan grubun Ortaçağ Anadolu Türk mimarlığında cami mimarisini şekillendirdiğini biliyoruz. Bu plan şemaları yorumlanarak kullanılmıştır. 
   Eski Malatya da bulunan Malatya Ulu Camii planı Büyük Selçuklulara bağlanan tipolojiye çok benzer şekilde uygulanmıştır. Bir diğer örnek Artuklu yapılarında Artuklu Ulu Camii. Büyük Selçukluda yapı mlz.si tuğla anadoluya geldiğinde bu yapı mlz.nin yerini taş alıyor. Bu yapıda taş ve tuğla birlikte kullanılmıştır. Selçuklu şehzadelerinin yetiştiği bir şehirdir. Yapılan kazılarda mihrap duvarı yönünde medrese kalıntıları çıkmıştır. Yapının banisi Ahmed bin Yakub iki kitabesi var. Asya camii tipi büyük selçuklulara bağlanan plan şemasını çok ayaklı çok destekli modeli, küçük ölçekli mihrap önü kubbe, eyvan ve iç avlu kurgusu görüyoruz. İç avlu biraz küçültülmüş, inşa malzemesi yoğunluklu olarak tuğla kullanılmıştır. Avlu ortasında havuz, minareler belli bir seviyede sonra yenilenmiş. Yarım küre kubbede tam olarak uygulanmış. Kubbeye geçişler pandantif düzenlemeler üç dilimli yonca tromplarla Büyük Selçuklu geleneğini gösteren uygulamalar. Sırlı tuğla, çini uygulamaları mevcut. Tuğla ile sırlı tuğlanın farklı dizilimi ile oluşturulmuş. Ortasında Mührü Süleyman çinilerle oluşturulmuş.
   Çok destekli enine gelişen, Sinop Ulu Camii
   Çok destekli uzunlamasına gelişen, Niğde Alaaddin Camii
    Tunceli Mazgirt Elti Hatun Camii
   Amasya Burmalı Minare Camii
   Mescidler; 
   Konya Hacı Ferruh Mescidi
   Konya Tahir ile Zürre Mescidi
   Konya Hacı Hasan Mescidi
   Sırçalı Mescid
   
   












Türk İslam Sanatları Kazı Teknikleri (Vize Soru ve Cevapları)

VİZE SINAV SORULARI:
1. Arkeolojik kazıların tarihsel gelişim sürecini anlatınız ?
2. Arkeolojik kazı yöntemlerini anlatınız ?
3. Arkeolojik kazılarda standart ilkeleri anlatınız ?

CEVAPLAR :
1. 

  • Kavramsal olarak arkeolojinin öne çıkışı rönesans ile başlar. Andrea Palladio Roma kentinde keşfettiği mimarlık kalıntılarına dikkat çeken ilk öncülerden.
  • 18.yy'dan itibaren Avrupa ve Osmanlı coğrafyasında kazılar yapılıyor. Avusturyalı General Prince d'Elboeuf (1709-1715) Pompei şehrinde kazılar yapıyor.Yöntemsiz çalışılmasında dolayı İS  79 yılında yok olan kentin tiyatrosu kazılarda yok oldu.
  • Fransız ihtilali sonrasında Sanayi devrimi, Aydınlanma ile  avrupanın bakış açısı değişiyor.
  • Avrupanın önemli kentlerinde müzeler kuruluyor. Berlin Pergamon Müzesi, British Museum, Paris Louvre Müzesi ve St.Petersbug Hermitage Müzesi.
  • Kurulan müzelere eser kazandırmak kazının amacını oluşturuyor.
  • 1817-1819-Giovanni Battista Belzoni-Mısır-British Museum  
  • 1863-John Turtle Wood-Efes-British Museum
  • 1878-Carl Humann ve Alexander Conze-Bergama-Berlin Pergamon Müzesi.
  • 18.-19.yy da yapılan bazı çalışmalar ile Arkeoloji ve Sanat Tarihinin bilimsel bir disiplin haline dönüşmesi sağlanıyor.Modern Arkeoloji'nin kurucusu; J.J.Winckelman // Jeolojinin Prensipleri -1833-Sir Charles Lyell // Türlerin Kökenleri-Charles Darwin // Karbon 14 yönteminin bulunması
  • 20.yy başlarına kadar kazılarda amaç daha çok eser bulmaya yöneliktir. 
  • 20.yy başlarında ise kazının iki amacı vardır. 1. Planlar ve Topografik bilgi 2. Taşınabilir tespit etmek
  • 1940-50'lerde amaç değişiyor. Kültürler ve Kültürel Farklılaşmalar
  • Bugün ise 1.Arkeolojik buluntu elde etmek 2.Elde ettiğimiz buluntuların tanımlanması ve tipolojik sınıflaması 3.Açıklama ve yorumlama 4.Kültürün: teknoloji, ideoloji, demografi, ticaret ve benzeri alt sistemler ile analizi 5.Kültürler ve Kültürel Farklılaşmalar
2.

  • Plankare Yöntemi
  • Açık Alan yöntemi
  • Çapraz Açma Yöntemi
  • Çeyrek Dilim (Quadrant)
  • Tümülüs ve Mezar Kazıları

3.

  • Ön araştırma (Yöntem belirleme noktasında fayda sağlar, bölgenin topografyasını tanımamızı sağlar)
  • Gerekli Yasal Prosedürü tamamlamak
  • Çok iyi bir organizasyon (ekip) oluşturmak
  • Kayıt
  • Bütün bu işlemlerden sonra alanda mevcut durumun tepiti yazılı, çizim veya fotoğraflama
 ( 1. Hafta )
TÜRK İSLAM SANATLARI KAZI TEKNİKLERİ 
 ( 27 Şubat 2017 Ders Notu )
   Arkhaios (eski) ve Logos (bilim) sözcüklerinden türetilmiş olan arkeoloji bilimi, eskinin bilimi olarak da tanımlanır.
   İnsana uyarıda bulunmak veya insanoğluna ibret olsun diye tarihte yaşanmış birtakım olaylar kutsal kitaplarda hikayeleştirilmiştir. Örneğin; Nuh Tufanı hem Tevrat da hem de Kur'an da konu edilen bir olaydır. Olayın ne zaman geçtiğine dair her iki kitapta da herhangi bir tarih belirtilmiyor. Burada bahsedilen İnsanoğlu helak olmuş ikinci yeni bir başlangıç yapılmıştır. 
   Bilgi kaynaklarının ne kadar önemli olduğu veya insanoğlunun zihin dünyasını nasıl biçimlendirdiğine dönük 1650 yılında İngiliz din adamı Başpiskopos Ussher, teolojik verilere dayanarak dünyanın İÖ.4004 yılında yaratıldığını söylüyor. Bir süre sonra bir başka din adamı Dr.J.Lightfoot bu tarihi biraz daha netleştiriyor. Dünya İÖ 4004 yılının 23 Ekim günü saat 09:00'da yaratılmıştır diyor.
   Bilimin esası bir bilgiyi ortaya koyarken mutlaka onu ya deneysel olarak ya da bir takım kaynaklara dayandırarak o bilgiyi sağlam bir veri haline dönüştürmek gerekir. Kendinizce kurguladığınız bir yöntem çerçevesinde ortaya koyduğunuz bilgiyi birtakım verilere dayandırabilirsiniz Bu bir ispat yöntemidir. İlerleyen zamanda başka birisi başka bir veri tespit eder ve o veri  o bilgiyi değiştirebilir. Bilim de mutlak diye birşey yoktur. Hertürlü bilimsel bilgi  yanlışlanabilir veya çürütülebilir. 
   Bugün modern bilim ve Arkeolojik çalışmalar dünyanın 2 milyon yıl önce yaratıldığını ortaya koyuyor. 
   Objektif bilimsel olarak baktığımızda dinin esasında Sanat Tarihi alanında önemli bir yeri vardır. Rönesans ressamları (Leonardo, Michalengelo gibi) tablolarında Tevrat da anlatılan birtakım hikayeleri görselleştirdiler. Bu bakışımızı ve bilgi derinliğimizi etkileyecektir. Tevrat da  peygamberlerden söz edilir. Her peygamberin kaç yıl yaşadığı ondan sonra hangi peygamber geldiği onun kaç yıl yaşadığı böyle bir peygamber şeceresi çıkar ortaya. Bu din adamlarıda peygamberlerin yaşam sürelerinden yola çıkıp geriye doğru giderek  böylece Hz.Adem ile dünyanın yaratılışını bir tarihe oturtmaya çalışmıştır. Bunun yanlış bilgi olduğunu bugün modern bilim ve Arkeolojik veriler bunu net bir şekilde ortaya koyuyor.
   Nuh Tufanı her iki kitapta anlatılan son derece önemli bir olay insanlarında her zaman ilgisini çekmiştir. Nuh'un gemisi ile ilgili ağırlıklı Ağrı dağında olduğu yönünde bir görüş vardır. Bunun yanısıra Judi dağında olduğunu söyleyenler de var. Hatta ağrı dağındaki jeolojik oluşumu Nuh'un gemisi olarak tanımlayanlar da var.
   Ne zaman gerçekleştiği konusunda Kutsal kitaplar bir tarih belirtmiyor. Yapılan jeolojik çalışmalar dünya tarihinde böyle gerçekten insan yaşamını derinden etkileyen bir küresel iklim değişikliğinden söz ederler. Bu küresel iklim değişikliği MÖ. 9-10 bin yılllarında gerçekleşir kutuplardaki buzullar eriyince okyanuslarda su seviyesi yükselir. Bu şekilde Çanakkale ve İstanbul boğazınında bu zaman aralığında oluştuğundan bahsediliyor. Karadenizde ki su seviyesinin oldukça kısa bir zaman aralığında yaklaşık 150 mt. civarında yükseldiğiden söz ediliyor. Bununla ilgili  birisi Amerikalı Deniz Subayı iki kişinin çalışması var. Çanakkale boğazından Karadeniz'e kadar suyun altındaki zemin yapısını incelemişler. Oradaki kırılmalar formasyonlar onlar üzerinde bir değerlendirme yapmaya çalışmışlar. Genellikle Küresel İklim değişikliği ve onun getirdiği ciddi sonuçlar MÖ. 9-10 binli yıllara tarihleniyor. Muhtemelen Nuh Tufanı olarak kutsal kitaplarda bahsedilen olayında bu zaman aralığında meydana gelmiş olabileceğinden söz ediliyor.
   Dünyanın neresinde meydan geldiği ile ilgili yapılan çalışmalar Karadeniz'in doğu kıyılarında bu olayın gerçekleştiği yönünde o coğrafya da yaşayan topluluklar bu büyük olaydan kurtulmak için bir gemi inşa ediyorlar. Bu gemi sular üzerinde yüzerek Ağrı dağına oturuyor. Farklı yaklaşımlar da var. Bunlardan bir tanesi de Aral Gölü nün de o dönemde oluştuğunu biliyoruz. Bu olayın aslında Hazar Deniz'i ile Aral Göl'ü arasında ve Aral Göl'ü kıyılarında meydana geldiği ve orada yaşayan toplulukların bu olaydan kurtulmak için gidebildikleri her yere dağıldığı bunlardan bir kısmınında Hazar Deniz'inin güneyinden Mezopotamya ya inerek bugünkü Irak topraklarında yerleştikleri söyleniyor. Bu topluluk Sümerler Tevrat da ve Kur'an da anlatılan Nuh Tufanına çok benzer şekilde Sümer tabletlerinde de anlatılıyor.
   1900 lerin başlarında İngiliz Sefared görevlisi Irak bölgesinde kazılar yapıyor. Özellikle Maveraünnehir Dicle ve Fırat üzerinde yer alan kentlerde kazılar yapıyor. Bu kazılar esnasında Sümer tabletleri ortaya çıkıyor. Bu Sümer tabletleri deşifre edilince gerçekten çok önemli insanoğlunun tarihini değiştiren verilere ulaşılıyor. Öncesinde Batı dünyasında genellikle insanoğlunun yarattığı en eski uygarlık olarak Antik Yunan ve Antik Roma uygarlığı bilinirdi. Bu buluntular sonrasında Antik Yunan ve Antik Roma uygarlığından daha önce Mezopotamyada Sümerler, Babiller ve Asurlar var. Bugün şu anki veriler ışığında 2 milyon yıl önce kainatın yaratıldığını söylüyoruz. Yarın birgün belki bu sonuç da bu  bilimsel bilgi de değişecek. O bakımdan Arkeoloji, Bilimsel kazılar son derece önemli. İnsanoğlunun tarihini veya içinde yaşadığımız dünyayı, evreni sadece Kutsal kitaplarla açıklamaya çalışırsak orada eksik kalıyor. Dolayısıyla din konusu yanlış anlamaya çok musait bir konu aslında baktığımızda özünde din bilime karşı değildir. Dini bilime karşıt hale getirenler insanların kendisidir. Çevremizi anlamak için mutlaka somut objektif bilgiye ihtiyacımız vardır.
                                                               ( 2.Hafta )
                               TÜRK İSLAM SANATLARI KAZI TEKNİKLERİ
                                                   ( 2 Mart 2017 Ders Notu ) 
   Bu hafta ders işlenmedi.
                                                               ( 3.Hafta )
                              TÜRK İSLAM SANATLARI KAZI TEKNİKLERİ
                                                   ( 9 Mart 2017 Ders Notu )
   Toplum içerisinde Arkeolojiye karşı amatörce ilgiyle merak vardır. Biz bilimsel araştırma ve bilimsel çalışma yöntemleri çerçevesinde bu işi yapıyoruz. Dolayısıyla bizim öncelikli amacımız yapmış olduğumuz kazı sonucunda elde edilen veya ulaşılan verilerle geçmişe, tarihe ışık tutmak.
   Arkeolijideki kazı yöntemlerini araç olarak kullanan farklı bilim dalları var. Bunlar Prehistorya, Protohistorya, Arkeoloji, Sanat Tarihçiler, Tarihçiler, Antropologlar. Bütün bu alanlardaki kazılarda bazı değişiklikler gösteren farklı yöntemler uygulamakla birlikte genel anlamda baktığımızda kazının bir araç olarak  kullanıldığını görüyoruz. 
 Geçmişe ışık tutmak, yapmış olduğumuz kazılarda ortaya çıkan buluntuların değerlendirilmesi, yorumlanması noktasında bizim için son derece önemli bir kırılma noktası var. Bu da yazının bulunmuş olması. Genel olarak yazının bilindiği ve kullanıldığı dönemlere tarihsel dönemler diyoruz. Yazının bilinmediği dönemlere ise tarih öncesi Prehistorik dönemler diyoruz. Genel anlamda yazının bilindiği MÖ. 3000 lerde ilk defa Sümerler de yazı kullanılmıştır. MÖ 3000 lerden sonraki süreçte yazının bilindiği ancak belirli bölgelerde halen kullanılmadığı durumlar için Protohistorya diyoruz. Örneğin; MÖ.2000 de Mezopotamya da yazı bilinirken Uzak Doğu Asya coğrafyasında o dönemde yazı bilinmiyor. O coğrafya için yapılan tanımlamada veya dönem ifadesinde orası için Protohistorya diyoruz. Her bir bölge için farklı bir başlangıç ve bitiş anlamına geliyor.
   Arkeoloji veya geçmiş dönemlerin kültür mirasına karşı duyulan ilgi esasında ilkçağdan itibaren başlıyor. Doğa bilimcileri eserlerinde bahsetmiştir. Esas itibariyle kavramsal olarak arkeolojinin öne çıkışı rönesans ile başlatılır. Andrea Palladio'dan söz edebiliriz. 1508-1580 yılları arasında yaşamış. Verona kentinde keşfettiği mimarlık kalıntılarına dikkat çeken ilk öncülerden biri olarak kabul edilir. Avrupa da Kültürel Mirasın Korunması ile ilgili hassasiyetlerin, duyarlılığın, bilincin oluşumu ile ilgili baktığımızda neredeyse 15.-16.yy dan itibaren böyle bir bilincin burada oluştuğunu, şeklillendiğini görüyoruz. Hatta o dönemde Papalardan bir tanesi Roma'daki kültür varlığı eserlerin ülke dışına çıkarılmasını yasaklayan bir buyruk yayınlıyor. Roma'daki önemli mimari kalıntıların yok edilmemesi, korunması konusunda özel bir takım çabaların ortaya konduğunu dönem yazışmalarından anlıyoruz. Oldukça erken sayılabilecek bir tarihte bu bilincin oluşması şüphesiz daha çok kültür varlığının günümüze ulaşmasını daha iyi korunmasını sağlamıştır.
   Bizde ise 1800 lerin sonlarında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin kökenini oluşturan Sanayi-i Nefise Mektebi kurucusu Osman Hamdi Bey ve Müze-i Hümayun bu anlamda ilk adımları oluşturuyor. 1870'lerden itibaren Osman Hamdi Bey'den önce Fethi Ahmed Paşa'nında, Sultan Abdülaziz'inde bu konudaki çabalarını gözardı etmemeliyiz. İlk olarak Sultan Abdülaziz'in İznik civarına yaptığı bir seyahat esnasında orada üzerinde yazılar bulunan Bizans dönemine ait olan birtakım kalıntıları görmüş olması ve onların İstanbul'a getirilmesini istemesi bu anlamda Osmanlı'daki ilk duyarlılık ilk adımdır. Dönemin devlet adamlarından Fethi Ahmed Paşa bu Asar-ı Atika denilen eski eser koleksiyonlarını Aya İrini de açılan bir müze de topladığını daha sonra dönemin koşulları çerçevesinde bilimsel bir yaklaşımla ele alınan eğitimi, müzesi ve kazısı ile bir bütün olarak bütüncül bir çözüm ortaya koymak yönünde Osman Hamdi Bey'i anmak gerekiyor.
   Rönesanstan itibaren başlayan avrupadaki özellikle İtalya'daki ciddi tavır bir süre sonra bir takım kazıların yapılmasını gündeme getirmiş. 18.yy başlarından itibaren gerek Avrupa coğrafyasında gerekse Osmanlı İslam coğrafyasında birbiri ardına pek çok kazılar yapılmıştır. İlk yapılan kazılardan Avusturyalı General Prince d'Elboeuf 1709-1715 yılları arasında Pompei şehrinde kazılar yapar. Ancak İS.79 yılında yok olan Pompei şehrini kazarken kentin tiyatrosunu bütünüyle yok ettiğinden söz edilir. Bu durum yöntemsiz bir kazı olmasından kaynaklanmaktadır. Yani doğru yöntemlerle  yapılmamış bir kazıdan dolayıdır.
   Fransız ihtilali sonrasında Fransa'da Arkeolojiye duyulan ilginin arttığını görüyoruz. 18.yy sonlarından itibaren 19.yy da avrupa ülkeleri deniz aşırı coğrafi keşifler nedeniyle zenginleşmişti. Rönesans avrupayı farklı bir düşünce ve sistem noktasına getirmişti. Rönesans sonrasında yaşanan Sanayi Devrimi, Endüstri Devrimi, Aydınlanma Hareketi avrupanın dünyaya bakışını belirleyen önemli değişimlerdir. Özellikle bazı avrupa ülkeleri Almanya, Fransa, İtalya gibi. büyük kısmı Osmanlı egemenliğinde olan Ortadoğu İslam coğrafyasında yerleşmesi orada egemenlik kurmaya çalışması o toprakları elde etmeye ve sömürmeye yönelik politikaları bu topraklarda onlar tarafından yapılan bir takım kazılarıda öne çıkarmıştır. 19.yy da Osmanlı topraklarında kazı yapan veya kazılar yapan kişilerin birçoğu esasında arkeolog değildi, çeşitli görevler ile Osmanlı topraklarına gelmiş burada bulundukları süre içerisinde kendi devletlerinin isteği doğrultusunda burada kazı yaptıklarını görüyoruz. 
   Avrupa'nın önemli kentlerinde Berlin, Londra, Paris, Viyana'da müzeler kuruluyor. Ciddi bir kültürel miras, birikim var. Kültürel Miras'a karşı artan bir ilgi var. Kralların, Kraliçelerin, Prenslerin özel koleksiyonunda bulunan bu eserlerin daha kapsamlı dönem koşulları çerçevesinde daha modern ihtiyaçlara yönelik bir tasarım olan müzelerde sergileniyor. Ulusal bir nitelik kazanıyor. Bu nedenle çeşitli kentlerde müzeler kuruluyor. Bugün dünyanın en büyük müzelerinden biri olan St.Petersburg Hermitage müzesi dönem çerçevesinde özel koleksiyonun müzeye dönüşmüş halidir. Bu kurulan müzelere eser kazandırmak için çoğunlukla bu kazıların yapılmış olduğunu anlıyoruz.
   1817-1819 - Giovanni Battista Belzoni - Mısır - Mısır'da bulduğu dev boyutlu yontular, dikilitaşlar ve her türlü tarihi eseri, zaman zaman onları çıkarırıken büyük hasarlara neden olmasına karşın, British Museum'a taşımıştır.
   1834'te - Sir Charles Fellows,
   1856'da - Sir Charles Thomas Newton - Güneybatı Anadolu kıyılarında;
   1863'te - John Turtle Wood - Efes'te;
               - Sir Austin Henry Layard'ın Asur İmparatorluğunun başkentlerinden Nimrud (Kalhu) ve Koyuncuk'ta (Ninive) başlattığı kazılar hep British Museum'a eser kazandırma amacı güdüyordu.
   1842 - 44 - Paul Emil Botta'nın Koyuncuk ve Khorsabat'ta (Dur Şarrukin) yaptığı çalışmalar Louvre Müzesi adına;
   1878'de - Carl Humann ve Alexander Conze'nin Bergama'daki çalışmalarıysa Berlin Müzesi adına gerçekleştirilmişti.
   Johann Joachim Winckelman (1717-1768) Modern Arkeoloji'nin kurucusu sayılır.
   Sir Charles Lyell - 1833 yılında yazdığı Jeolojinin Prensipleri, Arkeolojinin gelişiminde önemlidir.
   Charles Darwin - Türlerin Kökenleri
   20.yy başlarına kadar kazılardaki amaç daha çok eser bulmaya yöneliktir. 20.yy başlarında ise kazının iki amacı vardır. 1.Planlar ve Topografik Bilgi 2. Taşınabilir tespit etmek. 1940 - 1950 yıllara geldiğimizde ise amacın tamamen değiştiğini görüyoruz. Kültürler ve Kültürel farklılaşmalar. Bu amaç doğrultusunda kazılarda yeni işbirliklerini, yeni disiplinler arası çalışma anlayışının ortaya çıktığını ve yerleşmeye başladığını görüyoruz.
   Bilimsel Kazıların tarihçesini zaman içerisinde 18.yy başlarından itibaren günümüze kadar gelen süreçte kazılarda yöntem ve amacın nasıl değiştiğini görüyoruz; Günümüzde kazıların amacı,
1. Arkeolojik buluntu elde etmek.
2. Elde ettiğimiz buluntuların tanımlanması ve tipolojik olarak sınıflanması.
3. Açıklama ve yorumlama.
4. Kültürün teknoloji, ideoloji, demografi, ticaret ve  benzeri alt sistemler ile analizi.
5. Kültürle ve Kültürel Farklılaşmalar
   Zaman içerisinde yerleşim yerlerinde tabakalaşma oluşur. Savaş, Deprem, Yangın, Sel Felaketi gibi doğal ve insan eliyle gerçekleşen yerleşim nedeniyle bu tabakalaşma birikir.
                                                                        ( 4.Hafta )
                                    TÜRK İSLAM SANATLARI KAZI TEKNİKLERİ
                                                       ( 16 Mart 2017 Ders Notu )
Bu hafta ders işlenmedi.
                                                                        ( 5.Hafta )
                                  TÜRK İSLAM SANATLARI KAZI TEKNİKLERİ
                                                       ( 23 Mart 2017 Ders Notu )
   İlk yapılan kazılarda amaç arkeolojik buluntu elde etmek özellikle avrupanın önemli kentlerinde bulunan bazı müzelere eser, obje temin etmek için pek çok yerde kazılar yapılmış ( Mısır, Anadolu, Orta Doğu, Suriye), bu kazılardan elde edilen buluntularda çeşitli müzelere götürülmüştü. Bunların başında Fransa Louvre Müzesi, İngiltere British Museum, Berlin Pergamon Müzesi gelmektedir. St.Petersburg Hermitage Müzesi'nde dünyanın her yerinde eserler vardır. Bizim için en önemli koleksiyonlar Orta Asya coğrafyasında yapılan kazılardan elde edilen buluntulardan oluşur. Örneğin; Pazırık Halısı
   Daha sonraki dönemlerde Bilimsel Kazılar dönüşüm yaşıyor. Taşınabilir Kültür Varlıkları'nın yanısıra Taşınmaz Kültür Varlığı ve önemi farkediliyor. Bunun üzerine kazılar daha bilimsel zemine kayıyor. 18.-19.yy da yapılan bir takım çalışmalar ile Arkeoloji ve Sanat Tarihi'nin bilimsel bir disiplin haline dönüşmesini sağlıyan Winckelman gibi bu işi kuramsal bir zemine oturtuyorlar. Bunun yanısıra Karbon 14 yönteminin keşfedilmesi, Charles Darwin'in Türlerin Kökeni adlı çalışması (evrim teorisi olarak bilinen çalışma) kazıları sadece eser obje temin etmek için yapılan bir etkinlik olmaktan çıkarıyor ve Bilimsel bir faliyete dönüştürüyor. 
   Tarihe ışık tutmak üzere yapılan bir çalışma Sanat Tarihi formasyonu içerisinde ilk olarak 19.yy ortalarında Berlin Üniversitesinde başlıyor. Daha sonra hızla dünyanın diğer üniversitelerine yayılıyor. Karşımızda duran yapıtı, objeyi, eseri sadece form özellikleri itibariyle tanımlamakla kalmıyoruz. Onu tarihsel süreçte biryere oturtmaya çalışıyoruz. Kültürel bütünlük içerisinde kültürel ilişkiler çerçevesinde bir yere oturtmaya çaılışıyoruz. Böylece geçmiş dönemde tarihte yaşamış olan toplumların yaşamına, kültürlerine ışık tutabilmek. Kültürler ve Kültürel Farklılaşmalar bilimsel kazılarda nihayetinde varılan son nokta buydu.
   Kentlerin kurulduğu yerlere baktığımızda Ören yerleri genellikle korunaklı yerlerde bir Vadi içerisine bir yamaca kurulurlar. Zaman içerisinde doğal etkenlere bağlı olarak meydana gelen değişim orada topoğrafyayıda etkiler. Depremde kent tümüyle yıkılır. Yıkılan yapıların kullanılabilinen malzemeleri ayrılır, diğerleri ezilerek yerleşimin çeşitli yerlerine serilir ve sıkıştırılır. Savaş, Yangın, Sel felaketi nedeniylede olabilir. Zaman içerisinde bu tekrarlar orada zemin kotunun yavaş yavaş yükselmesine neden oluyor. Kültürel kalıntılarda katmanlar arasında ya da içerisinde yavaş yavaş birikiyor. Örneğin; İstanbul Fatih ilçesi Tarihi Yarımada da zemin kotunda ortalama yükselme 6,5 - 7 mt. civarındadır. Sultanahmet de dikilitaşların oturduğu zemin ile yürüdüğünüz yol kotu birbirinden çok farklı 4 mt.lik bir fark var.
KAZI YÖNTEMLERİ:
1. Plankare Yöntemi
2. Açık alan Yöntemi
3. Çapraz açma ( Satranç Tahtası )
4. Çeyrek Dilim ( Quadrant )
5. Tümülüs ve mezar kazıları
Bilimsel Kazılarda yaygın olarak uygulanan bu teknikler gerektiği durumlarda birden fazlası uygulanır yine gerektiği durumlarda bu kazı yöntemleri kendi içinde revize edilebilir.
   Bilimsel kazıda uygulanan oil drilling yöntemi bir başka kazıda farklı  bir şekilde uygulanabilir. Farklı yöntemler bize şunu anlatır. Her kazı kendine has birtakım özellikler barındırır. Bu farklılıkta kazı esnasında uygulanan yöntemlere yansır. Bu farklılıklar; 1. Dönemi (Ortaçağ kazısı ile Prehistorik kazıda uygulayacağınız yöntemler farklıdır. 2. Kazının çeşidi (Bir höyük kazıyorsanız %99 uygulayacağınız yöntem Plankare yöntemidir.) 
   Plankare yönteminde alanı karelere bölüyorsunuz çalışmanızı o karelere bağlı olarak yapıyorsunuz. Yatayda düşeyde kodlar veriyoruz. Her bir noktanın bir koordinatı oluyor çalışmamızı bu karelerle sınırlandırıyoruz. Karenin yanındaki alanlar çalışma alanının dışında kalıyor. Diğer alanlara taşmamalıyız. Açmayı aşağı doğru kazarken 90 derecelik bir açı oluşturacak şekilde traşlayarak inmemiz gerekir. Höyük de üst üste yerleşim katmanları var. Biz o tabakalaşmayı net görebilmemiz için bu traşlama düzgün yapılmalıdır. Ama tek dönemli bir kent kazısında veya tek yapı barındıran bir kazı alanında Plankare uygulamaya gerek yoktur. Orada Açık alan yöntemi uygularız.
   Açık alan yönteminde alanı önce gözlemleriz. Toprak üstünde olan bir ipucu sağlayacak veri varsa onu kullanarak kendimize plan oluştururuz yani alanın hangi noktasından başlıyacağız ne şekilde ilerleyeceğiz. Elbetteki kazı başladıktan sonra ortaya çıkan buluntular öngördüğümüz yol haritasını değiştirebilir. Orada serbest çalışabilmelisiniz kareleme yapmanıza gerek yok.
   Bilimsel kazıların dönemleri varolduğunu öngördüğümüz o alandaki eserler veya kazının niteliği tümülüs mü, mezarlık kazısı mı, bir höyük, bir kent kazısı mıdır. Kazı yöntemini belirliyor. Kazı yönteminin farklılaşmasına neden oluyor. Hemen her kazıda standart olarak uygulanan değişmeyen bir takım ilkeler var; 
   1. Ön araştırma (Kazı yapılacak alanla veya bölge ile ilgili bir ön araştırma yapmak.) Faydası; a.yöntem belirleme konusunda bize veri sağlayacak b. O bölgenin topoğrafyasını, bitki örtüsünü tanımamıza yardımcı olucak. Bölgenin topoğrafyasını tanımak önemli çünkü kazıda ne gibi  araç gerece ihtiyacınız olucak. Bazı kazıları çapa, mala ile bazen daha güçlü aletlere ihtiyaç duyarız. Mesela sert bir toprak yapısı varsa, kayalık toprak yapısı varsa ona göre malzemelerimiz belirlersiniz. Çalışma sürenizi etkiler. 5X5 mt. bir zemin yumuşak ise 15 günde, sert ise 20-25 günde kazarsınız. Bu da kazının maliyetini etkiler. O bölgenin tarihini öğrenmiş olucaksınız. Geçmişte orada hangi topluluklar yaşadı hangi kültürler vardı. Bunların sosyal yaşamları nasıldı, mimarisi nasıldı, mimaride hangi malzemeleri kullanmışlardı, yapıların plan şeması ne şekildeydi, bütün bunlar kazı esnasında kolaylık sağlayacak. Kazmayı vuruken toprak altında ne olabileceği konusunda bir fikriniz olacak. Taş kullanılan bir mimarinin olduğu kazıda o taşı tahrip etme olasılığınız daha zayıf ama kerpiç kullanılıyorsa ahşap kullanılıyorsa kazmayı vurduğunuzda dağılır. 
   2. Gerekli yasal prosedürü tamamlamak.Yasalar gereği ülkemiz sınırları içerisindeki her türlü kültür varlığının mülkiyeti devlete aittir. 2863 sayılı Kültür varlıklarının korunmasına dair yasa ve yönetmelikler var. Bilimsel kazıyı yasa çerçevesinde yapmak durumundayız. Ön araştırmadan sonra dosya ile Kültür Bakanlığına başvuruluyor. Alına ruhsat her yıl yenileniyor.
   Siz ne kadar doğru yöntemlerle yapmış olursanız olun. Her kazının bir tahribat yönü var. Esas prensip şu olmalı ortaya çıkan buluntuları olması gerektiği şekilde ve doğru koşullarda koruyabiliyor isek. Ortaya çıkan buluntuları kendi kaderine terk edeceksek, çıkarılan objeyi nesneyi müzenin deposunda yok olmaya terk edeceksek. Bu kazının hiçbir anlamı yok. Mevcut ekonomik koşullar, insan kaynaklarımız, teknolojik alt yapımız, bilgi birikimimiz bu eserleri korumaya yetmiyorsa bırakı toprak altında kalsın. Ortaya çıkardığınızda birkaç yıl içinde o eserden hiçbirşey bulamazsınız.
   Bilimsel kazılarda değişmeyen ilkeler çok iyi bir organizasyon oluşturmanız lazım; Yapmış olduğunuz kazının niteliğine bağlı olarak kazı ekibinde görev yapıcak farklı bilimsel disiplinlerden uzmanlar, Bu işe yatkın,meraklı,ilgili ve kabiliyetli öğrencilerden bir ekip, Bilimsel kazılarda daha önce çalışmış tecrübesi deneyimi olan işçiler bulmanız gerekir, Barınma-yeme-içme ihtiyaçlarını karşılamanız gereklidir. Kazının çapına, büyüküğüne, niteliğine göre sizin personel sayınız değişecektir. 25-30-40 olabilir. Böyle kalabalık bir topluluğu düzenli, verimli bir şekilde çalıştırabilmek için çok iyi organizasyon şeması oluşturmanız gerekir. Hiyerarşi şu şekildedir. Kazı Başkanı - Kazı Komiseri - Uzmanlar - Öğrenciler - İşçiler - Diğer Hizmetliler
                                                             ( 6.Hafta )
                                        Türk İslam Sanatları Kazı Teknikleri
                                               ( 30 Mart 2017 Ders Notu )
   Kazı Ekipmanları;
Çelik Metre, Lazerli ölçüm aleti, Tırmık, Kumpas, Şerit Metre, Su Terazisi, Kazma, Çapa ( Zemine yaklaştıkça çapa kullanılır.), Nivo ( daha hassas yerlerde genellikle şehir plancılar ve topograflar kullanır geniş alanlarda yükselti tespit etmek için kullanılır.), Jalon ( bir ucu sivridir genellikle 2 mt. nivo jalon ile birlikte kullanılır.), Ölçek ( 5cm genişliğinde 10 cm aralıklarda farklı renklerdedir kırmızı beyaz), Mala ( çok hassas noktalara geldiğimizde kullanılır.), yön okları, dişçi aleti
   Bilimsel kazılarda değişmeyen ilkelerden birisi kayıtdır. Bu konu çok önemlidir. Açma başlarında Raportör günlük rapor tutuyor. Kazı sonunda bu kayıtlar sonuç raporunu oluşturuyor. Kazılarda çıkan buluntular küçük poşetlere konulup üzerine isim yazılıyor. Kazı evine gidiyor. Temizlendikten sonra tasnif ediliyor. Çalışmanın sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için kazı alanın sürekli temiz ve düzenli tutulması kazı için önemli konulardan birisidir.
   Kazı alanındaki çalışma esnasında birtakım buluntular tespit edeceksiniz. Bir buluntu ile karşılaştığınızda acele etmeden objenin bir bütün halinde tamamen toprağın üstünde kalıcak şekilde etrafını açıyoruz. Çok dikkatli bir şekilde yerinden alıp uygun koşullarda muhafaza ediyoruz. Obje toprağın içinde uzun süre kaldığı için ortaya çıktığında biraz zaman tanımak gerekiyor. Bünyesinde ki nemi attıktan sonra daha kolay ve bir bütün halinde yerinden alabiliriz. Örneğin; Kemik parçası.
   Kare içinde kazı yaparken alanı ilk önce gözlemleriz. Başlamak için bir ipucu varsa oradan başlarız. Kazı yaparken ölçütümüz bir kazma boyutunda kazarak ilerliyoruz. Düzenli bir şekilde kuşaklar halinde bir kazma boyu derinliğinde ilerliyoruz. Bir kazma boyu yaklaşık 20 cm.dir.
   Bütün yasal süreçler tamamlandı, ön araştırma yapıldı, malzemeler temin edildi, ekip oluşturuldu, kazı evi kuruldu herşey hazı alana gidip çalışmaya başlıyacağız. Bu noktada şunu yapmak gerekiyor. Alana gittiğimizde önce mevcut durumun tespitini yapıyoruz.Hem yazılı olarak hem de fotoğraflama yöntemiyle gerekiyorsa çizim de yapılabilir. Kazı yapacağımız alanda serbest bulunan ya da toprağa gömülü kültür varlığına ait parçalar olabilir. Yüzeyde bir bitki tabakası olabilir. Sonra yüzey temizliğini yapıyoruz. Alanı bitkilerden arındırıyoruz. Yüzeyde serbest halde bulunanlar varsa onları uygun bir yerde korumaya alıyoruz. Kazı yaparken alandan çok miktarda toprak, taş veya yapı malzemeleri çıkacaktır. Özellikle yapıların inşasında kullanılan malzemeler mutlaka kazı alanına yakın bir yerde ve düzgün bir şekilde konulmalıdır. Daha sonra restorasyon olursa bu malzemeler tekrar kullanılabilir.
   Açma içinde kazı yaparken kenarların 90 derecelik açı ile düzgün bir şekilde tıraşlanmalı. Bunun temel nedeni tabaklaşmayı, katmanları doğru bir şekilde tespit edebilmek için. Bu tabakalaşma olayına Stratigafi deniliyor.
   Ortaçağ kazılarında açma alanı genellikle 5x5 mt. olur. Gerektiği durumlarda bu ölçü değişebilir. Prehistorik kazılarda 1x1 mt. alanda çalışılır. Bunun nedeni daha çok hassasiyet gerektirdiği için.
   İstanbul yedi tepe üzerine kurulmuş bir kenttir. Bunlar Sarayburnu'ndan başlar 1.tepe Topkapı Sarayı'nın bulunduğu tepedir, 2.tepe Çemberlitaş,  3.tepe Süleymaniye Camii, 4.tepe Fatih Camii, 5.tepe Çarşamba Yavuz Selim, 6.tepe Edirne Kapı, 7.tepe Koca Mustafa Paşa'nın bulunduğu yerdedir. Sultanahmet meydanıda 1.tepe ile 2.tepenin ayrımında bir çukurdur aslında. Buraya 2.yy'ın sonu 3.yy'ın başında Septumus Severus döneminde Hipodrom inşa edilmeye başlıyor Konstantin zamanında son şeklini alıyor.Bugün sadece güney duvarı günümüze ulaşabilmiştir. Zaman içerisinde yok olmuştur. Hipodrom Osmanlı sosyal yaşamında geleneği olan bir yapı değildir. İşlevsiz kalınca Hipodrama ait yapı elemanları, o civarda inşa edilen yeni yapılarda kullanılıyor. Süleymaniye Camisi, İbrahim Paşa Sarayı gibi birçok yapı inşa ediliyor. Bu yapılar inşa edilirken temel harfiyatından çıkan toprak hipodramın olduğu yere boşaltılıyor dolayısıyla orası zaman içerisinde doluyor ve zemin kotu yükseliyor.