VİZE SINAV SORULARI:
1. Arkeolojik kazıların tarihsel gelişim sürecini anlatınız ?
2. Arkeolojik kazı yöntemlerini anlatınız ?
3. Arkeolojik kazılarda standart ilkeleri anlatınız ?
CEVAPLAR :
1.
3.
( 1. Hafta )CEVAPLAR :
1.
- Kavramsal olarak arkeolojinin öne çıkışı rönesans ile başlar. Andrea Palladio Roma kentinde keşfettiği mimarlık kalıntılarına dikkat çeken ilk öncülerden.
- 18.yy'dan itibaren Avrupa ve Osmanlı coğrafyasında kazılar yapılıyor. Avusturyalı General Prince d'Elboeuf (1709-1715) Pompei şehrinde kazılar yapıyor.Yöntemsiz çalışılmasında dolayı İS 79 yılında yok olan kentin tiyatrosu kazılarda yok oldu.
- Fransız ihtilali sonrasında Sanayi devrimi, Aydınlanma ile avrupanın bakış açısı değişiyor.
- Avrupanın önemli kentlerinde müzeler kuruluyor. Berlin Pergamon Müzesi, British Museum, Paris Louvre Müzesi ve St.Petersbug Hermitage Müzesi.
- Kurulan müzelere eser kazandırmak kazının amacını oluşturuyor.
- 1817-1819-Giovanni Battista Belzoni-Mısır-British Museum
- 1863-John Turtle Wood-Efes-British Museum
- 1878-Carl Humann ve Alexander Conze-Bergama-Berlin Pergamon Müzesi.
- 18.-19.yy da yapılan bazı çalışmalar ile Arkeoloji ve Sanat Tarihinin bilimsel bir disiplin haline dönüşmesi sağlanıyor.Modern Arkeoloji'nin kurucusu; J.J.Winckelman // Jeolojinin Prensipleri -1833-Sir Charles Lyell // Türlerin Kökenleri-Charles Darwin // Karbon 14 yönteminin bulunması
- 20.yy başlarına kadar kazılarda amaç daha çok eser bulmaya yöneliktir.
- 20.yy başlarında ise kazının iki amacı vardır. 1. Planlar ve Topografik bilgi 2. Taşınabilir tespit etmek
- 1940-50'lerde amaç değişiyor. Kültürler ve Kültürel Farklılaşmalar
- Bugün ise 1.Arkeolojik buluntu elde etmek 2.Elde ettiğimiz buluntuların tanımlanması ve tipolojik sınıflaması 3.Açıklama ve yorumlama 4.Kültürün: teknoloji, ideoloji, demografi, ticaret ve benzeri alt sistemler ile analizi 5.Kültürler ve Kültürel Farklılaşmalar
- Plankare Yöntemi
- Açık Alan yöntemi
- Çapraz Açma Yöntemi
- Çeyrek Dilim (Quadrant)
- Tümülüs ve Mezar Kazıları
3.
- Ön araştırma (Yöntem belirleme noktasında fayda sağlar, bölgenin topografyasını tanımamızı sağlar)
- Gerekli Yasal Prosedürü tamamlamak
- Çok iyi bir organizasyon (ekip) oluşturmak
- Kayıt
- Bütün bu işlemlerden sonra alanda mevcut durumun tepiti yazılı, çizim veya fotoğraflama
TÜRK İSLAM SANATLARI KAZI TEKNİKLERİ
( 27 Şubat 2017 Ders Notu )
Arkhaios (eski) ve Logos (bilim) sözcüklerinden türetilmiş olan arkeoloji bilimi, eskinin bilimi olarak da tanımlanır.
İnsana uyarıda bulunmak veya insanoğluna ibret olsun diye tarihte
yaşanmış birtakım olaylar kutsal kitaplarda hikayeleştirilmiştir.
Örneğin; Nuh Tufanı hem Tevrat da hem de Kur'an da konu edilen bir
olaydır. Olayın ne zaman geçtiğine dair her iki kitapta da herhangi bir
tarih belirtilmiyor. Burada bahsedilen İnsanoğlu helak olmuş ikinci yeni
bir başlangıç yapılmıştır.
Bilgi kaynaklarının ne kadar önemli olduğu veya insanoğlunun zihin
dünyasını nasıl biçimlendirdiğine dönük 1650 yılında İngiliz din adamı
Başpiskopos Ussher, teolojik verilere dayanarak dünyanın İÖ.4004 yılında
yaratıldığını söylüyor. Bir süre sonra bir başka din adamı
Dr.J.Lightfoot bu tarihi biraz daha netleştiriyor. Dünya İÖ 4004 yılının
23 Ekim günü saat 09:00'da yaratılmıştır diyor.
Bilimin esası bir bilgiyi ortaya koyarken mutlaka onu ya deneysel
olarak ya da bir takım kaynaklara dayandırarak o bilgiyi sağlam bir veri
haline dönüştürmek gerekir. Kendinizce kurguladığınız bir yöntem
çerçevesinde ortaya koyduğunuz bilgiyi birtakım verilere
dayandırabilirsiniz Bu bir ispat yöntemidir. İlerleyen zamanda başka
birisi başka bir veri tespit eder ve o veri o bilgiyi değiştirebilir.
Bilim de mutlak diye birşey yoktur. Hertürlü bilimsel bilgi
yanlışlanabilir veya çürütülebilir.
Bugün modern bilim ve Arkeolojik çalışmalar dünyanın 2 milyon yıl önce yaratıldığını ortaya koyuyor.
Objektif bilimsel olarak baktığımızda dinin esasında Sanat Tarihi
alanında önemli bir yeri vardır. Rönesans ressamları (Leonardo,
Michalengelo gibi) tablolarında Tevrat da anlatılan birtakım hikayeleri
görselleştirdiler. Bu bakışımızı ve bilgi derinliğimizi etkileyecektir.
Tevrat da peygamberlerden söz edilir. Her peygamberin kaç yıl yaşadığı
ondan sonra hangi peygamber geldiği onun kaç yıl yaşadığı böyle bir
peygamber şeceresi çıkar ortaya. Bu din adamlarıda peygamberlerin yaşam
sürelerinden yola çıkıp geriye doğru giderek böylece Hz.Adem ile
dünyanın yaratılışını bir tarihe oturtmaya çalışmıştır. Bunun yanlış
bilgi olduğunu bugün modern bilim ve Arkeolojik veriler bunu net bir
şekilde ortaya koyuyor.
Nuh Tufanı her iki kitapta anlatılan son derece önemli bir olay
insanlarında her zaman ilgisini çekmiştir. Nuh'un gemisi ile ilgili
ağırlıklı Ağrı dağında olduğu yönünde bir görüş vardır. Bunun yanısıra
Judi dağında olduğunu söyleyenler de var. Hatta ağrı dağındaki jeolojik
oluşumu Nuh'un gemisi olarak tanımlayanlar da var.
Ne zaman gerçekleştiği konusunda Kutsal kitaplar bir tarih
belirtmiyor. Yapılan jeolojik çalışmalar dünya tarihinde böyle gerçekten
insan yaşamını derinden etkileyen bir küresel iklim değişikliğinden söz
ederler. Bu küresel iklim değişikliği MÖ. 9-10 bin yılllarında
gerçekleşir kutuplardaki buzullar eriyince okyanuslarda su seviyesi
yükselir. Bu şekilde Çanakkale ve İstanbul boğazınında bu zaman
aralığında oluştuğundan bahsediliyor. Karadenizde ki su seviyesinin
oldukça kısa bir zaman aralığında yaklaşık 150 mt. civarında
yükseldiğiden söz ediliyor. Bununla ilgili birisi Amerikalı Deniz
Subayı iki kişinin çalışması var. Çanakkale boğazından Karadeniz'e kadar
suyun altındaki zemin yapısını incelemişler. Oradaki kırılmalar
formasyonlar onlar üzerinde bir değerlendirme yapmaya çalışmışlar.
Genellikle Küresel İklim değişikliği ve onun getirdiği ciddi sonuçlar
MÖ. 9-10 binli yıllara tarihleniyor. Muhtemelen Nuh Tufanı olarak kutsal
kitaplarda bahsedilen olayında bu zaman aralığında meydana gelmiş
olabileceğinden söz ediliyor.
Dünyanın neresinde meydan geldiği ile ilgili yapılan çalışmalar
Karadeniz'in doğu kıyılarında bu olayın gerçekleştiği yönünde o coğrafya
da yaşayan topluluklar bu büyük olaydan kurtulmak için bir gemi inşa
ediyorlar. Bu gemi sular üzerinde yüzerek Ağrı dağına oturuyor. Farklı
yaklaşımlar da var. Bunlardan bir tanesi de Aral Gölü nün de o dönemde
oluştuğunu biliyoruz. Bu olayın aslında Hazar Deniz'i ile Aral Göl'ü
arasında ve Aral Göl'ü kıyılarında meydana geldiği ve orada yaşayan
toplulukların bu olaydan kurtulmak için gidebildikleri her yere
dağıldığı bunlardan bir kısmınında Hazar Deniz'inin güneyinden
Mezopotamya ya inerek bugünkü Irak topraklarında yerleştikleri
söyleniyor. Bu topluluk Sümerler Tevrat da ve Kur'an da anlatılan Nuh
Tufanına çok benzer şekilde Sümer tabletlerinde de anlatılıyor.
1900 lerin başlarında İngiliz Sefared görevlisi Irak bölgesinde
kazılar yapıyor. Özellikle Maveraünnehir Dicle ve Fırat üzerinde yer
alan kentlerde kazılar yapıyor. Bu kazılar esnasında Sümer tabletleri
ortaya çıkıyor. Bu Sümer tabletleri deşifre edilince gerçekten çok
önemli insanoğlunun tarihini değiştiren verilere ulaşılıyor. Öncesinde
Batı dünyasında genellikle insanoğlunun yarattığı en eski uygarlık
olarak Antik Yunan ve Antik Roma uygarlığı bilinirdi. Bu buluntular
sonrasında Antik Yunan ve Antik Roma uygarlığından daha önce
Mezopotamyada Sümerler, Babiller ve Asurlar var. Bugün şu anki veriler
ışığında 2 milyon yıl önce kainatın yaratıldığını söylüyoruz. Yarın
birgün belki bu sonuç da bu bilimsel bilgi de değişecek. O bakımdan
Arkeoloji, Bilimsel kazılar son derece önemli. İnsanoğlunun tarihini
veya içinde yaşadığımız dünyayı, evreni sadece Kutsal kitaplarla
açıklamaya çalışırsak orada eksik kalıyor. Dolayısıyla din konusu yanlış
anlamaya çok musait bir konu aslında baktığımızda özünde din bilime
karşı değildir. Dini bilime karşıt hale getirenler insanların
kendisidir. Çevremizi anlamak için mutlaka somut objektif bilgiye
ihtiyacımız vardır.
( 2.Hafta )
TÜRK İSLAM SANATLARI KAZI TEKNİKLERİ
( 2 Mart 2017 Ders Notu )
Bu hafta ders işlenmedi.
( 3.Hafta )
TÜRK İSLAM SANATLARI KAZI TEKNİKLERİ
( 9 Mart 2017 Ders Notu )
Toplum içerisinde Arkeolojiye karşı amatörce ilgiyle merak vardır. Biz
bilimsel araştırma ve bilimsel çalışma yöntemleri çerçevesinde bu işi
yapıyoruz. Dolayısıyla bizim öncelikli amacımız yapmış olduğumuz kazı
sonucunda elde edilen veya ulaşılan verilerle geçmişe, tarihe ışık
tutmak.
Arkeolijideki kazı yöntemlerini araç olarak kullanan farklı bilim
dalları var. Bunlar Prehistorya, Protohistorya, Arkeoloji, Sanat
Tarihçiler, Tarihçiler, Antropologlar. Bütün bu alanlardaki kazılarda
bazı değişiklikler gösteren farklı yöntemler uygulamakla birlikte genel
anlamda baktığımızda kazının bir araç olarak kullanıldığını görüyoruz.
Geçmişe
ışık tutmak, yapmış olduğumuz kazılarda ortaya çıkan buluntuların
değerlendirilmesi, yorumlanması noktasında bizim için son derece önemli
bir kırılma noktası var. Bu da yazının bulunmuş olması. Genel olarak
yazının bilindiği ve kullanıldığı dönemlere tarihsel dönemler diyoruz.
Yazının bilinmediği dönemlere ise tarih öncesi Prehistorik dönemler
diyoruz. Genel anlamda yazının bilindiği MÖ. 3000 lerde ilk defa
Sümerler de yazı kullanılmıştır. MÖ 3000 lerden sonraki süreçte yazının
bilindiği ancak belirli bölgelerde halen kullanılmadığı durumlar için
Protohistorya diyoruz. Örneğin; MÖ.2000 de Mezopotamya da yazı
bilinirken Uzak Doğu Asya coğrafyasında o dönemde yazı bilinmiyor. O
coğrafya için yapılan tanımlamada veya dönem ifadesinde orası için
Protohistorya diyoruz. Her bir bölge için farklı bir başlangıç ve bitiş
anlamına geliyor.
Arkeoloji veya geçmiş dönemlerin kültür mirasına karşı duyulan ilgi esasında ilkçağdan itibaren başlıyor. Doğa bilimcileri eserlerinde bahsetmiştir. Esas itibariyle kavramsal olarak arkeolojinin öne çıkışı rönesans ile başlatılır. Andrea Palladio'dan söz edebiliriz. 1508-1580 yılları arasında yaşamış. Verona kentinde keşfettiği mimarlık kalıntılarına dikkat çeken ilk öncülerden biri olarak kabul edilir. Avrupa da Kültürel Mirasın Korunması ile ilgili hassasiyetlerin, duyarlılığın, bilincin oluşumu ile ilgili baktığımızda neredeyse 15.-16.yy dan itibaren böyle bir bilincin burada oluştuğunu, şeklillendiğini görüyoruz. Hatta o dönemde Papalardan bir tanesi Roma'daki kültür varlığı eserlerin ülke dışına çıkarılmasını yasaklayan bir buyruk yayınlıyor. Roma'daki önemli mimari kalıntıların yok edilmemesi, korunması konusunda özel bir takım çabaların ortaya konduğunu dönem yazışmalarından anlıyoruz. Oldukça erken sayılabilecek bir tarihte bu bilincin oluşması şüphesiz daha çok kültür varlığının günümüze ulaşmasını daha iyi korunmasını sağlamıştır.
Bizde ise 1800 lerin sonlarında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin kökenini oluşturan Sanayi-i Nefise Mektebi kurucusu Osman Hamdi Bey ve Müze-i Hümayun bu anlamda ilk adımları oluşturuyor. 1870'lerden itibaren Osman Hamdi Bey'den önce Fethi Ahmed Paşa'nında, Sultan Abdülaziz'inde bu konudaki çabalarını gözardı etmemeliyiz. İlk olarak Sultan Abdülaziz'in İznik civarına yaptığı bir seyahat esnasında orada üzerinde yazılar bulunan Bizans dönemine ait olan birtakım kalıntıları görmüş olması ve onların İstanbul'a getirilmesini istemesi bu anlamda Osmanlı'daki ilk duyarlılık ilk adımdır. Dönemin devlet adamlarından Fethi Ahmed Paşa bu Asar-ı Atika denilen eski eser koleksiyonlarını Aya İrini de açılan bir müze de topladığını daha sonra dönemin koşulları çerçevesinde bilimsel bir yaklaşımla ele alınan eğitimi, müzesi ve kazısı ile bir bütün olarak bütüncül bir çözüm ortaya koymak yönünde Osman Hamdi Bey'i anmak gerekiyor.
Rönesanstan itibaren başlayan avrupadaki özellikle İtalya'daki ciddi tavır bir süre sonra bir takım kazıların yapılmasını gündeme getirmiş. 18.yy başlarından itibaren gerek Avrupa coğrafyasında gerekse Osmanlı İslam coğrafyasında birbiri ardına pek çok kazılar yapılmıştır. İlk yapılan kazılardan Avusturyalı General Prince d'Elboeuf 1709-1715 yılları arasında Pompei şehrinde kazılar yapar. Ancak İS.79 yılında yok olan Pompei şehrini kazarken kentin tiyatrosunu bütünüyle yok ettiğinden söz edilir. Bu durum yöntemsiz bir kazı olmasından kaynaklanmaktadır. Yani doğru yöntemlerle yapılmamış bir kazıdan dolayıdır.
Fransız ihtilali sonrasında Fransa'da Arkeolojiye duyulan ilginin arttığını görüyoruz. 18.yy sonlarından itibaren 19.yy da avrupa ülkeleri deniz aşırı coğrafi keşifler nedeniyle zenginleşmişti. Rönesans avrupayı farklı bir düşünce ve sistem noktasına getirmişti. Rönesans sonrasında yaşanan Sanayi Devrimi, Endüstri Devrimi, Aydınlanma Hareketi avrupanın dünyaya bakışını belirleyen önemli değişimlerdir. Özellikle bazı avrupa ülkeleri Almanya, Fransa, İtalya gibi. büyük kısmı Osmanlı egemenliğinde olan Ortadoğu İslam coğrafyasında yerleşmesi orada egemenlik kurmaya çalışması o toprakları elde etmeye ve sömürmeye yönelik politikaları bu topraklarda onlar tarafından yapılan bir takım kazılarıda öne çıkarmıştır. 19.yy da Osmanlı topraklarında kazı yapan veya kazılar yapan kişilerin birçoğu esasında arkeolog değildi, çeşitli görevler ile Osmanlı topraklarına gelmiş burada bulundukları süre içerisinde kendi devletlerinin isteği doğrultusunda burada kazı yaptıklarını görüyoruz.
Avrupa'nın önemli kentlerinde Berlin, Londra, Paris, Viyana'da müzeler kuruluyor. Ciddi bir kültürel miras, birikim var. Kültürel Miras'a karşı artan bir ilgi var. Kralların, Kraliçelerin, Prenslerin özel koleksiyonunda bulunan bu eserlerin daha kapsamlı dönem koşulları çerçevesinde daha modern ihtiyaçlara yönelik bir tasarım olan müzelerde sergileniyor. Ulusal bir nitelik kazanıyor. Bu nedenle çeşitli kentlerde müzeler kuruluyor. Bugün dünyanın en büyük müzelerinden biri olan St.Petersburg Hermitage müzesi dönem çerçevesinde özel koleksiyonun müzeye dönüşmüş halidir. Bu kurulan müzelere eser kazandırmak için çoğunlukla bu kazıların yapılmış olduğunu anlıyoruz.
1817-1819 - Giovanni Battista Belzoni - Mısır - Mısır'da bulduğu dev boyutlu yontular, dikilitaşlar ve her türlü tarihi eseri, zaman zaman onları çıkarırıken büyük hasarlara neden olmasına karşın, British Museum'a taşımıştır.
1834'te - Sir Charles Fellows,
1856'da - Sir Charles Thomas Newton - Güneybatı Anadolu kıyılarında;
1863'te - John Turtle Wood - Efes'te;
- Sir Austin Henry Layard'ın Asur İmparatorluğunun başkentlerinden Nimrud (Kalhu) ve Koyuncuk'ta (Ninive) başlattığı kazılar hep British Museum'a eser kazandırma amacı güdüyordu.
1842 - 44 - Paul Emil Botta'nın Koyuncuk ve Khorsabat'ta (Dur Şarrukin) yaptığı çalışmalar Louvre Müzesi adına;
1878'de - Carl Humann ve Alexander Conze'nin Bergama'daki çalışmalarıysa Berlin Müzesi adına gerçekleştirilmişti.
Johann Joachim Winckelman (1717-1768) Modern Arkeoloji'nin kurucusu sayılır.Arkeoloji veya geçmiş dönemlerin kültür mirasına karşı duyulan ilgi esasında ilkçağdan itibaren başlıyor. Doğa bilimcileri eserlerinde bahsetmiştir. Esas itibariyle kavramsal olarak arkeolojinin öne çıkışı rönesans ile başlatılır. Andrea Palladio'dan söz edebiliriz. 1508-1580 yılları arasında yaşamış. Verona kentinde keşfettiği mimarlık kalıntılarına dikkat çeken ilk öncülerden biri olarak kabul edilir. Avrupa da Kültürel Mirasın Korunması ile ilgili hassasiyetlerin, duyarlılığın, bilincin oluşumu ile ilgili baktığımızda neredeyse 15.-16.yy dan itibaren böyle bir bilincin burada oluştuğunu, şeklillendiğini görüyoruz. Hatta o dönemde Papalardan bir tanesi Roma'daki kültür varlığı eserlerin ülke dışına çıkarılmasını yasaklayan bir buyruk yayınlıyor. Roma'daki önemli mimari kalıntıların yok edilmemesi, korunması konusunda özel bir takım çabaların ortaya konduğunu dönem yazışmalarından anlıyoruz. Oldukça erken sayılabilecek bir tarihte bu bilincin oluşması şüphesiz daha çok kültür varlığının günümüze ulaşmasını daha iyi korunmasını sağlamıştır.
Bizde ise 1800 lerin sonlarında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin kökenini oluşturan Sanayi-i Nefise Mektebi kurucusu Osman Hamdi Bey ve Müze-i Hümayun bu anlamda ilk adımları oluşturuyor. 1870'lerden itibaren Osman Hamdi Bey'den önce Fethi Ahmed Paşa'nında, Sultan Abdülaziz'inde bu konudaki çabalarını gözardı etmemeliyiz. İlk olarak Sultan Abdülaziz'in İznik civarına yaptığı bir seyahat esnasında orada üzerinde yazılar bulunan Bizans dönemine ait olan birtakım kalıntıları görmüş olması ve onların İstanbul'a getirilmesini istemesi bu anlamda Osmanlı'daki ilk duyarlılık ilk adımdır. Dönemin devlet adamlarından Fethi Ahmed Paşa bu Asar-ı Atika denilen eski eser koleksiyonlarını Aya İrini de açılan bir müze de topladığını daha sonra dönemin koşulları çerçevesinde bilimsel bir yaklaşımla ele alınan eğitimi, müzesi ve kazısı ile bir bütün olarak bütüncül bir çözüm ortaya koymak yönünde Osman Hamdi Bey'i anmak gerekiyor.
Rönesanstan itibaren başlayan avrupadaki özellikle İtalya'daki ciddi tavır bir süre sonra bir takım kazıların yapılmasını gündeme getirmiş. 18.yy başlarından itibaren gerek Avrupa coğrafyasında gerekse Osmanlı İslam coğrafyasında birbiri ardına pek çok kazılar yapılmıştır. İlk yapılan kazılardan Avusturyalı General Prince d'Elboeuf 1709-1715 yılları arasında Pompei şehrinde kazılar yapar. Ancak İS.79 yılında yok olan Pompei şehrini kazarken kentin tiyatrosunu bütünüyle yok ettiğinden söz edilir. Bu durum yöntemsiz bir kazı olmasından kaynaklanmaktadır. Yani doğru yöntemlerle yapılmamış bir kazıdan dolayıdır.
Fransız ihtilali sonrasında Fransa'da Arkeolojiye duyulan ilginin arttığını görüyoruz. 18.yy sonlarından itibaren 19.yy da avrupa ülkeleri deniz aşırı coğrafi keşifler nedeniyle zenginleşmişti. Rönesans avrupayı farklı bir düşünce ve sistem noktasına getirmişti. Rönesans sonrasında yaşanan Sanayi Devrimi, Endüstri Devrimi, Aydınlanma Hareketi avrupanın dünyaya bakışını belirleyen önemli değişimlerdir. Özellikle bazı avrupa ülkeleri Almanya, Fransa, İtalya gibi. büyük kısmı Osmanlı egemenliğinde olan Ortadoğu İslam coğrafyasında yerleşmesi orada egemenlik kurmaya çalışması o toprakları elde etmeye ve sömürmeye yönelik politikaları bu topraklarda onlar tarafından yapılan bir takım kazılarıda öne çıkarmıştır. 19.yy da Osmanlı topraklarında kazı yapan veya kazılar yapan kişilerin birçoğu esasında arkeolog değildi, çeşitli görevler ile Osmanlı topraklarına gelmiş burada bulundukları süre içerisinde kendi devletlerinin isteği doğrultusunda burada kazı yaptıklarını görüyoruz.
Avrupa'nın önemli kentlerinde Berlin, Londra, Paris, Viyana'da müzeler kuruluyor. Ciddi bir kültürel miras, birikim var. Kültürel Miras'a karşı artan bir ilgi var. Kralların, Kraliçelerin, Prenslerin özel koleksiyonunda bulunan bu eserlerin daha kapsamlı dönem koşulları çerçevesinde daha modern ihtiyaçlara yönelik bir tasarım olan müzelerde sergileniyor. Ulusal bir nitelik kazanıyor. Bu nedenle çeşitli kentlerde müzeler kuruluyor. Bugün dünyanın en büyük müzelerinden biri olan St.Petersburg Hermitage müzesi dönem çerçevesinde özel koleksiyonun müzeye dönüşmüş halidir. Bu kurulan müzelere eser kazandırmak için çoğunlukla bu kazıların yapılmış olduğunu anlıyoruz.
1817-1819 - Giovanni Battista Belzoni - Mısır - Mısır'da bulduğu dev boyutlu yontular, dikilitaşlar ve her türlü tarihi eseri, zaman zaman onları çıkarırıken büyük hasarlara neden olmasına karşın, British Museum'a taşımıştır.
1834'te - Sir Charles Fellows,
1856'da - Sir Charles Thomas Newton - Güneybatı Anadolu kıyılarında;
1863'te - John Turtle Wood - Efes'te;
- Sir Austin Henry Layard'ın Asur İmparatorluğunun başkentlerinden Nimrud (Kalhu) ve Koyuncuk'ta (Ninive) başlattığı kazılar hep British Museum'a eser kazandırma amacı güdüyordu.
1842 - 44 - Paul Emil Botta'nın Koyuncuk ve Khorsabat'ta (Dur Şarrukin) yaptığı çalışmalar Louvre Müzesi adına;
1878'de - Carl Humann ve Alexander Conze'nin Bergama'daki çalışmalarıysa Berlin Müzesi adına gerçekleştirilmişti.
Sir Charles Lyell - 1833 yılında yazdığı Jeolojinin Prensipleri, Arkeolojinin gelişiminde önemlidir.
Charles Darwin - Türlerin Kökenleri
20.yy başlarına kadar kazılardaki amaç daha çok eser bulmaya yöneliktir. 20.yy başlarında ise kazının iki amacı vardır. 1.Planlar ve Topografik Bilgi 2. Taşınabilir tespit etmek. 1940 - 1950 yıllara geldiğimizde ise amacın tamamen değiştiğini görüyoruz. Kültürler ve Kültürel farklılaşmalar. Bu amaç doğrultusunda kazılarda yeni işbirliklerini, yeni disiplinler arası çalışma anlayışının ortaya çıktığını ve yerleşmeye başladığını görüyoruz.
Bilimsel Kazıların tarihçesini zaman içerisinde 18.yy başlarından itibaren günümüze kadar gelen süreçte kazılarda yöntem ve amacın nasıl değiştiğini görüyoruz; Günümüzde kazıların amacı,
1. Arkeolojik buluntu elde etmek.
2. Elde ettiğimiz buluntuların tanımlanması ve tipolojik olarak sınıflanması.
3. Açıklama ve yorumlama.
4. Kültürün teknoloji, ideoloji, demografi, ticaret ve benzeri alt sistemler ile analizi.
5. Kültürle ve Kültürel Farklılaşmalar
Zaman içerisinde yerleşim yerlerinde tabakalaşma oluşur. Savaş, Deprem, Yangın, Sel Felaketi gibi doğal ve insan eliyle gerçekleşen yerleşim nedeniyle bu tabakalaşma birikir.
( 4.Hafta )
TÜRK İSLAM SANATLARI KAZI TEKNİKLERİ
( 16 Mart 2017 Ders Notu )
Bu hafta ders işlenmedi.
( 5.Hafta )
TÜRK İSLAM SANATLARI KAZI TEKNİKLERİ
( 23 Mart 2017 Ders Notu )
İlk yapılan kazılarda amaç arkeolojik buluntu elde etmek özellikle avrupanın önemli kentlerinde bulunan bazı müzelere eser, obje temin etmek için pek çok yerde kazılar yapılmış ( Mısır, Anadolu, Orta Doğu, Suriye), bu kazılardan elde edilen buluntularda çeşitli müzelere götürülmüştü. Bunların başında Fransa Louvre Müzesi, İngiltere British Museum, Berlin Pergamon Müzesi gelmektedir. St.Petersburg Hermitage Müzesi'nde dünyanın her yerinde eserler vardır. Bizim için en önemli koleksiyonlar Orta Asya coğrafyasında yapılan kazılardan elde edilen buluntulardan oluşur. Örneğin; Pazırık Halısı
Daha sonraki dönemlerde Bilimsel Kazılar dönüşüm yaşıyor. Taşınabilir Kültür Varlıkları'nın yanısıra Taşınmaz Kültür Varlığı ve önemi farkediliyor. Bunun üzerine kazılar daha bilimsel zemine kayıyor. 18.-19.yy da yapılan bir takım çalışmalar ile Arkeoloji ve Sanat Tarihi'nin bilimsel bir disiplin haline dönüşmesini sağlıyan Winckelman gibi bu işi kuramsal bir zemine oturtuyorlar. Bunun yanısıra Karbon 14 yönteminin keşfedilmesi, Charles Darwin'in Türlerin Kökeni adlı çalışması (evrim teorisi olarak bilinen çalışma) kazıları sadece eser obje temin etmek için yapılan bir etkinlik olmaktan çıkarıyor ve Bilimsel bir faliyete dönüştürüyor.
Tarihe ışık tutmak üzere yapılan bir çalışma Sanat Tarihi formasyonu içerisinde ilk olarak 19.yy ortalarında Berlin Üniversitesinde başlıyor. Daha sonra hızla dünyanın diğer üniversitelerine yayılıyor. Karşımızda duran yapıtı, objeyi, eseri sadece form özellikleri itibariyle tanımlamakla kalmıyoruz. Onu tarihsel süreçte biryere oturtmaya çalışıyoruz. Kültürel bütünlük içerisinde kültürel ilişkiler çerçevesinde bir yere oturtmaya çaılışıyoruz. Böylece geçmiş dönemde tarihte yaşamış olan toplumların yaşamına, kültürlerine ışık tutabilmek. Kültürler ve Kültürel Farklılaşmalar bilimsel kazılarda nihayetinde varılan son nokta buydu.
Kentlerin kurulduğu yerlere baktığımızda Ören yerleri genellikle korunaklı yerlerde bir Vadi içerisine bir yamaca kurulurlar. Zaman içerisinde doğal etkenlere bağlı olarak meydana gelen değişim orada topoğrafyayıda etkiler. Depremde kent tümüyle yıkılır. Yıkılan yapıların kullanılabilinen malzemeleri ayrılır, diğerleri ezilerek yerleşimin çeşitli yerlerine serilir ve sıkıştırılır. Savaş, Yangın, Sel felaketi nedeniylede olabilir. Zaman içerisinde bu tekrarlar orada zemin kotunun yavaş yavaş yükselmesine neden oluyor. Kültürel kalıntılarda katmanlar arasında ya da içerisinde yavaş yavaş birikiyor. Örneğin; İstanbul Fatih ilçesi Tarihi Yarımada da zemin kotunda ortalama yükselme 6,5 - 7 mt. civarındadır. Sultanahmet de dikilitaşların oturduğu zemin ile yürüdüğünüz yol kotu birbirinden çok farklı 4 mt.lik bir fark var.
KAZI YÖNTEMLERİ:
1. Plankare Yöntemi
2. Açık alan Yöntemi
3. Çapraz açma ( Satranç Tahtası )
4. Çeyrek Dilim ( Quadrant )
5. Tümülüs ve mezar kazıları
Bilimsel Kazılarda yaygın olarak uygulanan bu teknikler gerektiği durumlarda birden fazlası uygulanır yine gerektiği durumlarda bu kazı yöntemleri kendi içinde revize edilebilir.
Bilimsel kazıda uygulanan oil drilling yöntemi bir başka kazıda farklı bir şekilde uygulanabilir. Farklı yöntemler bize şunu anlatır. Her kazı kendine has birtakım özellikler barındırır. Bu farklılıkta kazı esnasında uygulanan yöntemlere yansır. Bu farklılıklar; 1. Dönemi (Ortaçağ kazısı ile Prehistorik kazıda uygulayacağınız yöntemler farklıdır. 2. Kazının çeşidi (Bir höyük kazıyorsanız %99 uygulayacağınız yöntem Plankare yöntemidir.)
Plankare yönteminde alanı karelere bölüyorsunuz çalışmanızı o karelere bağlı olarak yapıyorsunuz. Yatayda düşeyde kodlar veriyoruz. Her bir noktanın bir koordinatı oluyor çalışmamızı bu karelerle sınırlandırıyoruz. Karenin yanındaki alanlar çalışma alanının dışında kalıyor. Diğer alanlara taşmamalıyız. Açmayı aşağı doğru kazarken 90 derecelik bir açı oluşturacak şekilde traşlayarak inmemiz gerekir. Höyük de üst üste yerleşim katmanları var. Biz o tabakalaşmayı net görebilmemiz için bu traşlama düzgün yapılmalıdır. Ama tek dönemli bir kent kazısında veya tek yapı barındıran bir kazı alanında Plankare uygulamaya gerek yoktur. Orada Açık alan yöntemi uygularız.
Açık alan yönteminde alanı önce gözlemleriz. Toprak üstünde olan bir ipucu sağlayacak veri varsa onu kullanarak kendimize plan oluştururuz yani alanın hangi noktasından başlıyacağız ne şekilde ilerleyeceğiz. Elbetteki kazı başladıktan sonra ortaya çıkan buluntular öngördüğümüz yol haritasını değiştirebilir. Orada serbest çalışabilmelisiniz kareleme yapmanıza gerek yok.
Bilimsel kazıların dönemleri varolduğunu öngördüğümüz o alandaki eserler veya kazının niteliği tümülüs mü, mezarlık kazısı mı, bir höyük, bir kent kazısı mıdır. Kazı yöntemini belirliyor. Kazı yönteminin farklılaşmasına neden oluyor. Hemen her kazıda standart olarak uygulanan değişmeyen bir takım ilkeler var;
1. Ön araştırma (Kazı yapılacak alanla veya bölge ile ilgili bir ön araştırma yapmak.) Faydası; a.yöntem belirleme konusunda bize veri sağlayacak b. O bölgenin topoğrafyasını, bitki örtüsünü tanımamıza yardımcı olucak. Bölgenin topoğrafyasını tanımak önemli çünkü kazıda ne gibi araç gerece ihtiyacınız olucak. Bazı kazıları çapa, mala ile bazen daha güçlü aletlere ihtiyaç duyarız. Mesela sert bir toprak yapısı varsa, kayalık toprak yapısı varsa ona göre malzemelerimiz belirlersiniz. Çalışma sürenizi etkiler. 5X5 mt. bir zemin yumuşak ise 15 günde, sert ise 20-25 günde kazarsınız. Bu da kazının maliyetini etkiler. O bölgenin tarihini öğrenmiş olucaksınız. Geçmişte orada hangi topluluklar yaşadı hangi kültürler vardı. Bunların sosyal yaşamları nasıldı, mimarisi nasıldı, mimaride hangi malzemeleri kullanmışlardı, yapıların plan şeması ne şekildeydi, bütün bunlar kazı esnasında kolaylık sağlayacak. Kazmayı vuruken toprak altında ne olabileceği konusunda bir fikriniz olacak. Taş kullanılan bir mimarinin olduğu kazıda o taşı tahrip etme olasılığınız daha zayıf ama kerpiç kullanılıyorsa ahşap kullanılıyorsa kazmayı vurduğunuzda dağılır.
2. Gerekli yasal prosedürü tamamlamak.Yasalar gereği ülkemiz sınırları içerisindeki her türlü kültür varlığının mülkiyeti devlete aittir. 2863 sayılı Kültür varlıklarının korunmasına dair yasa ve yönetmelikler var. Bilimsel kazıyı yasa çerçevesinde yapmak durumundayız. Ön araştırmadan sonra dosya ile Kültür Bakanlığına başvuruluyor. Alına ruhsat her yıl yenileniyor.
Siz ne kadar doğru yöntemlerle yapmış olursanız olun. Her kazının bir tahribat yönü var. Esas prensip şu olmalı ortaya çıkan buluntuları olması gerektiği şekilde ve doğru koşullarda koruyabiliyor isek. Ortaya çıkan buluntuları kendi kaderine terk edeceksek, çıkarılan objeyi nesneyi müzenin deposunda yok olmaya terk edeceksek. Bu kazının hiçbir anlamı yok. Mevcut ekonomik koşullar, insan kaynaklarımız, teknolojik alt yapımız, bilgi birikimimiz bu eserleri korumaya yetmiyorsa bırakı toprak altında kalsın. Ortaya çıkardığınızda birkaç yıl içinde o eserden hiçbirşey bulamazsınız.
Bilimsel kazılarda değişmeyen ilkeler çok iyi bir organizasyon oluşturmanız lazım; Yapmış olduğunuz kazının niteliğine bağlı olarak kazı ekibinde görev yapıcak farklı bilimsel disiplinlerden uzmanlar, Bu işe yatkın,meraklı,ilgili ve kabiliyetli öğrencilerden bir ekip, Bilimsel kazılarda daha önce çalışmış tecrübesi deneyimi olan işçiler bulmanız gerekir, Barınma-yeme-içme ihtiyaçlarını karşılamanız gereklidir. Kazının çapına, büyüküğüne, niteliğine göre sizin personel sayınız değişecektir. 25-30-40 olabilir. Böyle kalabalık bir topluluğu düzenli, verimli bir şekilde çalıştırabilmek için çok iyi organizasyon şeması oluşturmanız gerekir. Hiyerarşi şu şekildedir. Kazı Başkanı - Kazı Komiseri - Uzmanlar - Öğrenciler - İşçiler - Diğer Hizmetliler
( 6.Hafta )
Türk İslam Sanatları Kazı Teknikleri
( 30 Mart 2017 Ders Notu )
Kazı Ekipmanları;
Çelik Metre, Lazerli ölçüm aleti, Tırmık, Kumpas, Şerit Metre, Su Terazisi, Kazma, Çapa ( Zemine yaklaştıkça çapa kullanılır.), Nivo ( daha hassas yerlerde genellikle şehir plancılar ve topograflar kullanır geniş alanlarda yükselti tespit etmek için kullanılır.), Jalon ( bir ucu sivridir genellikle 2 mt. nivo jalon ile birlikte kullanılır.), Ölçek ( 5cm genişliğinde 10 cm aralıklarda farklı renklerdedir kırmızı beyaz), Mala ( çok hassas noktalara geldiğimizde kullanılır.), yön okları, dişçi aleti
Bilimsel kazılarda değişmeyen ilkelerden birisi kayıtdır. Bu konu çok önemlidir. Açma başlarında Raportör günlük rapor tutuyor. Kazı sonunda bu kayıtlar sonuç raporunu oluşturuyor. Kazılarda çıkan buluntular küçük poşetlere konulup üzerine isim yazılıyor. Kazı evine gidiyor. Temizlendikten sonra tasnif ediliyor. Çalışmanın sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için kazı alanın sürekli temiz ve düzenli tutulması kazı için önemli konulardan birisidir.
Kazı alanındaki çalışma esnasında birtakım buluntular tespit edeceksiniz. Bir buluntu ile karşılaştığınızda acele etmeden objenin bir bütün halinde tamamen toprağın üstünde kalıcak şekilde etrafını açıyoruz. Çok dikkatli bir şekilde yerinden alıp uygun koşullarda muhafaza ediyoruz. Obje toprağın içinde uzun süre kaldığı için ortaya çıktığında biraz zaman tanımak gerekiyor. Bünyesinde ki nemi attıktan sonra daha kolay ve bir bütün halinde yerinden alabiliriz. Örneğin; Kemik parçası.
Kare içinde kazı yaparken alanı ilk önce gözlemleriz. Başlamak için bir ipucu varsa oradan başlarız. Kazı yaparken ölçütümüz bir kazma boyutunda kazarak ilerliyoruz. Düzenli bir şekilde kuşaklar halinde bir kazma boyu derinliğinde ilerliyoruz. Bir kazma boyu yaklaşık 20 cm.dir.
Bütün yasal süreçler tamamlandı, ön araştırma yapıldı, malzemeler temin edildi, ekip oluşturuldu, kazı evi kuruldu herşey hazı alana gidip çalışmaya başlıyacağız. Bu noktada şunu yapmak gerekiyor. Alana gittiğimizde önce mevcut durumun tespitini yapıyoruz.Hem yazılı olarak hem de fotoğraflama yöntemiyle gerekiyorsa çizim de yapılabilir. Kazı yapacağımız alanda serbest bulunan ya da toprağa gömülü kültür varlığına ait parçalar olabilir. Yüzeyde bir bitki tabakası olabilir. Sonra yüzey temizliğini yapıyoruz. Alanı bitkilerden arındırıyoruz. Yüzeyde serbest halde bulunanlar varsa onları uygun bir yerde korumaya alıyoruz. Kazı yaparken alandan çok miktarda toprak, taş veya yapı malzemeleri çıkacaktır. Özellikle yapıların inşasında kullanılan malzemeler mutlaka kazı alanına yakın bir yerde ve düzgün bir şekilde konulmalıdır. Daha sonra restorasyon olursa bu malzemeler tekrar kullanılabilir.
Açma içinde kazı yaparken kenarların 90 derecelik açı ile düzgün bir şekilde tıraşlanmalı. Bunun temel nedeni tabaklaşmayı, katmanları doğru bir şekilde tespit edebilmek için. Bu tabakalaşma olayına Stratigafi deniliyor.
Ortaçağ kazılarında açma alanı genellikle 5x5 mt. olur. Gerektiği durumlarda bu ölçü değişebilir. Prehistorik kazılarda 1x1 mt. alanda çalışılır. Bunun nedeni daha çok hassasiyet gerektirdiği için.
İstanbul yedi tepe üzerine kurulmuş bir kenttir. Bunlar Sarayburnu'ndan başlar 1.tepe Topkapı Sarayı'nın bulunduğu tepedir, 2.tepe Çemberlitaş, 3.tepe Süleymaniye Camii, 4.tepe Fatih Camii, 5.tepe Çarşamba Yavuz Selim, 6.tepe Edirne Kapı, 7.tepe Koca Mustafa Paşa'nın bulunduğu yerdedir. Sultanahmet meydanıda 1.tepe ile 2.tepenin ayrımında bir çukurdur aslında. Buraya 2.yy'ın sonu 3.yy'ın başında Septumus Severus döneminde Hipodrom inşa edilmeye başlıyor Konstantin zamanında son şeklini alıyor.Bugün sadece güney duvarı günümüze ulaşabilmiştir. Zaman içerisinde yok olmuştur. Hipodrom Osmanlı sosyal yaşamında geleneği olan bir yapı değildir. İşlevsiz kalınca Hipodrama ait yapı elemanları, o civarda inşa edilen yeni yapılarda kullanılıyor. Süleymaniye Camisi, İbrahim Paşa Sarayı gibi birçok yapı inşa ediliyor. Bu yapılar inşa edilirken temel harfiyatından çıkan toprak hipodramın olduğu yere boşaltılıyor dolayısıyla orası zaman içerisinde doluyor ve zemin kotu yükseliyor.
Bütün yasal süreçler tamamlandı, ön araştırma yapıldı, malzemeler temin edildi, ekip oluşturuldu, kazı evi kuruldu herşey hazı alana gidip çalışmaya başlıyacağız. Bu noktada şunu yapmak gerekiyor. Alana gittiğimizde önce mevcut durumun tespitini yapıyoruz.Hem yazılı olarak hem de fotoğraflama yöntemiyle gerekiyorsa çizim de yapılabilir. Kazı yapacağımız alanda serbest bulunan ya da toprağa gömülü kültür varlığına ait parçalar olabilir. Yüzeyde bir bitki tabakası olabilir. Sonra yüzey temizliğini yapıyoruz. Alanı bitkilerden arındırıyoruz. Yüzeyde serbest halde bulunanlar varsa onları uygun bir yerde korumaya alıyoruz. Kazı yaparken alandan çok miktarda toprak, taş veya yapı malzemeleri çıkacaktır. Özellikle yapıların inşasında kullanılan malzemeler mutlaka kazı alanına yakın bir yerde ve düzgün bir şekilde konulmalıdır. Daha sonra restorasyon olursa bu malzemeler tekrar kullanılabilir.
Açma içinde kazı yaparken kenarların 90 derecelik açı ile düzgün bir şekilde tıraşlanmalı. Bunun temel nedeni tabaklaşmayı, katmanları doğru bir şekilde tespit edebilmek için. Bu tabakalaşma olayına Stratigafi deniliyor.
Ortaçağ kazılarında açma alanı genellikle 5x5 mt. olur. Gerektiği durumlarda bu ölçü değişebilir. Prehistorik kazılarda 1x1 mt. alanda çalışılır. Bunun nedeni daha çok hassasiyet gerektirdiği için.
İstanbul yedi tepe üzerine kurulmuş bir kenttir. Bunlar Sarayburnu'ndan başlar 1.tepe Topkapı Sarayı'nın bulunduğu tepedir, 2.tepe Çemberlitaş, 3.tepe Süleymaniye Camii, 4.tepe Fatih Camii, 5.tepe Çarşamba Yavuz Selim, 6.tepe Edirne Kapı, 7.tepe Koca Mustafa Paşa'nın bulunduğu yerdedir. Sultanahmet meydanıda 1.tepe ile 2.tepenin ayrımında bir çukurdur aslında. Buraya 2.yy'ın sonu 3.yy'ın başında Septumus Severus döneminde Hipodrom inşa edilmeye başlıyor Konstantin zamanında son şeklini alıyor.Bugün sadece güney duvarı günümüze ulaşabilmiştir. Zaman içerisinde yok olmuştur. Hipodrom Osmanlı sosyal yaşamında geleneği olan bir yapı değildir. İşlevsiz kalınca Hipodrama ait yapı elemanları, o civarda inşa edilen yeni yapılarda kullanılıyor. Süleymaniye Camisi, İbrahim Paşa Sarayı gibi birçok yapı inşa ediliyor. Bu yapılar inşa edilirken temel harfiyatından çıkan toprak hipodramın olduğu yere boşaltılıyor dolayısıyla orası zaman içerisinde doluyor ve zemin kotu yükseliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder