30 Haziran 2019 Pazar

Erken Osmanlı Mimarisi ( Final )


Tabhaneli ( Ters T planlı, Zaviyeli, Çok İşlevli, İmaret Planlı Camiler

A. Basit Ters T planlı Camiler
1.Orta mekana birer kapı ile açılan yan mekana sahip olanlar

  • Bilecik Orhan İmareti ( 14.yy. )
2.Orta mekana kemerle açılan kubbeli yan mekanlara ve scy'den önce tonozlu hacimlere sahip olanlar

  • Bursa Muradiye Camii ( 1425-26 )
  • Edirne Muradiye Camii ( 1426 )
B. Kompleks Ters T planlı Camiler
1. Eyvan yanında birer odaya sahip yan mekanların orta mekana açıldığı yapılar

  • Bursa Hüdavendigar Camii (1366-85 )*
  • Bursa Yeşil Camii ( 1419-24)*
Külliye

  • Bursa Muradiye Külliyesi
  • Amasya 2. Beyazıd Külliyesi
Ters T planlı yapılar

  • Tabhaneli, fütüvvet camii ifadesini kullanmak doğru olacak.
  • Kapalı avlulu medreselerden şadırvanın, şadırvanlı havuzun camii içine çekilmesinden türetildiği düşünülüyor.
  • İşlev ve mimari özellikler açısından baktığımızda aslında Selçuklu döneminin zaviyelerinin devamı niteliğinde ticari amaç dışında yolculuk yapan insanların konakladığı yapılar.
  • Bu yapılar zaman içerisinde bazı küçük değişikliklere uğramak suretiyle varlığını devam ettiriyor. Erken Osmanlı mimarisinde benzer özelliklerle tabhaneli veya zaviyeli olarak karşımıza çıkıyor.
  • Bilecik Orhan İmareti (14.yy)
  • 15.yy öncesine ait yapıların inşa kitabelerinde imaret yapı anlamına gelir.
  • İmaretül Mescid, Dar'ül Ziyafe imaret ile eş anlamlı kullanılan
  • Tabhane (Misafirhane )
  • Ters T plan şemasına sahip olan yapıda orta aks ard arda iki kubbe ile örtülmüştür. Kubbeli mekanlar birbirine büyük bir kemerle bağlanmıştır.
  • Kubbeli orta bölümün iki yanında 6,10 x 9,83 mt. ölçülerinde derinlemesine dikdörtgen birer oda yer alır. Beşik tonoz ile örtülü bu odaların orta bölümle bağlantısı birer kapı ile sağlanmıştır. Bu bütünlüğün önünde ise beş bölüm halinde düzenlenmiş kubbeli bir giriş revakı bulunmaktadır.
  • Caminin doğusunda medrese ve imaret ters T planlı yapının kuzeyinde bir mektep olduğu belirtiliyor.
  • Yapının farklı tarihlerde 5 ayrı farklı vakfiyesi vardır.1855 depreminden sonra sadece iç mekanda gerçekleşen bir onarım  görüyor. 1904 yılında ise dış cephede pencerelerin formunda değişiklik yapılıyor.
  • Plan şemasında orta
  • Bursa Sultan Orhan İmareti
  • Külliye
  • Bursa ve Edirne de 2 külliye den bahsedeceğiz.  
  • Bursa daki külliye semte adını veriyor. Erken dönem külliye tipografisi yola bağlı ya da topografyaya bağlı çok tanımlanabilir eksenal düzende külliye örnekleri değildir. Arazi yapısına müdahele etmeden camii hemen başka düzlükte yer alıyor. Mevcut arazi yapısına göre
  • Bursa Muradiye Külliyesi 
  • Bursa Muradiye Camii (1425-26)





  • Türbeler külliyenin inşasından sonra yapılıyor.
  • Külliye 1426 yılında II. Murat tarafından yaptırılıyor.
  • 18.yy başlarında meydana gelen bir yangın nedeniyle büyük hasar görmüş bunun üzerine rokoko üslupta yeniden yapılmış.
  • Kuzeybatıdaki minare 19.yy'da yıkılıyor. Yeniden inşa ediliyor her iki minare ana beden duvarları üzerine oturtulmuş.
  • Kuzeydoğu minareye dışarıdan Kuzeybatı daki minareye içeriden giriliyor.
  • Edirne Muradiye Camii (1426)


  • Sultan II. Murat
  • Orta bölüm kubbe yan bölümler tonozlu, köşelerde L kesitli, cümle kapısından yapıya girdiğimizde orta aksın ard arda iki kubbe ile örtülmüş
  • Kubbe yönündeki mekan mescid olarak düzenlenmiş. Orta bölümün iki yanı ise kuzey duvarının önünde girişin iki yanında yer almak üzere ahşap mahfiller oluşturulmuş.
  • Güneydoğu köşesinde ahşap bir mahfil  büyük olasılıkla girişin önündekiler müezzin mahfili kıble yönündeki ise hünkar mahfil olmalı diye düşünüyoruz.
  • İlk inşasında mevlevihane tevhidhanesi olduğu düşünülüyor.
  • Bursa Hüdavendigar Camii (1366-85)



  • 1365'lerde inşa edildiği düşünülüyor.
  • Kaynaklarda camii, medrese, imaret ve misafirhane birimlerinden oluşan bir külliye özelliği gösteriyor.
  • 2 katlı yapı, yamaçda yer alır. Şehir merkezine mesafesi 35-40 dk bulur.
  • Orta bölüm üç yönde u şeklinde kuşatılmış
  • Bursa Yeşil Camii (1419-24)























  • Ters T planlı yapıların en önemli örneklerinden birisidir. 
  • İnşa kitabesine göre 1419 yılında Çelebi Sultan Mehmet tarafından inş ettirilmiş.
  • Külliye yerleşimi olarak Hüdavendigar, Sultan Orhan da benzer özellikler ile karşılaşıyoruz.
  • Kuzey cephesinde yer alan anıtsal bir kapıdan giriyor. 
  • Yapının hiçbir dönemde son cemaat yeri olmamış. Yapının kuruluşunda scy planlanmış fakat bu uygulanmıyor.
  • Giriş holünden giriş narteksine ulaşıyoruz.
  • Cümle kapısının  iki yanında ikişer sütun görüyoruz. Bu sütunlarda devşirme başlıklar var. Burada birer pencere var. Her iki tarafda merdivenle pencere boşluğuna Kuzey kanat üstündeki hünkar kasrına çıkıyor.
  • Amasya II. Beyazid Külliyesi
  • 4 farklı şehirde 4 külliye Amasya da II. Beyazid Külliyesi, Tokat Hatuniye Külliyesi, Edirne II. Beyazid Külliyesi, İstanbul Beyazid Külliyesi
  • Tokat daki annesi Gülbahar hatun adına inşa ettiriyor.
  • Külliye yapılarının şehrin içinden geçen ana arter veya nehre bağlı olarak konumlandıklarını görüyoruz. Nehre dik birbirine paralel akslar oluşturacak şekilde yerleştiriliyor.
  • Camii ters T planlı bu plan türünün son örneklerinden birisidir. Yapının kuzeyinde 5 bölümlü son cemaat yeri var.

17 Haziran 2019 Pazartesi

20. yy. Batı Mimarisi ( Final )


6. BÖLÜM ( 24 Nisan 2019 )
  • II. Dünya Savaşı Ertesinde ABD dışında Modernist Mimarlık Arayışları
  • II. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa
  • Soğuk Savaş döneminde dünya iki kutupludur bu ayrım Batı bloku (Nato ülkeleri) ve Doğu bloku ( Varşova Paktı ülkeleri) ile somutlaşır.
  • Savaş sonrası Avrupası'nda konut sorunları baş gösteriyor. Böylelikle Avrupa'yı yeniden inşa etme hareketleri başlıyor.
  • Cite Radieuse, 1947-1952
  • Le Corbusier'nin Marsilya'da inşa ettiği yapı, 337 birimden oluşur ve saf betondan yapılmıştır.
  • Her balkonun içinin farklı renklerde olması Le Corbusier'i işaret eder. 
  • Yapı, beton ayakların üzerinde yükselir; böyle bir uygulamayı Uluslararası Üslup'ta görmeyiz.
  • Beton yeni düzenin işareti ve bir güzellik algısı olarak göründüğü için olduğu gibi bırakılır.
  • Çatısındaki terasta, ailelerin çocuklarının gittiği bir okul, yüzme havuzu, vakit geçirme amaçlı salonlar bulunur. Asma katlı, küçük boyutlu birimler
  • Unite d'habitation de Nantes-Reze, 1955
  • Le Corbusier'nin Nantes kentinin Reze banliyösünde inşa ettiği yapı, 294 birim içerir. Beton ayaklar üzerinde yükselir, renkli balkonlara sahiptir. Tıpkı Cite Radieuse yapısındaki gibi çatı farklı zaman geçirme şekilleri için değerlendirilmiştir.
  • Cephedeki her bir balkon, bir birimin cephesini çerçeveler. Binanın en üst katındaki pencere dizileri, farklı boyutlarda, farklı hizalara konulmuş pencerelerden oluşmaktadır.
  • Unite d'habitation de Berlin, 1958
  • Ayrıca Corbusier House olarak bilinir. Marsilya ve Nantes'daki konut teşebbüslerini örnek alarak, Berlin'de inşa edilmiş.
  • Toplu konut fikri aslında sosyalist ülkelerde yaygındır ama Almanya da insanlarını önemsediğini göstermek için toplu konutlar yaptırıyor.
  • Beton dan yapı, renkli balkonlara sahip cephe 
  • İç mekan; asma kat, tek mekan
  • Le Corbusier, chandigarh'ta, 1951-1956
  • Le Corbusier, Hindistanın ilk başbakanı Jawaharlal Nehru tarafından davet alıyor.
  • Nehru, Batı'yı örnek alan, Hindistan'daki tüm farklı kültürlerin birlikte yaşayabileceğini düşünen biri.
  • Savaş sonrası planlı kent olgusu ortaya çıkıyor. Hindistan, Brezilya vb. örneklerde görülür.
  • 1.Yüksek Mahkeme Binası, 1952
  • Uluslararası Üslup'un keskinliği yok, açık alanlar, kemerler kullanılmış.
  • Kemerler, balkonlarda renkler görülür.
  • 2.Yasama Meclisi Binası, 1953
  • 3.Sekreterlik Binası, 1953
  • Burada görülen mimarlık özellikleri daha sonra Brütalist mimariye örnek olmuştur.
  • 4.Adalet Sarayı, 1954
  • AVRUPA
  • Grattaciello Pirelli, 1956-1958
  •  Gio Panti'nin tasarladığı bina Milano'dadır. Amerika'daki MetLife Building, Pirelli binası örnek alınarak yapılmıştır. Gropius'un kendinden sonraki kuşağın mimarını, Avrupa'daki gelişmeleri takip etmesi önemlidir.
  • Royal National Theatre, 1967-1976
  • Denys Lasdun ve Peter Softley'nin tasarladığı yapı, Londra'nın South Bank bölgesindedir. Betondan yapı, İngiliz Brütalistleri için çok önemli. 70'lerde betonu, yekpareliği vurgulayan, penceresi az yapılar güzel bulunmuş.
  • Heiling-Geist-Kirche und Gemeindzentrum, 1961-1962
  • Alvar Aalto'nun yaptığı bu kilise Almanya'dadır. Geleneksel kilise mimarisinden kopuş görülür.
  • Katholische Pfarrkirche St. Martin, 1964-1965
  • Johannes Krahn yapmış. Kilisenin dış duvarları kumtaşından, önceden görülmeyen bir özelliktir. 
  • İç duvarlarda taş kullanılmış, yeknesak biçimdedir. Kilisenin org'u ünlüdür.
  • Brasilia, 1955-1960
  • Savaştan sonra planlı kent kurulmasına karar veriliyor. Oscar Niemeyer, Lucio Costa ve Joaguim Cardozo'nın oluşturduğu kurul, planı kararlaştırmış. Kenti bölen akslar ticari, idari bölgelerle konut alanlarını birbirinden ayırır. Toplu konutların yanı sıra villa tipi, küçük bahçeli evler de yapılmış.
  • Adalet Sarayı, 1957-1958
  • Binaların inşasında Oscar Niemeyer etkili, Costa ve Cardozo daha çok planlamada çalışmışlar.
  • Brezilya Ulusal Kongresi, 1950'lerin sonları
  • Brasilia Katedrali, 1958-1960
  • Uluslararası Üslup'un dışında farklı yöntemler geliştirilmiş
  • Bağlantısızlar Hareketi
  • Sosyalizm ve kapitalizme katılmadan orta yolu bulmak için oluşmuş. Hindistan'ın başında olduğu bir hareket.
  • Türk Tarih Kurumu Binası, 1962
  • Ankara'daki yapının mimarları Turgut Cansever ile Ertuğ Yener modern olmak isteyen ama kendinden de uzaklaşmak istemeyen bir yaklaşımın yansıması olarak görülebilir.
  • Atatürk Kültür Merkezi, 1953-1969
  • Hayati Tabanlıoğlu tarafından yapılmış. Yapıldığı zaman adı Kültür Sarayı. 1970'de bir yangın geçirmiş. Yapılan restorasyondan sonra Atatürk Kültür Merkezi adı verilmiş.


7. BÖLÜM ( 7 Mayıs 2019 )
  • Brutalizm
  • Malzemenin ham haline beton malzeme esasına sadakat
  • Terimin kökeni ve Tartışmalar
  • Terimi ilk olarak İsveçli Mimar Hans Aplund tarafından Uppsa'da 1949'da inşa edilen Villa Göth'ü tanımlamak için kullanmıştır.
  • Nortfolk'ta 1955 senesinde, Alison Smithson ve Peter Smithson tarafından inşa edilen Smithdon High School dönemin Brutalizm tanımını şekillendiren yapılardır.
  • Watfor'da 1956'da inşa edilen bu bina erken dönem Brutalist mimarlığının örneklerinden sayılmıştır.
  • The Sugden House
  • Alison Smithson ve Peter Smithson tarafından Watford'da, 1956'da inşa edilen bu bina, erken dönem Brutalist mimarlık örneklerinden sayılmıştır.
  • The New Brutalism ( Reyner Banham )
  • Terim yeni mimarlık estetiğini tanımlayacak biçimde, ilk kez Reyner Banhom'ın '' The New Brutalism: Ethic or Aesthetic?'' adlı 1966 tarihli kitabında ele alınmıştır.
  • Beton Brut
  • Auguste Perret ve Gustave Perret tarafından Paris'in banliyölerinden Le Raincy'de inşa edilmiş olan Notre-Dame'de Raincy (1922-23) güçlendirilmiş beton kullanımıyla, ''Beton Brut'' kavramının çıkış noktalarından biri olmuştur.
  • Le Corbusier, 1950'lerde inşa ettiği '' Unite d'habitation'' ların modellerinden biri ile. 1950'lerin sonlarında bu çalışmaları Brutalist olarak adlandırmış.
  • Truth to Material
  • Malzemeye sadakat
  • Velbert, Gottfried Böhm, Nevigeser Wallfahrtsdom (Kutsal Hac), 1963-1968 
  • La Cite Radieuse, Marsilya (1947-1952)
  • Notre-Dame du Haut (1955)
  • Le Corbusier tarafından isviçre sınırına yakın bir kent olan Ronchamp'da Brutalist estetiği etkilemiştir.
  • Malzemenin üstünü kaplamış zaten Le Corbusier Brutalist değildir.
  • Yapı bir heykeli andırır biçimde şekillendirilmiştir; Bu bakımdan, plastik vasıfları güçlü olan, heykelsi bir mimarlık ürünü olarak görülebilir. Bu nitelikler, ziyaretçilerde psikolojik bir etki yaratır. Ne de olsa bu kilise bir haç kilisesidir.
  • Ana mekanın 3 metre kalınlığındaki duvarlarına pencereler belirli bir simetriye göre yerleştirmiştir.
  • Alton Estate (1958-1959)
  • Alton East ve Alton West iki büyük toplu konut bölgesinden oluşan Altan Estate, bugünkü nüfusu 13.000'i bulan bir yerleşim birimidir. Rosemary Stjernstedt öncülük ettiği, Londra Kent Konseyi'ne bağlı bir ekip tarafından tasarlanan kompleks, iki mimarlık yaklaşımı barındırır.
  • Altan West'i oluşturan beş binadan biri Winchfield
  • Yapının bütünsel olarak Le Corbusier'nin mimarlık tavrını ve '' Beton Brut '' estetiğini sürdürdüğü söylenebilir.
  • Kentsel Çürüme
  • Robin Hood Gardens (1967/1968-1972)
  • Doğu Londra'daki yoğun nüfuslu popüler semtinde inşa edilen Alison Smithson ve Peter Smithson bir 10'ar diğer 7'şer katlı iki binadan oluşur.
  • 2017'de toplu konut uygulamasının yıkılmasına ve yeni bir projelendirme ile yeniden inşa edilmesine karar verilmiştir.
  • Trellick Tower (1972)
  • Ernö Goldfinger tarafından Londra'nın Kensal Town bölgesindeki Cheltenham Estate'in parçası olarak inşa edilen yapı, Brutalist mimarlığı gözden düşmeye başladığı dönem
  • Trellick Tower'ın kulesi ve tepesindeki camlı bölüm  ilerleyen yıllarda tekrarlanacak.
  • Tower içinde 227 birim barındırır.
  • Le Corbusier'nin '' Unite d'habitation'' larında ve Notre Dame du Haut'da kullandığı renkli cam düzenlemesi Goldfinger tarafında değiştirilerek kullanılmıştır
  • Brutalizm yapının iç dizaynı, daireden daireye değişiklik göstermekle birlikte; çıplak beton duvarla Brutalist estetiğin etkisini yansıtır.
  • Balfron Tower ( 1965-67 )
  • Trellick Tower (1968-1972)
  • Sainte Marie de la Tourette (1953-61)
  • Bu manastır Le Corbusier'nin en son çalışmasıdır.
  • Lyon kentine 25 km mesafede olan ancak araçla ulaşabilen manastırın, kent ve çevre kasaba sakinleri için ruhsal bir uyanış merkezi olması amaçlanmıştır.
  • Doğu bloku ülkelerinde Brutalist Mimarlık 
  • Karadağ Podgorico'da Podgorica Oteli 1970'ler Sırbistan, Belgrad'da Blok 62, 1971-1974 Darkove Milenja Marusic ile Milan Miodragovic ortak çalışması
  • Romanya, Bükreş'ten bir brutalist yapı örneği
  • Almanya, Neudstadt'ta Die 5 Scheiben, E. Scholz ve P. Morgner
  • Spomenik 
  • Yugaoslavya'da genellikle beton kullanılarak, fütüristik bir tavırla inşa edilmiş  anıt heykellerine verilen addır. 
  • ''Özgürlük Tepesi Anıtı'' Bosna Hersek
  • II. Dünya Savaşı'nın Düşmüş Askerler Anıtı 1987, Karadağ
  • Kosmac Partizan Müfrezesi, 1970
  • Cocok Partizan, 1967-69
  • Sovyetler Sarayı (1970-1985)
  • Kaliningrad kentinde çeşitli sebeblerle yarım kalmış.
  • 2005 senesinde tadilatı yapılıp boyanan binanın SSCB'deki Brutalist mimarlığın en berbat örnekleri arasında sayıldığı yönünde genel bir kanı var.
  • İsa'nın Kutsal Kalbi kilisesi 1969 
  • Karadağ'ın başkenti Podgorica'da bulunan Katolik kilisesi II.Dünya Savaşı sırasında yıkılan bir kilisedir.
  • Mimarı Zvonimir Vrkljan 
  • Gürcistan Merkez Bankası Binası 1975
  • George Chakava tarafından inşa edilen yapının farklı mimarlık söylemlerinin etkisini gösterdiği iddia edilmiştir. Ham beton, keskin geo form  sebebiyle Brutalist mimarlık
  • Belgrad Batı Kapısı Kulesi, 1977
  • Üsküp Büyük Postanesi, 1974-1989
  • Projesi Üsküp'ü de etkiliyor. 1963 depremi ardından 1974-1986 inşa edilmiş. 
  • Bir uzay üssünü andıran bu yapı sosyalist rejimlerin fütüristik idealini temsil eder.
  • ABD'den Brutalist Mimarlık
  • San Diego, Geisel Kütüphanesi, William Pereira, 1970
  • Boston Belediye Binası, McKinnell ve Knowles, 1970
  • New Haven, Pirelli Binası, Marcel Breuer
  • Buffalo Kent Mahkemesi, Frank Sedita, 1974
  • Dünyadan Örnekler
  • Dakko, Jatiya Sangsad Bhaban, Louis Kah, 1961-1982
  • Şanghay, 1933 Mezbahası
  • Rio de Janerio, Rio de Janerio
  • Katedral Edgar Fonseca, 1964-79
  • Saygon, Hoşi Minh Tıp Üniversitesi, 1966
  • '' A Clockwork Orange, 1971
  • Anthony Burgess romanından Stanley Kubrick'in uyarladığı ''Orange'' filmi Brutalist mimarlığın altın çağını yaşamakta olan Londra'da çekilmiştir.
8. BÖLÜM ( 22 Mayıs 2019 )
  • Postmodernist Mimarlık
  • Modernizmin Sonu
  • Savaş sonrası 1950'lerle birlikte modernitenin insanı kısıtlayan çok sesli toplumları tek sesliliğe yönelttiği iddiasıyla farklı kültürlerin bir araya getirilmesi amaçlanmış.
  • Pruitt-Igoe 
  • ABD'nin St. Louis kentinde hayata geçirilmiş bir toplu konut uygulamasıdır. Wendell O. Pruitt Homes ve William Igoe Apartments adı verilen iki ayrı kısımdan oluşan bu konut projesinde, siyahların Wendell O. Pruitt Homes'da; beyazların ise William Igoe Apartments'da ikamet etmesi uygun görülmüş ve proje buna göre detaylandırılmıştı.
  • Pruitt-Igoe ve onu çevreleyen kentsel dokunun havadan çekilmiş bir fotoğrafı, 1954
  • Pruitt-Igoe'da siyahi bir ailenin aylık ödeyeceği kira 20 dolardı.
  • Pruitt-Igoe toplu konut uygulaması çok çabuk eskimiş bakımsızlık ve kötü kullanımdan dolayı, tamamlanmasının üzerinden beş yıl geçmeden bir çöküntü alanı haline gelmiştir.
  • 1969 tarihinde kiralar bir sene içinde üç katına çıkmıştı.
  • Mimar ve mimarlık tarihçisi Charles Jecks'in ''Modern mimarlık, 15 Temmuz 1972'de, öğleden sonra 3.32 sularında öldü'' diyerek tanımladığı an, Pruitt-Igoe'nun, büyük miktarda dinamit kullanılarak yok edilişini gösteren fotoğraf.
  • Edificio Sao Vito
  • Brezilya'nın Sao Paulo kentinde bulunan ve Aron Kogan'ın tasarladığı Edificio Sao Vito, 1959'da tamamlanmış bir toplu konut uygulamasıdır ve daha 1970'lerin ortasında, kentin en büyük suç merkezi olmuştur. 2011'de yıkılmıştır.
  • Chicago'daki Cabrini Green Toplu konutları 
  • 1942-1962 yılları arasında tamamlanmış; 1970'lerin başlarından itibaren suç örgütlerinin merkezlerinden biri olmuştur. Bu uygulama 1995-2011 arasında kademeli olarak yıkılmıştır.
  • Chanow Toplu Konut Uygulaması
  • Cek cumhuriyeti'nin Most kenti yakınlarındaki Chanov toplu konut uygulaması. Tasarımla ilgili çalışmalar 1972'de inşası ise 1976'da başlamıştır.
  • Slovakya'nın Kosice kentinde bulunan Lunik IX  toplu konut uygulaması. Projesi ve tasarımı 1970'lerin ortalarına aitse de, uygulanması 1979'u bulmuştur.
  • 1960'ların ve 1970'lerin modernist mimarlığı, özellikle de Brutalist yapılar çirkin ve kaba olarak nitelendirilmiş, kullanılmayacak durumda olanlar yıkılmışıtr. Bu yıkımların arkasında, postmodernist söylemin modernizme yönelik saldırıları da vardır. Bu resimde, Londra'daki Robin Hood Gardens'ın 2017'deki yıkımı görülüyor.
  • ''The Complexity and Contradiction of Modern Architecture''1966
  • Robert Venturi'nin kitabı, mimarlığın karmaşıklığı ve çekilişlerine dikkat çekerek modernizmin bezeme düşmanlığına, düzen takıntısına ve rasyonelliğine karşı çıkar.
  • ''Learning from Las Vegas''1972
  • Robert Venturi, 1972'de eşi Denise Scott Brown ile ''Learning from Las Vegas'' kitabını yazmış. Las Vegas'ın bir plana bağlı olmadan oluşturulmuş olması nedeniyle modern şehir planlamasına tamamen ters düşmesi Venturi'nin ilgisini çekmiş.
  • Denise Scott Brown, Las Vegas'ta,1972
  • Robert Venturi, Las Vegas'ta 1972
  • ''Less is a Bore''
  • Mies van der Rohe'nin ''Less is more'' fikrine karşı Robert Venturi ''Less is a bore'' az sıkıcıdır, süsleme önemlidir fikrini ortaya atıyor.
  • Mies van der Rohe, 1886-1969, ''Less is more''
  • Robert Venturi, 1925-2018, ''Less is a bore''
  • İrrasyonel Tavır
  • Postmodernist mimarlık, modernist mimarlığın düzen ve rasyonalite ilkesine karşı çıkar. İrrasyonel, düzensiz ve akışın dışında, beklenmedik ve alışılmadık düzenlemeler önerir.
  • Geçmişten alıntılar
  • Modernist mimarlığın önerdiği rasyonel ilkeler bütünü karşısında postmodern mimarlık geçmiş üsluplardan alıntılar yapar ve onları beklenmedik biçimlerde kullanır. Manhattan'da bulunan ve Philip Johnson'ın tasarladığı 550 Madison Avenue, alışılmadık biçimde sonlanan üst alınlığıyla modernist mimarlıktaki kırılmayı temsil eder. Bu resimde Johnson, yapısının maketiyle birlikte poz veriyor.
  • Tarihselcilik
  • Postmodernist mimarlık, tarihi ve tarihsel olanı önemser - suni bir biçimde olsa da, onu yeniden yaratır. Charles Moore'un New Orleans kenti için tasarladığı Piazza d'Italia, bu çabanın bir sonucudur.
  • Sütunun geri dönüşü
  • Ricardo Boffil'in tasarladığı Escapes d'Abraxas'ın üçgen alınlıklı ve sütunlu kapılarından biri; Noisy-le-Grand, 1983
  • İroni
  • Kimi postmodernist mimarlar, Antik Çağ'ın mimari anlatılarını doğrudan doğruya günümüzün topografyasına uyarlarlar. Böylelikle, tarihsellik anlayışını sorgulayan, ironik bir tavır sergilemiş olurlar. Ricardo Bofil tarafından tasarlanan, Montpellier kentinin Antigone mahallesi buna örnektir.
  • Melezleme
  •  Gelenek dışı kalmış, modernist aklın kabul etmeyeceği ve irrasyonel olarak değerlendirebilecği mimarlık formlarının melezlenmesi, postmodernist mimarlığın bir başka özelliğidir. Philippe Starek, Alessandro Mendini ve Coop Himmelblau tarafından tasarlanıp 1994'te tamamlanan Groninger Museum bunlardandır.
  • Asimetri
  • Postmodernist mimarlık, modernist mimarlığın anlatısını tekrarlarken, onun temel bileşenlerinden birinde önemli bir değişklik yaparak, onun sistemli yapısını bozabilir. Robert Venturi'nin tasarladığı  Vanna Venturi House, 1959-1964, mimarın Uluslararası Üslup takipçilerince önem verilen denge ve simetri unsurunu ortadan kaldırdığı örneklerdendir.
  • Parçalama / Parçalı Olma
  • Wexner Center for Arts, Ohio'dadır ve Peter Eisenman tarafından tasarlanmıştır.1989
  • Kitsch
  • Michael Graves'in 1990 yılında tasarladığı Swan and Dolphin Hotels, Florida'dadır. Postmodern mimarlık ''kitsch'' ürünü veya zevksiz olarak adlandırılabilecek unsurları bir araya getirmekten hoşlanır.
  • Renk
  • Uluslararası Üslup ve Brutalist mimarlığın aksine, postmodernist mimarlıkta renk de önem kazanır; binaların cephelerinde veya iç mekanlarında parlak renklerin kullanıldığı görülür. Bu resimde görülen yapı Stutgart'ın Neue Staatsgalerie'sidir ve 1979-1984 yılları arasında James Stirling tarafından tasarlanmıştır.
  • Mizah
  • Frank Gehry'nin Los Angeles'ta bulunan binası Chiat/Day Building, 1991-2001, genellikle ''Binoculars Building'' adıyla bilinir. Yapının ön cephesine eklenmiş olan dev dürbün heykeli Claes Oldenburg ve Coosje van Bruggen'in ortak çalışmasıdır.
  • The Guild House,1960-1963
  • Robert Venturi'nin en erken tarihli çalışmalarından olan bu Philadelphia yapısı, modernizmin toplu konut olgusunu ele alışıyla alay eder. Venturi'ye göre yapı, ''20.yüzyılın mimarlık formlarıyla, bayağı ticari kaygıları birleştirir''
  • Yapının ana cephesi, klasik dönemin üçgen alınlıklı ve simetrik binalarını bayağı bir biçimde taklit eder.
  • Berliner Philarmonie, 1960-1963
  • Savaş öncesinin modernist mimarlarından Hans Scharoun tarafından tasarlanan bu bina, postmodern mimarlık fikrinin erken evrelerinde ortaya çıkmıştır.
  • Konser salonunun içi, bu tip bir yapı için alışılmadık ölçüde orantısız ve asimetriktir.
  • Piazza d'Italia, 1978
  • Charles Moore'un Perez Architects firmasıyla birlikte tasarladığı bu kent meydanı, ABD'nin New Orleans kentindedir.
  • Piazza d'Italia fikrinin arkasında, New Orleans'ın kalabalık İtalyan cemaatinin görünürlük arzusu vardır.
  • İtalyan heykeltraş Francesco Vezzoli'nin İtalyan sinema oyuncusu Sophia Loren'i tasvir ettiği heykeli, 2011 senesinde Piazza d'Italia'ya taşınmış ve bir süre burada teşhir edilmiştir.
  • Giorgio de Chirico'nun 1940'ların sonlarında başlayıp, 1950'ler boyunca devam ettiği ''Piazza d'Italia'' serisi, Moore'un tasarımı için bir ilham kaynağı olmuş olabilir. Soldaki resimlerden üstteki 1953; alttaki ise 1959 tarihlidir.
  • Arenes de Picasso, 1981-1985
  • Manuel Nuriez Yanowsky'nin tasarladığı bu toplu konut uygulaması, postmodernist mimarlığın gözde çağında, modernizmi kasıtlı olarak kullanışıyla ironik bir biçimde postmoderndir.
  • Kompleks Arenes de Picasso, Paris yakınlarındaki Noisy-le-Grand banliyösündedir.
  • 550 Madison Avenue, 1984
  • Philip Johnson ve John Burgee tarafından tasarlanan bu bina, özellikle beklenmedik şekilde klasisit bir süsleme unsuruyla tamamlanan üst örtüsüyle tartışma yaratmıştır.
  • Yapının kemerli giriş kapısı, ilhamını Antik Çağ mimarlığından almıştır. Bu durum artık kemerin strüktürel işlevine ihtiyaç duyulmayan bir çağda; kemeri salt estetkik bir form olarak kullanma arzusuyla ilgilidir.
  • Pyramide du Louvre, 1989
  • Çinli mimar I.M. Pei tarafından, Palais du Louvre'un orta alanında inş edilmiştir.
  • Cumhurbaşkanı François Mitterand'ın 20 Mart 1989'da cam piramidin açılışı yapmıştır.
  • Harold Washington Library, 1991
  • Chicago'da inşa edilecek büyük bir kent kütüphanesinin birimlerinden olan bu yapı için farklı projeler arasından Hammond, Beeby & Babka'nın tasarımı seçilip uygulanmıştır.
  • Yapının her unsuru, farklı bir mimarlık geleneğine gönderme yapmaktadır. Bu durum, postmodernizmin kültürel çoğulculuğu önemseyen söylemine de uygundur.
  • M2 Building, 1991
  • Kengo Kuma'nın tasarladığı bina, Tokyo kentindedir.
  • M2 Building'in en çok tartışılan kısmı, ters dönmüş duran dev Korint sütunudur.
  • Denver Public Library, 1995
  • Michael Graves'in Colarado eyaletine bağlı Denver kentinde inşa ettiği bu yapı, daha eski bir bina olan kütüphaneye ek olarak düşünülmüştür.
  • Denver Public Library'nin kulesi, Chrysler Building'e bir göndermedir. Onu basitleştirerek yeniden yorumlar.
  • Ebrac el-Beyt, 2011
  • Mekke'de bulunan yapının tasarım ve uygulaması SL Rasch Gmbh ve Dar Al-Handasah adlı firmalara aittir.
  • Ebrac el-Beyt'in bulunduğu Bülbül Tepesi'nde 18. asırdan kalma bir Osmanlı yapısı olan Ecyad Kalesi bulunmaktaydı. Kale, 2002'de yok edilmiştir.
  • Yedi Gökdelenden oluşan kompleksin içinde otel, konut, alışveriş merkezi, lokanta, otopark gibi birimler bulunur.
9. BÖLÜM ( 29 Mayıs 2019 )
  • Dekonstrüktivizm
  • Jacques Derrida, 1930-2004
  • Derrida, şahsına münhasır bir dil felsefesi üzerine kurduğu Dekonstrüktivist düşünceyle 1960'ların sonrasında çağdaş düşünceyi en çok etkileyen düşünürlerden biri olsa da, yazdıklarını anlayanların sayısı azdır.
  • Derrida'nın 1967 senesinde çıkan üç kitabı, önce Avrupa'da ardından ABD'de felsefe ve edebiyat çevrelerinde ses getirir. Bunlar ''De la Grammatologie'', ''La Voix et le phenomene'' ve ''L'ecriture et la difference''adını taşıyan kitaplarıdır. Derrida, bu kitaplarında fenomenoloji, dilbilim ve psikanalizi değerlendirir.
  • Derrida, nesneyi bozup parçalarına ayırma ve sonra yeniden birleştirme işlemini dile uygular-dolayısıyla hem edebi metinler, hem felsefi metinler parçalanıp yeniden bir araya getirilme imkanlarının ışığına defalarca yeniden yorumlanabilirler. Bu yaklaşım, edebiyat ve felsefe haricinde sinemayı da etkilemiştir.
  • Oppositions, 1973-1984
  • New York merkezli The Institute for Architecture & Urban Studies tarafından, Massachusetts Institute of Technology'nin (MIT) desteğiyle çıkan bu dergi, modernist mimarlık karşıtı yazarların toplandığı bir odaktır.
  • Peter Eisenman,1932
  • Eisenman tıpkı post-modernistler gibi modernist mimarlığa bir karşı çıkış önerir. Bunu yaparken, fenomenlerin oluşturduğu dünyayı tamamen parçalayıp bir araya getirme yöntemini uygular.
  • House IV, 1972-1975
  • Eisenman'ın tasarladığı ikinci yapı olan bu ev, Suzanne Frank tarafından sipariş edilmiştir. İnşaat 3 sene sürmüş, sonrasında Frank çifti evi 1987'de yeniden inşa ettirmek zorunda kalmışlardır.
  • House VI'in içinden iki manzara. Eisenman'ın tasarımı, iç mekanda kendine özgü problemler doğurmuştur.
  • Eisenman'ın House VI'i anlatan kitabı ''House of Cards'' 1987'de; mülk sahibi Suzanne Frank'in, Eisenman'a cevap niteliği taşıyan ''Peter Eisenman's House VI: The Client's Response'' adlı kitap ise 1994'te yayınlanmıştır.
  • Konstrüktivizm'in Etkisi
  • Vladimir Tatlin'in ''karşı rölyef'' adını verdiği Konstrüktivist heykeller, Dekonstrüktivist mimarlığın ilham kaynaklarındandır. Madeni plaka, bakır, ahşap ve madeni teller; 71 cm x 118 cm, St. Petersburg Müzesi
  • El Lissitzky ''Proun Vraşçeniya'', 1919-1920
  • Parçalanmış Geometri
  • Postmodernist mimarlığın vurgusu süsleme üzerineyse; dekonstrüktivist mimarlığınki de geometri üzerinedir - farklı ve bir araya gelmeyeceği düşünülen geometrik formların birlikteliği üzerinedir. Bu birlikteliğin bir örneği, bu resimde görülen Tel Aviv Museum of Art'tır - S.P. Cohen'in 2011'de tamamladığı bu yapı, İsrail'dedir.
  • Biçimsel Bozulma
  • Neredeyse tüm dekonstrüktivist mimarlık ürünleri, biçimsel bozulma üzerine kurulmuştur. Zaha Hadid'in Expo 2008 için İspanya'nın Zaragoza kentinde inşa ettiği  Pabellon Puente, bu bozulmanın izlenebileceği örneklerden birisidir.
  • Öngörülemezlik
  • Rem Koolhaas'ın 2004'te tamamladığı Seattle Central Library, dekonstrüktivist mimarlığın önemsediği bir öğeyi, öngörülemezliği vurgular.
  • Kontrollü Kaos
  • Los Angeles'ta bulunan ve Frank Gehry'nin tasarladığı Walt Disney Concert Hall, 2003, dekonstrüktivist mimarların çok sevdiği ''Kontrollü Kaos'' ilkesinin bir örneğidir. Modernist mimarlığın öngördüğü rasyonel dizgeden kurtulmuş olan dekonstrüktivist yapı, kendi içsel kaosunu devam ettirmektedir - belirli bir denetim altında elbette
  • Bilgisayar Destekli Tasarımın Etkisi
  • Frank Gehry'nin tasarladığı ve 2004'te açılan Stata Center, Massachusetts Institute of Technology'nin bünyesindeki araştırma birimlerinden birisidir.
  • Zaha Hadid'in Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de inşa ettiği Heydar Aliyev Kültür Merkezi'nin mimar tarafından hazırlanmış çizimleri ve 2012'de tamamlanan binası.
  • Parc de la Villette, 1987
  • Paris'in başlıca kültür parkı olarak düşünülen bu yapının bünyesinde müzeler, konser salonları, tiyatrolar bulunur.
  • Parc de la Villette'in bulunduğu alanda, 1867'de III. Napoleon'un emriyle inşa edilmiş olan mezbahaneler bulunuyordu. Bunlar 1974'te başka yere taşınmış ve 1982'de kültür parkı mimari yarışmasını kazanan İsviçreli mimar Bernard Tschumi, mezbahadan boşalan alana kendi projesini uygulamaya başlamıştır.
  • Tschumi, parkın muhtelif yerlerine 35 adet ''follie'' yerleştirir. Hem biçimlerinin, hem işlevlerinin belirsizliği, onların postmodern mimarlığın hedeflerinden farklı bir edimle kullanıldığı hissini uyandırır.
  • Parc de la Villete'ten çeşitli ''follie'' örnekler. Tabela ve yol işaretlerinin bulunmadığı parkta, bunlar kimi zaman yol gösterici nitelik taşımaktadırlar.
  • Adrien Fainsilber ile Gerard Chamayou'nun birlikte tasarladığı La Geode, Jeodezik bir kubbeden oluşur ve içinde devasa bir sinema salonu barındırır.
  • Philarmonie de Paris 
  • Jean Nouvel tarafından tasarlanmıştır.
  • Philarmonie II adıyla da bilinen ikinci bir konser salonu, 1995 senesinde açılmıştır. Büyük bir kütüphanesi, müzesi ve sergi salonları bulunan bu yapının mimarı Christian Portzampare'tır.
  • Deconstructivist Architecture, 1998
  • MoMA'da 1988'in yaz mevsiminde düzenlenen serginin küratörleri Philip Johnson ile Mark Wigley'dir.
  • Daniel Libeskind'in ''City Edge'' adlı işinin modeli
  • Sergisde Rus Konstrüktivist sanatçılarına ait bazı çalışmalar da ''Avant-Garde Russian Work, 1913-1933'' başlığı altında sergilenmiştir.
  • Wexner Center of Arts, 1989
  • Peter Eisenman'ın gerçekleştirdiği bu yapı, dekonstrüktivist mimarlığın parçalama ve yeniden birleştirme ilkesinin ilk uygulandığı yapılardandır.
  • Wexner Center of Arts işlevsellikten uzak olduğu gerekçesiyle kimi zaman eleştirilmiştir.
  • Vitra Design Museum, 1989
  • Gehry, yapının çatısını ve bazı duvarlarını titanyum ile çinko alaşımı bir maddeden üretilmiş levhalarla örtmüş; dış cepheleri ise beyaz sıvayla kapatmıştır. Beyaz sıva kullanımının, Gehry'nin Le Corbusier'nin Ronchamp'da inşa ettiği Notre-Dame du Haut'ya bir gönderme olduğu düşünülür.
  • Eğrisel formların ve biçimsel bozulmaların gözlemlendiği yapı, bazı mimarlık tarihçileri tarafından ''heykelsi'' olarak nitelendirilmiştir.
  • Müzede Charles Eames & Ray Eames ikilisinden başlayarak Aalvar Alto, Jean Prouve, Michael Thonet gibi tasarımcıların elinden çıkmış muhtelif ürünlere yer verilmektedir.
  • Weisman Art Museum, 1993
  • Frank Gehry'nin tasarladığı bu yapı, Minnesota'dadır. Kentin zengin sanatseveri Frederick Weisman tarafından kurulmuş, 1993'te Gehry'nin tasarladığı binaya taşınmıştır.
  • Yan yana yerleştirilen düzleştirilmiş çelik levhalar, yapının dış örgüsünü belirleyen başlıca ögedir.
  • Guggenheim Bilbao, 1997
  • İspanya'daki Bask bölgesinin merkezi olan Bilbao'da inşa edilen bu bina, Gehry'nin en çok bilinen eserleri arasındadır. Hem İspanya'nın hem de Avrupa'nın en büyük müzelerindendir.
  • Müzenin mimarı Frank Gehry, yapıyı tam da öngörülen süre içinde ve öngörülen bütçeyi aşmadan tamamlamıştır. Bu bakımdan bu bina, modern dönem yapıları arasında kendine has biryere sahiptir.
  • Louise Bourgeois'nın ünlü ''Maman'' heykelinin bir kopyası, müzenin bahçesinde bulunmaktadır.
  • Müzenin iç mekanları çokça eleştirilmiş, uzamın derinliği üst örtünün yüksekliğiyle birlikte, duvarların büyüklüğünün abartılı boyutlara bırakıldığı vurgulanmıştır.
  • Duvar boyutlarıyla, teşhir edilen eserlerin boyutları arasında ciddi orantısızlıklar olduğu da bir başka eleştiri konusudur - Georges Braque'ın resimlerinin sergilendiği kısım bu eleştirilerin yoğunlaştığı bölümlerdendir.
  • Cidade da Cultura di Galicia, 1999
  • Peter Eisenman'ın başında bulunduğu bir topluluk tarafından tasarlanmaya başlamış olan bu kompleks, İspanya'nın Santiago de Compostela kenti yakınlarındadır.
  • Çok sayıda kültür yapısından oluşan bir büyük kompleks olarak tahayyül edilen yapının bütçesi, öngörülenin iki katına çıkmış ve tamamlanan bölümler de beklenildiği kadar ilgi çekmemiştir. Bu sebeble komplekse ilave edilmesi planlanan bazı bölümlerin inşası durdurulmuştur.
  • Jüdisches Museum Berlin,1999
  • Daniel Libeskind'in tasarladığı bu müze, 1980'lerle birlikte Berlin'deki Yahudi yaşantısını geçmişini su yüzüne çıkarmaya yönelik çabaların bir sonucudur.
  • Müze, ilk olarak 1933 yılında faaliyete geçmiştir; ancak açılmasından birkaç sene sonra, Nazi iktidarının ağırlaşan baskısı ve ''Kristallnacht'' olayının ardından yağmalanmış ve kapanmak zorunda kalmıştır.
  • Libeskind'in tasarladığı binanın dış cephesindeki çatlakların sembolik bir anlamı vardır: Berlin'deki Yahudi yaşantısının yokluğunun yarattığı yas ve kayıp hissi
  • Menashe Kadishman'ın ''Shalekhet'' adlı çalışması, müzede sürekli sergilenen bir iştir.
  • Holocaust Memorial, 2017
  • Ottowa'da bulunan Holocaust Memorial, Libeskind'in Magen David öğesini parçalara ayırıp yeniden kullandığı bir diğer tasarımdır.
  • Anıtın havadan görünümü, biçim bozulmasına uğramış bir Magen David'i andırmaktadır.
  • Boş, ham beton duvarlar doğrudan Brutalist mimarlığa bir gönderme olarak düşünülebilir.

7 Haziran 2019 Cuma

Görsel Kültür ( Final )



5. BÖLÜM ( 9 Nisan 2019 )

  • Roland Barthes, La chambre claire note sur la photographie, Camera Lucida
  • Fotoğrafta varolan bilgilerimizle fotoğrafa baktığımızda fotoğrafçının niyetleri ile de örtüşen bir imge görürsek o anlamı çıkarırsak bu ona göre studium'dur. Punctum ise iki farklı şekilde oluyor. Birincisi bir detaydır. Fotoğrafta karşımıza çıkan bir detaydır o detayda çok fazla neden olduğunu rasyonel biçimde neden o detayın dikkatinizi çektiğinide açıklayamadığımız hesaplayamadığımız bir detaydır. Bir anda içgüdüsel olarak belki de bilmeden yöneliriz o detaya ya da fotoğrafta bir yaralama yani fotoğraf kişiyi yaralar. Kişiyi etkiler fotoğraf adeta kişiye uzanır, sarsar kişiyi o yüzden aşık olma düzeyindedir der onun için.
  • Studium daha akışkan gibi daha sakin. Punctum sarsıyor. Punctum da geride bir hikaye yazıyoruz.
  • Bir ev gösteriyor. Bu benim olmak istediğim yer diyor. Fotoğrafın serüvenle ilişkisini kuruyor. Roland Barthes kitabının 34. sayfasında  ''Bu asık yüzlü çölde ansızın bir fotoğraf bana doğru uzanır. Beni canlandırır ben de onu canlandırırım. O zaman onun varolmasını sağlayan çekiciliği böyle adlandırmalıyız değil canlandırmalıyız. Fotoğrafın hiçbiri kendi canlandırılmış gibi değildir. Canlı gibi fotoğraflara inanmam. Ama beni canlandıran her sezgiyi yaratan da budur.'' Beni canlandırması şu anlama geliyor. Hem düşünce anlamında. Dolayısıyla studium söz konusu olduğunda bakan izleyici edilgen, Punctum da ise bir etki tepki meselesi oluyor. Bakan bakılana dönüşüyor. Bir anlamda diyalog kurmuş oluyor. Dolayısıyla serüven fikrini çok güzel anlatmış. Bu asık yüzlü çöl dediği dünyanın hali, sayfa 35 sonlarında örneğin sanat tarihinde bakmayı öğreniyoruz bunun dışında bakabilmek fotoğrafa öyle bakıyor. Fotoğraftan koca bir öznel ağaç çıkarabilmiş mi? Materyal öznel, fiziksel, kimyasal, optik olarak incelenmesini gerektiren, bölgesel öznel tarihten ve toplum bilim den gelir. Bunların dışında olan bütün bu eğitimin, yerleşmiş bilginin dışında bir okuma dolayısıyla estetikden ve eleştiriden, sanat eleştirisinden yoruma kayıyoruz. Çünkü etki tepki meselesi varsa seni hiç etkilemezken bir başkasını etkiliyor. Dolayısıyla kesin bir yargı olarak sanat eleştirisi değil de yoruma açık görsel imgeler var karşımızda. Görsel kültür çalışmalarında yorumlama önemlidir. Görsel kültür akademik alanında ötesine uzanıyor. Bilinmeyen çerçevenin içinde olmayanıda, düşünmek çok önemli, metinde de düşünen göz diyor. Meraklı göz önemlidir demiştik.
  • ''Görmek için aslında gözünü çevirir fotoğrafa''der. Görmek, bakmak çok da orada olan karşında olan birşey olmayabilir. ''Kuşkusuz ben çok tutucu bir yolda fotoğraftan koca bir öznel ağ çıkarabilmiştim. Materyal öznel fotoğrafın fiziksel, kimyasal, optik olarak incelenmesini gerektiren bölgesel öznel örneğin estetikten, tarihten, toplum bilimden gelen ama tam fotoğrafın genel anlamda özüne ulaşacakken yolumu değiştirdim''
  • Akıl ile duyguyu ayırmıyor. Öznelliği kendi subjektij okuması dolayısıyla fotoğrafa içkin olması önemlidir. Optik gerçekçilik giriyor baktığını düzeltmiyor.
  • Fotoğraf 1859'da salon sergileri tarafından kabul ediliyor. 1863 yılında fransız hukuk'u bazı fotoğrafların sanat olduğunu kabul etmiş.
  • Roland Barthes'ın düşündüğü gerçeklik etkisi. Gazete fotoğrafçılığı, Nikaragua daki çatışmada Barthesîn ilgisini çeken sayfa 38 aynı dünyaya ait olmadığı için heterojen olan iki süreksiz elemanın birlikte var olması onu etkileyen nokta, heterojenlik dolayısıyla çoğulluk, tekil fotoğraflara inanmam der. Baktığında mesajı veren fotoğraflardır tekil fotoğraflar örneğin pornografik fotoğraflar amaç seksi satmaktır. Erotik fotoğraflar bizi çerçevenin dışına yönlendirir. Hiçbirşey göstermeyebilir ama onunla birlikte birşey söyler bize.
  • Roland Barthes ben çatışmayı görmeyeceğim rahibelere bakacağım diyor. Yine Nikaragua da
  • Studium da açıkça bir uzantıya bilgi ve


8. BÖLÜM ( 9 Nisan 2019 )
  • Performatif
  • Performatif ilk olarak J.L.Austin tarafından dilbilim alanında geliştiriliyor. Onun ardından önemli bir teorisyen Judith Butler onun o kavramını toplumsal alanda ırksal kimlik bağlamında daha geliştiriyor. Toplumsal alana açıyor. Performatif kavramı toplumsal sözleşme ile ilgili evlilikte o toplumsal sözleşmelerden birisi
  • Austin 1955 yılında Harvard Üniversitesinde dersler veriyor. Bu dersler 1962 yılında bir kitaba dönüşüyor. Metis yayınlarından Söylemek ve Yapmak isimli kitap
  • Austin speech-act (söz edimi) üzerinde duruyor. Dilin en önemli özelliklerinden bir tanesi konuşma aslında konuşmanın bir eylemde bulunma hali var. Austin; Toplumsal yaşamda dil bağlamında iki tür konuşma edinimi var. diyor. Bunlardan bir tanesi saptayıcıdır. Evet ya da hayır olarak yanıtını vereceğiniz cümlelerdir. Mesala dünya yuvarlaktır dediğimiz zaman doğru bir önerme olarak düşünerek bunun saptayıcı, dünya düzdür dediğimizde hayır değildir ama bu da bir saptayıcıdır. Saptanabilecek bir gerçeklik ya da değil. Diğerine ise Performatif bu da to perform dan türkçesi icra etmekten geliyor. Yani konuşmanın aynı zamanda bir eylemde bulunmak durumu. Dünya üzerinde bir etki bırakma durumu bu da performatif kelimesi ile anlatılır. Bir eylem yaptığınız zaman bir şeyi icra etmiş oluyoruz. Örneğin; Bu gemi Queen Elizabeth olarak isimlendiriliyor. Çünkü gemi artık belli bir ismi var. Onu dünya üzerinde belli bir yere yerleştimiş oluyoruz. Bebek doğduğunda bir isim verilir. Toplumsal sahnede özne yerini alır. İktidar ile özne arasındaki ilişkiden bahsediyor. Performatif kavramı. Başka örneklerde Seninle bahse girerimki yarın yağmu yağacak. Bahse girme var. Saatimi erkek kardeşime miras bırakıyorum. Miras bırakma bir edimdir diyor. Nikah kıyılırken söylenen evet kabul ediyorum sözü dolayısıyla bir kimliğe sahip olmaları. Bir karı koca. Toplumsal sözleşme ile doğrudan ilişkili olduğunu söyler performatif kavramının. Bir iktidar vardır. Eğer sizin o kanuda bir yetkiniz varsa bir etki üretebilirsiniz. Eğer yetkiye sahip değilseniz o etkiyi üretmeniz mümkün değildir. Örneği ben bu gemiyi Queen Elizabeth olarak isimlendiriyorum dediğinizde size ona göre bir statü verilmiş olması gerekir. Otoriteye sahip olmak gerekir. Dolayısıyla iktidar ile doğrudan bir ilişkisi vardır. Toplumsal bir sözleşmedir. Nesneleride aynı zamanda özneleride bağlar. Devletin memuru nikah kıyabiliyor bunun sonucunda evlilik cüzdanı veriliyor. Eğer işler yolunda gitmezse boşanmak içinde devlete gitmeniz gerekiyor. Kendi başınıza karar vereceğiniz bir durum haline gelmiyor. Bir toplumsal sözleşme var. Belli kuralları belli normları var. Austin buradan yola çıkarak Performatif sözlerin bazı durumlarda başarısız bazı durumlarda başarılı olduğundan yola çıkar. Eğer benim yetkim yoksa o gemiyi Queen Elizabeth olarak isimlendiriyorsam istediğim kadar  uğraşssamda etki üretemiyorsam. Benim dediğim olamıyorsa dolayısıyla başarısız bir söz edimi olacak. Onu da kendi tabiriyle mutsuz söz edimi olarak adlandırıyor. Eğer başarılı ise mutlu başarısız ise mutsuz söz edimi olarak adlandırıyor. Ya da bir kişi ayağınıza basıyor ayağınıza basan kişi üzgünüm diyen kişi bunu içten söylüyorsa sözünde alay ya da yalan yoksa bu performatif bir mutlu söz diğer şekilde mutsuz bir söz olacak. Konuşan özne ile onun statüsü durumu dışında ne düşündüğü, ne hissettiği, neye niyetlendiği arasında bir ahenk bir uyum varsa o söz mutlu o söz başarılı onun dışında ise o söz başarılı değildir. Toplumsal da en iyi örneklerden birisi hakim karar duruşmada onun ağzından çıktıktan sonra onun dönüşü yoktur. Oradaki yetki hakimdedir. Bu tür evlilik, isimlendirme, bahse girme, söz verme, evlenme gibi sözle ifade edilen belli fiillerin aynı zamanda birşey yapmak anlamına geldiği, icra etmek üzerinden işliyor. Hakim suçlu buluduğunda o kişinin hapse girmesi gerçekleşiyor. Toplum nezdinde de bir suçlu olarak adlediliyor. Dolayısıyla performatif edinimler otoriter, yetkili, geçerli konuşma formlarıdır. O anlamda iktidar ile doğrudan ilişkisi olduğunu söylüyor. İktidarın elindeki o gücün söylem olarak eylemde bulunduğu bir alandan söz ediyoruz. Şu önemli söylemden önce yani söz ediniminden önce bir özne yoktur aslında öznenin varlığının üretimi söylem ile birlikte gerçekleşir. Söylemin doğrudan öznenin üretilmesine neden olması önemlidir. Bu bağlamda Austin'in dilbilimsel kuramını Judith Butler genişletiyor.
  • Kutluğ Ataman işlerinde melodramatik, sahnelemenin örnekleri, yeşilçam filmlerine göndermeler yapıyor. Konuşan bir özne var çalışmalarında. Konuşan özneler kendi kendilerini üretirler. Toplumsal öznel alana işaret eder konuşmalar. Örneğin; kamera önünde kendi kendilerini tam icra etme durumu vardır. Kendi kendilerini sahnelerler. Buradan yola çıkan iki kavram melodram ve performatif . Nermin hoca düğün fotoğraflarını toparlıyor. Doğrudan stüdyo, daha profesyonel fotoğrafçılardan temin ediyor. Gelinlik damatlık fotoğraflarını çekiyor. Bir duvarda kolaj biçiminde bir araya getiriyor. Bu sergide Kutluğ Ataman'ın videoları oynuyor. Bir icra sözkonusudur. O sırada bu fotoğraflar eşliğinde bizim ne kadar farklı kimliklerimiz olduğu. Çoklu bir topografya farklı kimliklerin bir araya geldiği farklı algıların olduğu.
  • Austin'ın söylediği toplumsal sözleşmeyi düğün fotoğraflarının bizi nasıl gösterdiğini anlatan görüntüler. Söylemden önce özne yoktur demiştik. Bu şu anlama geliyor. Gelin ile damat tam sahneye çıkacaklar. Daha yeni isimleri verilmemiş ne zaman ki imzalar atılıyor. Kırmızı cüzdan alınıyor. Artık bir toplumsal yaşamdan diğer toplumsal yaşama geçen. Biz bunu bir çok toplumsal sahneye uyarlıyoruz. Örneğin; mezuniyet onun da performatif bir yanı var. Aslında performatif'in sözedimi olarak toplumsal yaşamda önemi öznelerin bir toplumsal sahneden diğerine. Ya da bir toplumsal yaşamdan diğerine geçişini mümkün kılan bir takım söylemler. Dolayısıyla öznenin üretiminde
  • Austin ne de Judith Butler performans olarak düşünmez çünkü performans bir gösteri sanatıdır. Bunlar toplumsal düzenin inşası olarak bakıyorlar. Sanatsal amaçla kullanmıyorlar kelimeyi.
  • Judith Butler, Austin'in şu görüşünden ele alıyor. Bir gücü var bir iktidarı var speech-act dediğimiz. Bunu da özellikle bu iktidarı Foucoult'dan yola çıkarak kimliğin, kurguların ya da söylemlerin, pratiklerin temeli değil etkileri olduğunu öne sürer. Kimlik kurguların, söylemlerin ya da pratiklerin temeli değil etkileridir. Toplumsal cinsiyet ile ırksal kimlik arasındaki ilişkiyi açıklamak içinde özellikle performatif kavramını geliştirir. Feminist kuram anlamında çok önemlidir Judith Butler'ın görüşleri onu da varoluş felsefeci Sartre'ın arkadaşı Simone de beauvoir'e dayanır. Kişi kadın olarak doğmaz fakat kadın haline gelir kadın olur. Kadınlığın doğal yapılan bir şey olduğunu söylüyor. Performans anlamında şöyle kullanabiliriz. Biz aslında kimliğimizi giyiniyoruz bir şekilde yani kimliğimizi giyinerek oluyoruz. Bir anlamda kimlik öyleymiş gibi yapılarak da taklit ederek. Taklit etme durumu Judith Butler'da çok temeldir. Eğer taklitse tüm kimlikler mış gibi yapmaksa kimliği bir kıyafet gibi üzerimize giyinirsek asıl temel olan bu taklidi sorunsallaştırmak çünkü taklitse şuna geliyoruz. Ne kadın ne erkek bir özden bahsedemiyoruz. Kadın ve erkek olarak aslında biz hareketlerle edimlerle bize iktidar tarafından dayatılan norm olarak benimsenen bir takım hareketlerle edimlerle taklitle ben ben oluyorum. Dolayısıyla bu taklit aslında heteroseksüel normun temelinde yer alıyor. Yani kadın gibi davranmak erkek gibi davranmak bunlar iki kategori olarak üretilmiş. Fakat bunların toplumsal anlamda gerçekliğinin olması gerekir. Yani kişiler kadın ve erkek tanımı ve onun dışına çıkan kimliklerde aynı şekilde gerçek ve orada varlar. Doğal değildir toplumsal yaşam kişi üretiliyor heteroseksüel düzenin bir parçası olarak kadın ve erkek belirleniyor. Her ikisi birbiri içine giremiyor. Farklı kategoriler olarak kalıyorlar. Asimetrik ilişki ondan kaynaklanıyor. Bir de bunun dışında kalan bedenler var. Butler'ın dert ettiği o bu kategorilere giremeyecek kimliklerdir. Yani heteroseksüel normu rahatsız edecek kimliklerdir. İktidar tarafından dert olan bedenler var. Ama aslında bize en temel biçimde bize kadınlığın ve erkekliğin taklit etmeye dayandığı göstermesi açısından önemli. Judith Butler'ın verdiği örnek de önemlidir. Drag Queen'lerin kendi olma hali kostümleri kıyafetleri ile sergileme. Aslında nasıl takite dayandığı bazı Drag Queen'lerin o taklit yapma özelliği ile heteroseksüel normuda rahatsız ettiğini söyler. Mesala Türkiye'den Huysuz Virjin kimliklerle oynar. İzleyicilerle atışmasında o var.










23 Mayıs 2019 Perşembe

Kostüm Tarihi Ödev



  • SÜMERLER MÖ 5000 - 2350
  • GİYSİ TASARIMI İLKELDİR. KIYAFET KOYUN POSTU VE BİR ETEKTEN OLUŞMAKTADIR. BELE BASİTÇE SARILMIŞ BİR PARÇA, BELDE İÇİ DOLU, KALIN BİR KEMERLE TUTTURULMAKTADIR. ASKERİN ÜZERİNDE DERİ PELERİN, BENEKLİ BİR HAYVAN POSTU MİĞFERİ DERİ OLMALIDIR. KLASİK SÜMER LÜLELİ ETEK BULUNUR
  • AKADLAR MÖ 2350-2150
  • NARAM-SİN'İN BOYNUZLU MİĞFERİNDEN ANLAŞILABİLECEĞİ GİBİ KENDİSİ TANRI OLMUŞ
  • YENİ SÜMER DÖNEMİ MÖ 2125-2000
  • LAGAS ŞEHİR DEVLETİNİN YENİ SÜMER KRALI GUDEA GENELLİKLE TİPİK BİR BAŞLIK OLAN GENİŞ ÖRGÜ  KENARLI BİR KEP TAKIYOR
  • ESKİ BABİL DÖNEMİ MÖ 2000 - 1530
  • GUDEA'NIN GİYSİSİ ROMA TOGA'SI İLE BENZERLİK TAŞIR.
  • ELAMLI KADIN GİYSİLERİ MÖ 2000'TARİHLENİR. HİNDİSTAN GİYSİLERİ İLE BENZERLİK GÖSTERİR.
  • ASUR İMP. MÖ 1000 - 612
  • KRALİYET GİYSİSİ TAM BOY TUNİK VE ÜZERİNE GİYİLEN ŞAL VEYA ŞALLARDAN OLUŞUR. BAŞLIK KEÇEDEN YAPILMIŞ ÜST KISMI KONİK FORMDA FES VEYA TARBUS'A BENZEMEKTEDİR. GÜNÜMÜZDE BU BAŞLIKLAR GÜNEYBATI ASYA VE KUZEY AFRİKA'DA GİYİLMEKTEDİR. ASUR KRALLARININ BABİLLİ ÖNCÜLERİNDEN DAHA GENİŞ KEMERLERİ VARDIR. 
  • KRAL ASUR NASİPAL'İN BAŞLIĞININ ARKASINDAN İKİ PARÇA SARKMAKTADIR. BU SARKINTILI BANTLAR İNFULAE ADIYLA ORTAÇAĞ BATI KİLİSELERİ GİYİMİNDE KULLANILMIŞTIR. ÖZELLİKLE PİSKOPOSLAR MİTRALARININ ARDINDA BU İNFULAE'LERİ KULLANMIŞLARDIR.
  • ERKEN SÜMER DÖNEMİ KALIN VE DOLGULU KEMERLER. MESAFE UZAK OLSA DA BU KEMER MÖ 2.YY GİRİTTE KULLANILDI.
  • MISIR UYGARLIĞI MÖ 5000 - 332
  • KRAL MENES YUKARI MISIR'IN KONİK BEYAZ TACINI TAKMAKTA ETEĞİNİN ARKA KISMINDA ASLAN KUYRUĞU ÇENESİNDE TACINA BAĞLANMIŞ TAKMA SAKALI GÖRÜYORUZ. 
  • ANTİK MISIR KOSTÜMLERİ KETENDEN YAPILMIŞTIR OLDUKÇA SADEDİR. ERKEKLER SENTİ ADI VERİLEN PEŞTEMAL TARZI KISA ETEKLER, KADINLAR KALASİRİS ADI VERİLEN UZUN TUNİKLER GİYERLERDİ. ANTİK MISIR GİYSİLERİ PEK AZ DEĞİŞİKLİĞE UĞRAMIŞ VE ESKİ TASARIMLAR YENİLERLE BİRLİKTE KULLANILMIŞTIR. İLK DÖNEMDE GİYSİDE ÜÇGEN FORMLAR GÖRÜLMÜŞTÜR. ERKEKLER VÜCUTLARININ ÜST KISMI ÇIPLAK GEZSELER DE KADINLAR NİSPETEN DAHA KAPALI GİYSİLER İLE GÖRÜLMEKTEDİR.
  • HER İKİ CİNSİN GİYSİLERİ BİRBİRİNE BENZESE DE KADINLARDA YÜKSEK BEL HATTI, ERKEKLERDE KALÇA HATTI DİKKAT ÇEKMEKTEDİR. KALASİRİS GENELLİKLE KALIN ASKILI DAR BİR TUNİKTİR. ANCAK GÖĞÜS ALTINDAN BAŞLAYAN VEYA BOYUNA KADAR YÜKSELEN VEYA TEK OMUZLU VE UZUN KOLLU MODELLERİNE DE RASTLANILMAKTADIR. GENELLİKLE KADINLAR KALASİRİS ÜZERİNE ŞAL ALMIŞLARDIR.
  • TOPLUMSAL KATMANLARA GÖRE ŞEKİLLENEN GİYSİDE MALZEME VE MODEL KATI HİYERARŞİYİ VURGULAMAKTADIR. FİRAVUNUN GİYSİLERİ ALTIN İPLİKLE İŞLİ EN KALİTELİ KETEN İLE YAPILIRKEN SIRADAN HALKIN GİYSİDE KULLANDIĞI KUMAŞ MİKTARI DA KISITLIDIR.
  • ERKEK ŞENTİLERİ İLK DÖNEMDE DERİDEN YAPILMAKTAYDI. DAHA SONRAKİ TARİHLERDE KETEN KUMAŞTAN YAPILMAYA BAŞLANDI. ASKERLER ÇİZGİLİ VE RENKLİ KUMAŞTAN YAPILMIŞ ŞENTİLER GİYMİŞLERDİR. MISIR'IN SURİYE'Yİ FETHİNDEN SONRA TUNİK VE ROB'DA ERKEK KIYAFETLERİ ARASINA KATILMIŞTIR. SURİYELİLER MISIR'A GELDİKTEN SONRA DOKUMACILIK İLERLEMİŞ VE İNCE İŞÇİLİKLİ KUMAŞLAR DOKUNMUŞTUR. İLK DÖNEM SADECE KETEN KULLANILIRKEN DAHA SONRA PAMUKLU VE YÜNLÜ DOKUMACILIK YAPILMIŞTIR. SAVAŞÇILARIN GİYSİLERİ DERİDEN YAPILMAKTAYDI.
  • KADIN KIYAFETİNDE KORSAJLARIN ALTINA PİLİLİ ETEKLER GİYİLMEKTEYDİ. FİRAVUN EŞLERİ RENKLİ KETENDEN PİLİLİ VEYA BOL KUMAŞ KULLANIMI GEREKTİREN DRAPELİ KOSTÜMLER GİYMİŞLERDİR.
  • TAKMA SAÇ EKLEME İLK KEZ BU DEVİRDE UYGULANMIŞTIR. MISIRLILAR PERUK YAPIMINDA ÇOK İLERLEMİŞ UZMANLAŞMIŞLARDI.
  • ANTİK GİRİT MÖ 3000-1100
  • GİRT'TE KADIN GİYSİSİNDE DİŞİLİK ÖN PLANA ÇIKARILMIŞTIR. ETEKLER EVAZE MODELDEDİR. BELDE İÇİ DOLGULU KEMERLER KULLANILMIŞTIR.
  • BELE SIKICA BAĞLANMIŞ KIRMIZI VE BEYAZ RENKLİ KUŞAKLAR, KISA DERİ ETEKLER GİYİM STİLİ ÖRNEKLERİDİR. PANTOLON ETEĞİN İLK ÖRNEĞİ GÖRÜLÜR.
  • YILANLI TANRIÇA BEETİMİ GEÇ MİNOS DÖNEMİNE AİTTİR. BU TARZ MÖ 12.YY KADAR DEVAM EDER. KEMER YILAN FORMUNDADIR.
  • ANTİK YUNAN MÖ 2000- MÖ 150 
  • ESKİ YUNAN KOSTÜMÜ BASİT TUNİK TARZI ÜZERİNE KURULMUŞTUR. KLASİK DÖNEMDE KUMAŞLAR YUMUŞAK VE DÖKÜMLÜ OLUP SARILMIŞTIR. SADELİK ESASTIR.
  • ASAL PARÇA KİTON HEM KADIN HEM ERKEK TARAFINDAN GİYİLEN BU TUNİK, SOL KOLU ÖRTEREK SAĞ KOLU AÇIKTA BIRAKILARAK SARINILIYORDU. TUNİĞİN BOYU GİYEN KİŞİNİN SOSYLA STATÜSÜNE DAYANIYOR VE DİZDEN AYAK BİLEĞİNE KADAR DEĞİŞİK BOYLARLA FARKLILAŞIYORDU. ÖRNEĞİN BİR İŞÇİNİN GİYDİĞİ BOY KISA İKEN, ARİSTOKRATLARIN Kİ UZUNDU. DAHA LÜKS GÖRÜNÜM İÇİN TUNİKLER BOYANIYOR VE DESENLENİYORDU.
  • ANTİK YUNAN DA KİTON DORİK VE İONİK OLARAK İKİYE AYRILIYORDU. DORİK KİTON YÜNDEN, İONİK KİTON KETENDEN DOKUNMAKTAYDI. KETEN DAHA KOLAY KATLANMAKTA  BU YÜZDENN TAŞIMA KOLAYLIĞI VE BOYLARI DAHA UZUN OLUYORDU.
  • YUNANLI KADINLARIN GİYİMLERİNDE RİTÜELİK BİR HAVA VARDI. GÖĞÜSLERİNE DAR BİR KUMAŞI SARARAK DÜZ BİR GÖRÜNÜM ELDE EDEREK, ÜZERLERİNE TRANSPARAN KUMAŞTAN YAPILMIŞ TUNİK VE SON OLARAK DA ÜZERLERİNE KOLSUZ BİR TUNİK GİYEREK TAMAMLARDI.
  • KİTON İKİYE KATLANMIŞ BELDEKİ KEMER KLASİK VE ARTEMİS SUCCİNTA'SI OLARAK ADLANDIRILIR.
  • KİTONUN KISALMASI ÇİFT KEMER İLE YAPILMIŞTIR.
  • İONİK KİTON ÇAPRAZ BAĞLAMALI GİYİM ŞEKİLLERİ VARDIR.
  • DORİK GİYSİ ÜZERİNE YUNANLI KADINLAR KALIN BİR ÜST GİYSİ GİYMEKTEDİR. BU ÜST PARÇA GEREKTİĞİNDE ARKADAN BAŞ ÜZERİNE ÇEKİLEREK BAŞI ÖRTEN BİR PELERİN HALİNE GELMEKTEDİR. BU GİYSİNİN ADI HİMATİON DUR.
  • ANTİK YUNAN DA SAVAŞÇILAR DERİ VE METALDEN TUNİK ŞEKLİNDE ZIRHLAR GİYMİŞ. BU ZIRHLARIN ÜZERİNE CHLEMYS ADI VERİLEN PELERİN GİYMİŞLER
  • ANTİK YUNAN DA PELERİNLER KİREMİT KIRMIZISI VE KAHVERENGİ GİBİ RENKLERLE YAPILMIŞ. MÖ 5YY MİMARİDE KULLANILAN ÇİÇEK DESENLERİ PELERİNLERDE KULLANILMIŞ
  • AKADLAR
  • BABİLLİLER
  • ROMA
  • YUNANLILARDAKİ HİMASYON VE ETRÜSKLERİN TABENNA'SINDAN ETKİLENEREK ORTAYA ÇIKAN TOGA ROMA'DA KADIN VE ERKEKLERİN KULLANDIKLARI EN TANINMIŞ KOSTÜM OLMUŞTUR. TOGA MÖ 6.YY DA KULLANILMAYA BAŞLANAN TOGA ÖNCELERİ PEŞTAMEL'İN DAHA SONRA TUNİĞİN YERİNE GİYİLMİŞTİR. TOGA BİR İNSAN BOYUNUN İKİ KATI OLUP İKİYE KATLANARAK OMUZ ÜZERİNE  KOYULMUŞTUR. DAHA SONRALARI TOGA İKİ UCUNUN HER BİRİ DOĞAL KIVRIMLARLA VÜCUDU SARACAK BİÇİMDE KULLANILMIŞTIR. 
  • MS 100 YILLARINDA TOGA GİTTİKÇE KÜÇÜLEREK ÖNCE PALLİUM DAHA SONRA ŞAL STİLİNİ ALMIŞTIR.
  • PENULA İSE HALKIN GİYDİĞİ YÜN VE DERİDEN YAPILAN KALIN BİR PELERİNDİ
  • İLK DÖNEMLERDE BARBAR KABİLELER TARAFINDAN GİYİLEN PANTOLONLAR REDDEDİLMİŞ AMA SONRA ASKER VE HALK TARAFINDAN KABULLENİLEREK KULLANILMIŞTIR. ROMA ASKERLERİNİN KUZEY AVRUPA'DA SOĞUK HAVA ŞARTLARINDA SAVAŞMALARI SEBEB OLMUŞTUR.
  • ROMALI KADINLAR STOLA DENİLEN YUNAN KADINLARININ GİYDİĞİ KİTONA BENZER BİR TUNİK GİYERLERDİ. STOLA TUNİKTEN DAHA GENİŞ KESİMLİ AYAK BİLEĞİNE KADAR UZANAN VE UZUN KOLLU BİR KOSTÜMDÜ
  • GÖĞÜS ALTINDA CİNGULUM VE KALÇA ALTINA SUCCİNTA ADI VERİLEN KUŞAKLARLA BAĞLANMAKTAYDI
  • PALLA İSE TUNİ ÜZERİNE GİYİLEN YUNANLILAR DAKİ HİMASYONA BENZEYEN KUMAŞTAN YAPILAN KARE KESİMLİ BİR TÜR PELERİNDİ. BU DÖNEMDE ERKEK KIYAFETLERİ TUNİK VE PELERİN OLMAK ÜZERE İKİ ÇEŞİTTİ. KISA KOLLU TUNİK EVDE UZUN TUNİKLER FESTİVAL DİNİ TÖRENLERDE GİYİLİYORDU.
  • ASKERİ ZIRHLAR DİZ ÜSTÜNDE BİTEN ÇİFT KAT PİLİLİ TUNİKLER ÜZERİNE GİYİLMİŞ OMUZLARINDA İSE KORUYUCU NİTELİKLİ BÜYÜK PELERİNLER SAGUM
  • BAŞLARINDA PİRİNÇ MİĞFERLER RENKLİ TÜYLER
  • ANTİK ROMADA BAŞ SÜSÜ ÇOK ÖNEMLİ TAÇLAR TAKIYORLAR.
  • BİZANS
  • YUNAN VE ROMA DA OLDUĞU GİBİ BİZANSLILAR SADE TARZDA GİYİNMİŞLER. ÖNEMLİ GİYSİ T ŞEKLİNDEKİ TUNİKLERDİR. BİZANS KONSOLOSLARI 6.YY ORTALARINA KADA TOGA ADI VERİLEN ROMA GİYSİSİNİ KULLANMIŞ.
  • TOGA ANTİK ROMA VATANDAŞLARININ ETRÜSK GİYSİSİ TRABEA'DAN ESİNLENİLEREK HAZIRLANMIŞ BİR PELERİNDİR. YÜNLÜ KUMAŞTAN ÖNCELERİ ÜÇGEN BİÇİMİNDEYKKEN SONRAKİ DÖNEMLERDE YARIM DAİRE ŞEKLİNDE KESİLMİŞTİR. YUNAN GİYSİLERİNDEN FARKLILAŞARAK GİTTİKÇE BOLLAŞMIŞ VE ALTI METRE UZUNLUĞUNA ULAŞMIŞTIR.
  • İMPARATORLUK VE HANEDAN RENGİ MORDUR. 
  • ERKEKLER CÜPPELERİNİN ALTINA PANTALON GİYMİŞ. KADIN VE ERKEKLER GİYDİKLERİ AĞIR UZUN VE DRAPELİ TUNİKLER GİYMİŞLER. BİZANS KADINLARI BAZEN TEK BAZEN İKİ ADET ROMA STOLASINI ÜST ÜSTE GİYERDİ. STOLANIN ÜZERİNE PALLA KULLANILIRDI.
  • STOLA ANTİK ROMA DA VATANDAŞLIĞA HAK KAZANMIŞ KADINLARIN GÖMLEK ÜZERİNE GİYDİKLERİ KOLLU YA DA KOLSUZ BİR GİYSİDİR. GÖĞSÜN ALTINDAN BİR KUŞAKLA SARILIR, DİĞER BİR KUŞAKLA DA KALÇALARIN ÜZERİNE TUTTURULURDU. İNSTİTA DENİLEN KUŞAĞIN ALTINA DİKİLEN SÜS PARÇA ARKADAN KUYRUK GİBİ SARKAR VE YERE SÜRÜNÜRDÜ
  • PALLA ROMALI KADINLARIN GİYDİĞİ GENİŞ PELERİN YUNAN DA PEPLOS ADIYLA TANINIR
  • TAYT ŞEKLİNDE PANTALON , KİTON OMUZLARDAN BAĞLANARAK BİRLEŞTİRİLEN BİR TUNİK İŞÇİLER GİYERDİ
  • 6. YYA KADAR BİZANS HALKININ BÜYÜ BİR KISMI TOGA KULLANMIŞ DAHA SONRALARI SADECE KONSOLOSLAR TOGA GİYMEYE DEVAM ETMİŞ DAHA SONRA TOGA YERİNİ PELERİNE BIRAKMIŞ
  • TOGANON BAŞKA ALTERNATİFİ YUNAN STİLİ CHLAMYS İDİ BU GİYSİ TABLİON DENİLEN VE ÖNÜNDE İŞLİK KARE BİR PARÇA OLAN PELERİN STİLİNDEYDİ
  • BİZANSTA ORTA SINIF ERKEKLERİ TUNİCA GİYMİŞ SÜSLÜ YAKASI OLAN VE TUNİKTEN UZUN OLAN TUNİCA KRALIN ÇEVRESİ TARAFINDAN DA GİYİLMEKTEYDİ
  • CHLAMYS ESKİ YUNAN DA GENELLİKLE ASKERLERİN GİYDİKLERİ YÜNLÜ MANTO PELERİN UZUN DİKDÖRTGEN KUMAŞ PARÇASININ İKİYE KATLANIP KENARLARININ BİR KOPÇA İLE BİRBİRİNE TUTTURULMASI İLE OLUŞUR. ÖNCELERİ KISA ASKER GİYSİSİ İKEN 6.YY İMPARATORUN MANTOSU OLARAK KULLANILMAYA BAŞLANIR BOYU UZAR.
  • PALUDAMENTUM, CHLAMYS PAENULA TÜM VÜCUDU SARAN BAŞTAN GİYİLİP ÇIKARILABİLEN BİR PELERİN TÜRÜ
  • CUCULLUS ADI VERİLEN KUKULETAYA BAĞLI KOLSUZ VE KALIN PELERİN, YAĞMURLU HAVALARDA VE SEYAHATLERDE KULLANILIR.
  • ROMANESK
  • ROMANESK DÖNEMDE ERKEKLER GENELLİKLE ZİMARRA ADI VERİLEN  UZUN TUNİĞİ GİYMİŞLERDİR. ÖNCEN AÇIK ZİMARRA YI ÖZELLİKLE BİNİCİLER GİYMİŞLER BU GİYSİ BAZEN DE ORTAÇAĞ SOYLULARI TARAFINDAN AVCILIK GİYSİSİ OLARAK TERCİH EDİLMİŞTİR.
  • BU DÖNEMDE CHAPERON ADI VERİLEN SİYAH BAŞLIKLI VE İŞLEMELİ PELERİNLER SOYLULAR TARAFINDAN GİYİLMİŞ, İŞLEMESİZ OLANLAR İSE MEMURLAR TARAFINDAN TERCİH EDİLMİŞTİR
  • KADINLAR KALÇAYI İKİ KEZ SARDIKTAN SONRA ÖNCE BAĞLANAN KEMERLER OLDUKÇA ZENGİN İŞLEMELERLE SÜSLÜYDÜ. GİYSİLER GENELLİKLE SÜSLÜ VE DEĞERLİ TOKALAR VE KUŞAKLAR İLE BİRLİKTE KULLANILIRDI. KOSTÜMLERİN ETEKLERİ YERLERE KADAR UZANIR
  • SOYLU ERKEKLER İÇİ KÜRK ASTARLI PELERİNLER İLE KOSTÜMLERİNİ TAMAMLAMIŞLARDIR.
  • GÜNLÜK GİYSİLERİN ALTINA KİLT ADI VERİLEN PİLİLİ EKOSE ETEKLER GİYMİŞLERDİR.



























20 Mayıs 2019 Pazartesi

Kostüm Tarihi



1. Bölüm ( 8 Mart 2019 )

  • 13,7 milyar yıl büyük patlama ve maddenin evriminin başlaması
  • 3,5 milyar yıl canlılığa geçiş ve tek hücreliler
  • 1,2 milyar yıl cinsel yolla üremeye geçiş
  • 700 milyon yıl ilk hayvanlar
  • 200 milyon yıl eski (arkaik) memeliler
  • 60 milyon yıl Primatlar
  • 20 milyon yıl Hominoidler
  • 15 milyon yıl kuyruksuz iri maymunlar (ape'lar)

  • 5 milyon yıl insansılar Hominidler
  • 3 milyon yıl insan cinsi homo ve ilk türü Homo Habilis
  • 2,5-2 milyon yıl Homo Erektus
  • 1 milyon yıl Düşünen (belki konuşan) insan Homo Sapiens
  • 200 bin yıl çağdaş tipte düşünen insan Modern Homo Sapiens

  • 2,5 milyar - 15 bin Paleolitik kültür evresi Eski Taş Çağı
  • 15 bin - 10 bin Mezolitik kültür evresi Orta Taş Çağı
  • 10 bin Neolitik kültüre, asalaklıktan üreticiliğe geçiş
  • İ.Ö. 3 bin eşitlikçi ilkel topluluktan, katmanlı uygar topluluğa geçiş
  • İ.Ö. 3 bin - İ.S. 1500 tarımcı uygar toplumlar evresi
  • İ.Ö. 1500 ve sonrası ticarete, endüstriye dayanan uygar toplumlar 
  • İçinde yaşadığımız uygar toplum (uygarlık) ancak 5 bin yıllık bir geçmişe dayanır.
  • İlkel topluluk 2 - 3 milyonluk geçmişe dayanır. İnsanlık ve insan toplulukları kültürel kalıtı son beyş on bin yıla bakılarak pek de kavranamaz.

  • Canlılar homo cinsine gelip üretmeyi öğrenene kadar bitkiler ve hayvanlar üzerinde ''asalak'' gibi avcı ve toplayıcı olarak yaşayacaktır.
  • Devrimizi anlayabilmek için birkaç bölüm dalından yararlanırız; Doğa Bilim Tarihi, Arkeoloji, Tarih, Sosyoloji, Tıp ve Anatomi, Fizik ve Kimya
  • Paleolitik Kültür ( Eski Taş Çağı)
  • Paleolitik 2,5 - 3 milyon yıl öncesine tarihlenir. Ancak üretilen aletler ileri teknoloji ile irdelendiğinde tam tarih söylenememektedir. Paleolitiğin bitip neolitiğin yani günümüzden 10 bin yıl önce başladığı tarih dünyanın farklı yerlerinde farklıdır.
  • Paleolitik kalıntılar en eskileri Afrika; en yenileri Avusturalya ve Amerika'dadır.
  • Aşağı Paleolitik 3 milyon - 500 bin, Orta Paleolitik 500 bin - 50 bin, Yukarı Paleolitik 50 bin - 15 bin
  • Aşağı Paleolitik ( 3 milyon - 500 bin )
  • Ateşin denetime alındığı 400 - 500 - 600 bin bu dönemden geçmişi kapsar ve bu dönemde Homo habilis, Erektus, Sapiens'in arkaik tipi girer.
  • Eski dünya bitişik 3 kıta Afro-Avrasya denen Afrika - Asya ve Avrupa'da yaşanmıştır. Avusturalya ve Amerika'ya Orta Paleolitikte geçti.
  • Araç olarak kendiliğinden şekillenmiş taş parçalarını kullandılar. Çünkü araç yapan insan Homo Faber 3 milyon yıl dolaylarında başlatılır. Kullandıkları aletler kemik, boynuz, fildişi, kamışlar, ağaç dalları bambu çubukları, kıllar, sinirler kullanıldı.
  • Orta Paleolitik ( 500 bin - 50 bin )

  • Orta Taş Çağı ateşin denetimli kullanıldığı 500 binden başlatılır. 50 bin yıl önce Cro-Magnon'dan önce kapanır. Çünkü avlar Yukarı Paleolitikte bulunur.
  • Çin'de Çokutien mağarasında ateş yakmada kullanılan pirit (ottaş) kullanılmış. Bu olay 500 bin yıl önce Erektusun ırkı olan Sinanthropus'un işidir. Bir diğer soğuk kıta Avrupa, Fransa, Terra Amata mağarasında yer ocakları  Orta Paleolitik 300 bin yıl önceden kalmadır. Deniz memelilerinin yağı yakılarak aydınlatma sağlandı.
  • Çalılıkları, ormanları yakarak tarıma açıldı. Bu ateş sayesinde insanlar soğuk iklimlere doğru yayıldı. Aşağı Paleolitik'te de kullanılan yel setleri kullanıldı. Avlanmada ''geçici kamp'' ve ''temel kamp'' var. Bunlar Doğu Avrupa ve Filistin'de. Bunlar toprağa yerleşme değil yere yerleşme geçici - ilk kez gömü başladı.

  • Yukarı Paleolitik ( 50 bin - 15 bin )

  • Bu dönemde kültür Homo Sapiens üretimi yeni oluşan Cro-Magnon başladı. Avcılık toplayıcılıkta uzmanlaşıldı. Sürek avları başladı. ( Buzul çağında ) Uzman avcılık - üretici olmayan bir geçiş biçimi ama deneyim kullanılmaya başlandı. Buzul içinde besin depolama ve dinlenme süreleri kullanıldı. İlk kez taşınır ve taşınmaz sanat çıktı. 4. Buzul Çağında Sibirya'dan İskandinavya'ya bir buzul gelgiti oluşur. Bu da tundra ve otlakları oluşturur ve mamutlar artar. Cro-Magnon bunları avlar. Taş uçlu mızrak daha büyük hayvan avcılığı boş zaman üretti. Fransa mağara resimleri bu durumu kanıtlar.
  • Musterien Endüstri kesme, delme, oyma gibi işlevleri olan ''birleşik komposite'' amaç endüstrisi, bıçağa sap takıldı, araçlar küçüldü. Bu dönemde hem Neanderthalensis hem de Homo Sapiens birlikte yaşadı. Hatta kemik, boynuz, diş gibi aletler kullanıldı. Mızrak fırlatıcılar sonra da yay ve ok, bizler, oltalar, delikli iğneler. Balık avında ağ dönem sonuna doğru tekneler. Dikiş iğneleri, gömü törenleri için toprak boyası öğütücüleri ve savaş için hançerler. Doğal barınaktan yapay konuta geçiş - hayvan saldırısından kurtulmak için ağaç üstüne yatak ve güneşten korunmak için çardak yaptılar. Orta Paleolitikten kalma yel setleri deri ile örtüldü.
  • Solutreyen kültür 22 - 18 bin yılları arasına denk düşer. Söğüt yaprağı denilen ince ve incelikli araçların yontucusudurlar. Estetik kaygısı giyside de görülür. Sıcak tutmasının yanı sıra süslü giysi diktiler. Delikli iğneler sayesinde.
  • Fransa'da Dordogne'deki Lascaux Mağarasında kaya resimleri bulunur. 15 - 10 bin yılları arasında Magdalenyan kültürü görülür. Hayvan ve kadın yontucukları geleneğiyle birlikte mağara ve resimi gravürler en parlak dönemini (12 bin) yaşadı. İspanya Altamira mağarası bu kültürün etkisindedir.
  • Bu sanatta simetri öne çıkar daha sonraları bu simetri araçların üzerine çizilen - kazılan desenler görülür. Örneğin saplara yontular yapılmıştır. Yukarı Paleolitikte yer alan Venüsler dişilik organları abartılmış şişman veya gebe kadın yontularıdır ve genellikle başları yoktur. Sibirya'nın Buret yerinde fildişine incelikle yontulmuş, hayvan postundan kapişonlu bir kaban giydirilmiş ve yüzü işlenmiş olanıdır.
  • Yukarı Paleolitikte kendilerini de süsleyen kına yakma geleneği oradan başlamış olabilir. Beden boyaa henüz gelişmemiş dil döneminde renklerle de kendilerini ifade etme konusunda bir davranış olmalıdır. Kırmızı toprak sihirci-sağaltıcı-sanatçı denilebilecek kimselerin ilgisini çekmiş olmalıdır. O dönemde demir oksitli toprak ''aşı boyası'' her yerde bulunmaktadır. Odun kömürü ile siyah boya, bakır oksit ''malakit'' yeşil renk veren boya. Ocaklarında yanıp kireçleşmiş taşların üzerine su dökmeleriyle oluşacak kireç kaynağı ile beyaz boya elde edilmiştir. Hayvan ve insan yontucukları muska işlevi görmüşlerdir. Yontu bulamayanlar hayvan diş, tırnak, kemik gibi parçalarını muska olarak kullanmışlardır. Kemik boynuz gibi nesneleri kesip ip geçirip bedenlerine bağlarken boncuk keşfedilmiş olmalıdır. Bunlar mezarlardan da alınmıştır. Bu süslemeyi kolye, küpe, hızma, bilezik ve halhal izleyecektir.
  • Süslerle Yukarı Paleolitiğin en erken Orinyasiyen kültüründe de 35 - 30 bin yıllarda bile karşılaşırız. Bunlar fildişinden kesilmiş boncuklardır. Yine aynı kültür döneminden Sungir'de iki çocuk ile bir yetişkin gömüsünde binlerce fildişi boncuk görülmüştür.
  • Tüm dünya verileri kontrol edildiğinde süslemenin kadından çok erkekte olduğu görülmektedir.
  • Yukarı Paleolitik ilk temsilcilerinin Avrupa'da değil Afrika'da ortaya çıkmıştır. Avrupa toplulukları kalıntılarda kaval yerine kullanılmış kaval kemikleri bulunmuştur. İçi oyuk ağaç kütükleri üzerine geçirilmiş derilerle vurmak için sazlar yapılmıştır.
  • Döğmelerinin somut kanıtı Neolitik döneme ait Tirollerde 4 - 5 bin önce donarak buzul içinde kalmış Ötzi'den bulunmuştur. Bu olgu aşağı Paleolitiğe dayanmış olabilir.
  • İlkel Topluluktan Uygar Topluma Geçiş
  • Mezolitik Orta Taş Çağı Avrupa'da  İÖ 15 - 10 bin yıllarını kapsayan bir dönemdir. Vürm adı verilen  adı verilen Dördüncü Buzul çağının sona erişini izleyen bin yılların oluşturduğu katmanlarında önceki katmanlardan daha farklı araçlarla karşılaşılmaktadır. Bunlar daha öncekilere oranla daha küçük sonrakilere göre az cilalanmış araçlardır. Bunlar küçüktüler ama kompozit araçların parçalarıydılar. 4. Buzul çağı çekilmeye başladığında Avrasya'da ormanlar oluştu. Otlaklar yok olunca iri memeli hayvanlar kuzeye çekildi. Onları izleyen topluluklar günümüze dek uzanan kültürlerin kurucuları oldular. Deniz avcısı Eskimoların, kara avcısı Sibirya Yakut Türkleri ve Tunguzlar ile yarı evcil yarı yabanıl ren geyiği sürüleri güdücüsü Lapların ana atalarını oluşturdular. Büyük sürek avından küçük ava geçildi.
  •  Bir zamanlar Anadolu'ya kadar inen buzulların çekildiği yerlerde ve daha güneyde kuzeye oranla kurak ve çorak bir iklim gelişti. Yoğun ve yüksek otlu tunduralar ormanlar yerine tohumundan bir yıl içinde hasat olunabilecek tarım toprakları oluştu. İri hayvanlar yerine yabani koyun, yabanil keçi, ceylan gibi hayvanlar türedi. Toplayıcılığın ağır bastığı bir avcı toplaycı yaşam başlatıldı. Böylece Neolitikte bitkilerin ve hayvanların evcilleştirilmesine varacak yola girilmiş oldu.
  • Böylece araçlar da değişime uğradı. Su avcılığının artan önemine uygun olarak balık ağlarının ve içleri yakılarak oyulmuş ağaç gövdelerinden yapılmış kanoların kalıntıları zamanımıza kalmıştır.
  • Mikrolitler bir sapla birleştirildiğinde bıçak olur. Sümerler obsidyen yongalarıyla traş oluyorlardı. Yay Paleolitiğin sonlarına doğru veya Mezolitikte icat edilmiştir. Yay matkap yerine de kullanılmıştır. Avcılar canlarını tehlikeye atıp hayvana yaklaşmadan avlanabildiler. İlk kez doğa taklit edilmeden yapılmış bir araçtır. Amazon (a-mazon) yunanca memesiz demektir. Mitos'a göre yayı daha güçlü gerebilmek için göğüslerinden birini kestiren sanal kadınlar gurubudur. Keskin mini taşların yan yana dizilmesiyle ilk oraklar yapıldı. Kesilen ekin saplarındaki silisyum taşı çiziyor ve sürekli biliyordu.
  • Mini taşların yanı sıra iri taşlar tahıl öğütme ve değirmen olarak kullanılmıştır. Bazı kurt türleri evcilleştirilip zamanla köpeğe evrilmiştir. Canis Familiarus Canis lupus türüdür.
  • Kurtlar leş yiyicidir ancak insan avcılığa geçince insana adım adım yaklaşmış olmalıdır. Aztekler de onları yemek için beslemiştir. Kurt kendiliğinden evcilleşmiştir Bu olay daha büyük hayvanları evcilleştirmeye yönlendirmiştir.
  • Bu dönemde mağara resimleri gibi görsellikler azalır. Büyük olasılıkla iklimsel değişim mağaraya mahkum etmedi veya pek boş vakitleri olmadı. Azilyan Kültür denilen dönem sanatı nehirlerdeki taşlar üzerinde çok sadeleşmiş olarak görülür. 236 Mezolitikte gömü ve gömü armağanları artış göstermiştir.
  • Dönemin geçim biçimi 1) Tekil avcılık 2) Balıkçılık 3) Yabanıl tahıl toplaycılığı. Teki avcılığın kanıtı uzun evler değil küçük teki evlerdir. Yabanıl devşiriciliği ZÖ 13 bin yılda Ortadoğu'da başlamıştır. Yabanıl tahıl devşirme sonucu Ortadoğu'da onlarca kulübeden oluşan köycükler saptandı. Bu örnekler Avrupa'da Tuna boylarında yaşamış Azilyan kültürü; Afrika'da Nil'in boyunca Hartumla Mezolitik toplumlar, Doğu Akdeniz kıyılarına yakın Natuflu kültür toplumlarıdır.
  • Avrupa'da Yukarı Paleolitik Magdelanian kültürler ZÖ 12 - 11 bin yıllarda Azilyan kültüre dönüşmüştür. Mağara resimleri neredeyse yok olmuş, çakıl taşları desenlenmiştir.
  • Mezolitik yerleşmeler arasında; Doğu Akdeniz'den Güney Anadolu'da Kuzey Mezopotamya'dan İran'a, Afganistan'a oradan Orta Asya'ya kadar yabanıl tahıl açılımı gözlenmiştir. ZÖ 11 - 9      ( İÖ 9 - 7) bin yılları arasında Preneolitik yerleşkeler bulundu.
  • Doğu Akdeniz'de Natuf yerleşkesinden Natuflu kültür bölgeleri çıkarıldı. İÖ 10 - 8 bin yılları arasında yerleşik yaşama geçmiş kültür bulundu. Yabanıl tahıl bölgelerinin oluştuğu görüldü. Gazel evcilleştirmeciliği denenmiş olabilir. Evler yuvarlak tabanlı küçük evlerdi.
  • Neolitik Devrim
  • İnsanın bitkiler ile hayvanlar dünyasında egemenliği Neolitikle başlamıştır. İnsanlığın asalaklıktan üreticiliğe geçirmiştir. Buzul çağı öncesi ZÖ 12 - 10 bin yılları arasında Kuzey yarımkürede 30 - 40 derece enlemler arasında yabanıl tahıl başlamıştır.
  • Mezolitikte yabanıl tahılların önce başakları elle toplanmış sonra da devşirme başlamıştır. En önemli özelliği saklanabilmesi depolanabilmesiydi. Kazara yere dökülen tohumlaın sulak alanlarda verimli gelişimi dikkat çektir. Bu dönem ön tarımdır. Ancak başakların kırılıp tahılın tarlaya dökülmesi veya iri taneli başakları seçerek ekim yapmak önemli bir işti. Daha sonra taneleri kabuklarından ayırma sorunu ve ateşte alazlandı. Günümüzün kavurgası oradan kalmış olmalı.
  • Bir diğer yol başakları suya yatırmak, taneler suyu emince şişip kapakları çatlıyordu Bu yöntemin yan ürünlerinden biri ısı uygunsa germinasyon gerçekleşmesi. Tanedeki karbonhidrat dönüşüp malt şekeri oluşumu ve bunun fermantasyonu ile alkol oluşuyordu. Alkolü buldular.
  • Önce arpa ve buğday türleri evcilleştirildi. Doğal yetiştikleri ortamlardan uzaklaştırıldıklarında ve sulu tarım uyguladıklarında tohumlar mutasyona uğradı.
  • Sonuçta ekmeklik buğdaya ulaşıldı. Türün iyileştirebilmesi hayvanlar üzerinde melezleştirerek uygulandı. Bu evcilleştirme eylemi Batı Asya habitatında yetişen baklagiller























12 Mayıs 2019 Pazar

20. yy. Batı Sanatı II ( Final )



6. Bölüm ( 25 Nisan 2019 )
  • Yeni Gerçekçilik ( Fransa )
  • Bu akım Pop Art'ın fransa ayağı olarak da düşünülür. Aslında Yeni Gerçekçi sanatçıların amaçları  Pop Art'dan farklıdır.
  • Yves Klein ile bilinen bir akımdır. Fransa'da avangard eğilimi içinde resimleri mavi'dir. Yves Klein mavisi olarak da geçer. Resimlerinde bu maviyi hep yinelemiştir. Yves Klein mavisi olarak tescillidir. Performans ve fotoğrafta kullanıyor.
  • Yeni gerçekçiler aslında boyasal resim dışında resimsel mekan farklı arayışlar farklı malzemeler kullanan modern kentin yaşamını konu olarak belirleyen bir avangard sanat akımıdır.
  • İlk sergi Milano'da 1960 yılında açıyorlar. Fransız eleştirmen Pierre Restany'in girişimi ile Yves Klein elinde diğer başka sanatçıların katılımı ile kurulan fakat çok kısa süren bir akımdır. 1963'lere kadar sürmüştür. Bazı sanatçılar vardır üretimleri ile akımı aşar. Yves Klein onlardan biri olur. Başka sanatçılar da vardır.
  • 1960 yılında yayınlanan manifestolarında; Modern doğanın yarattığı duygulanımlardan gerçekliklerden söz eder. Modern doğadan kastettiği ise fabrika, kent, kitle iletişim araçları, bilim ve teknolojidir. Bunlar kendilerinin tabiridir. 
  • Burada modern yaşamın gerçekliği önemlidir. Pop Art'dan farklı olarak Pop Art kitle iletişim araçlarından esinleniyordu. Güzel sanatlar ile kitle iletişim (tasarım) araçları arasındaki sınırları ortadan kaldırıyordu. Bu sanatçılar aslında sanatın içinde kalıyorlar. Amaçları sadece kitle iletişim araçlarından yola çıkarak sanat çalışmaları üretmek değil. Yeni duygulanımlardan yeni gerçekliklerden bahsediyorlar. Sanatı da onun bir aracı olarak düşünüyorlar. Popüler imgeler, buluntu nesneler, tüketim malları, asamblajlar gerçekleştiriyorlar. Air brush gibi geleneksel olmayan teknik ve end. malzemeleri kullanıyorlar. Ancak yöntemleri ve vardıkları sonuç Pop Art'dan farklı.
  • Pop sanat kitle kültürü ve tüketim toplumu işleri hem malzemesi hem de konusu yapmıştı. Oysa Yeni gerçekçilerin tüm etkinlikleri özellikle varoluş ile ilgilidir. Bazen metafizik'e kayar. Varoluş gelip geçicilik, raslantısallık, yaşanılan anı sahiplenme, o an, günlük yaşantının şiirselliği, gelip geçiciliğin bilinci gibi daha varoluş ile ilgili soruları var.
  • 1960 yılında yayınlanan manifestolarında kurumsallaşmış tüm söz dağarcıklarının tüm dillerin ve üslupların tükendiğine, kemikleştiğine dikkatı çekiyor. Ona göre geleneksel ifade biçimleri artık yetersizdir. Tuval resmi miadını doldurmuştur. Yeni gerçekciler onun yerine gerçeğin kendisini o anlamda yaşama bakıyorlar. Modern kent yaşamına bakıyorlar. Fakat bu gerçeklik kavramsal ya da düşsel özellikle klein için süreçlerin prizmasından geçilerek ulaşılan bir gerçeklik bir anlamda. Aynı zamanda sosyolojik bir gerçeklik çünkü çer çöp sanatı içinde yer alır. Sosyolojik bir gerçeklik vardır. Nesneler seçilir, afişler yırtılır, çöplerin yemek masasının artıklarının cazibesi vardır onlara göre. Mekanik heykeller yapılır. Dolayısıyla sanatçılar farklı bir duyarlılık peşindeler. Nesnellik ve bireysellik arasında kurulan mesafede bu sanatçılarda artık yoktur. Resmin yeni gerçekçileri dünyanın kendisini bir tür resim gibi gördüklerini evrensel anlamda önem taşıyan kesintilerini kendilerine mal ettiklerini belirtir. Diğer önemli bir özellikte kamusal mekan ile etkileşime girmek için stratejiler geliştirmektir. Özellikle afiş sanatçıların örneklerinde göreceksiniz.
  • Yeni gerçekçilik çer çöp sanatı Duchamp'ın çalışmalarına yakın durduğunu. 1961 yılında Paris'de Dada'dan 40 derece yüksekte adlı bir sergi düzenliyorlar. Bu sergide Duchamp'ın hazır nesne kavramını Yeni gerçekçi sanatçıların yeniden yorumladığını belirtiyor. Modern dünyada Duchamp'ın hazır nesneleri yeni bir anlam kazanmaktadır. Kente, sokağa, fabrikaya, kitlesel üretime ait doğrudan bir ifadenin tercümesidir. Sıradan nesneye yönelik bu sanatsal vaftiz tipik bir Dada eylemidir. Hazır buluntular ve nesneler artık Dada'da olduğu gibi olumsuzlama bir karşı çıkma, anlamsızlama, şok etme için devreye girmiyor. Sanat yeni bir gerçeklik için devreye giriyor. Bu anlamda Dada'dan Duchamp'tan farklı. Her ne kadar kendileri Duchamp'ın hazır nesnelerinden yola çıktıklarını söyleselerde. Duchamp aslında sanatçılara tepki duyuyor. Ben insanların suratına fırlatmıştım bu hazır nesneleri üretirken amacım oydu diyor. Fakat onlar bir estetik buluyorlar benim nesnelerimde demişti.
  • Yves Klein 1958 yılında Paris'de bir sergi gerçekleştiriyor. Adı boşluk. Sergide hiçbir şey yok. Bomboş bir mekan, mekanda sadece kendisi var. Dolayısıyla kendisi ile dolu bir mekan var. Sanatçının takım elbisesi ile izleyiciyi karşıladığı. Bu sergi içinde özel bir içecek hazırlamış. O içecek mavi renkte bir kokteyl. Bu mavi renk Yves Klein için pür, saf ruha açılan dünyayı sembolize ediyor. Bu kokteylden içenlerin bir hafta boyuncada idrarının mavi renkte akması düşünülmüş. Öyle bir planı var. Onun çalışmasını içen bir izleyici adeta içselleştiren bir izleyici bahsediyoruz. Aslında sergide o kokteyl dışında sanatçının sadece kendi varlığı ile dolu, varoluş varlık yokluk meselesi. Mevcudiyet na mevcudiyet meselesi Yves Klein için önemli konulardan bir tanesidir.
  • Monokrom tek renk tuval mavi, çok güzel bir mavidir. Pürüzsüz atmosforik bir mavi aslında. Tahta üzerine yağlı boya. Tüm bir galeriyi bu mavi tuvaller ile doldurduğu biliniyor. Hatta sergisinde her biri aynı boyutlarda her birine ayrı fiyatlarda veriyor. Uluslararası Klein mavisi olarak da bu maviyi tescilliyor. Mavi renk yoluyla maddi olmayana sonsuz ulaşmayı amaçladığını belirtiyor. Dolayısıyla bir anlamda soyut resim. Monokrom, mavi, sonsuzluk. Bir anlamda da sanatçının ilgilendiği soyut sanat da değil. Sanatçının kendi varoluşu sanatı için önemli.
  • Yves Klein, Performans, 1960
  • Yves Klein, Uçan İnsanlar, 1961
  • Yves Klein, Kefen
  • Yves Klein, Mavi Süngerli Rölyef, 1958 
  • Yves Klein, Boşluğa Atlayış, 1960 ( Fotoğraf ) *
  • Arman, Dolu, 1960 *
  • Arman, Büyük Burjuva Reddi, 1960
  • Arman, Kokteyl, 1966
  • Arman, Çark Akümülasyonu, 1964
  • Arman, Eldiven Gövde, 1960 *
  • Arman, Traş fırçalı Venüs, 1966
  • Arman, Çimento içine gömülmüş parçalanmış gitar, 1973 ***
  • Jean Tinguely, New York'a saygı, 1960
  • Jean Tinguely, Baluba III, 1961
  • Cesar, Sarı Kübik, 1961
  • Daniel Spoerri, Dorothy Prodlerin akşam yemeği, 1964
  • Daniel Spoerri, Hahn'ın akşam yemeği, 1964
  • Martial Raysee, O, 1962
  • Martial Raysee, Tatlı ve Basit bir resim, 1965
  • Raymond Hains, Yırtık Poster, 1959
  • Jacques de la Villegle, Les Triples de Maillot, 1959
  • Mimma Rotella, Karnaval, 1965
  • Niki de Saint Phalle, Nanas, 1965
7. Bölüm ( 2 Mayıs 2019 )
  • Kavramsal Sanat
  • Joseph Kosuth, Bir ve üç sandalye, 1965
  • Minimalist sanatçı Soul David, Düşünce, imge ve nesnenin önünde
  • Sanat yapıtının ne olduğu değil ne ürettiği önemli
  • Farklı mlz, Fotoğraf, Dil, Arşiv mlz, Video kullanabilirler
  • Frank Stella
  • Joseph Kosuth, Düşünce olarak sanat düşüncesi, 1966
  • Joseph Kosuth, Su ,1966
  • Joseph Kosuth, Temiz, Kare, Cam, 1965-67
  • Sol Lewitt, Kırmızı Kare, Beyaz Harfler, 1963
  • Daniel Buren, İsimsiz, 1969
  • Daniel Buren, Paris Metrosu, 1973
  • Daniel Buren, Buren Sütunları, 1986
  • Hans Haacke, Buğu Küpü, 1963-65
  • Hans Haacke, Shapolsky ve arkadaşları Manhattan gayrimenkulleri gerçek zamanda bir sistem, 1971
  • Art and Language, Katalog 001, 1972
  • Mel Bochner, Dil Saydam değildir, 1970  Language is not Transparent
  • Lawrence Weiner, Çok sayıda renkli nesne, çok sayıda renkli nesneden oluşan bir dizi oluşturmak için yanyana dizildi, 1979
  • John Baldessari, İşaret etmesi söylenen kişi, 1969
  • John Baldessari, Yakma projesi, 1969
  • John Baldessari, Öykü sanatı ve diğer kısa öyküsü, 1972
  • Bruce Naumann, Yaşam-Ölüm, 1983
  • Bernd and Hilla Becher, Anonim Heykel serisi, 1988
  • Bernd and Hilla Becher, Bir evin sekiz görünümü, 1962-71
  • Ed Ruscha, Sunset Strip'deki her yer, 1966
  • On Kawara, Bugün serisinden, 1973
8. Bölüm ( 16 Mayıs 2019 )
  • Arazi Sanatı
  • Doğada yapılan 1960'lar sonu arazi sanatı Amerika'da başlıyor. Müze içine girince toprak sanatı
  • Toprak sanatı ve Arazi sanatı  kullanılır. Sanatçıların doğaya bakışı söz konusu. Temsili doğa yok. 
  • İki nokta; Sanatın metalliği ( alınır satılır ) sorgulanıyor.
  • Richard Smithson, Spiral Dalgakıran 1970, örneğin alınamayacak boyutta ve lokasyonda. Temsiliyet yerine gerçeklik. İkinci olay ekonomik hareket, hippiler ile yayılması. 
  • Önemli, Stoneage gibi, tüülüs gibi arkeolojik kalıntılar da etkili
  • Doğanın süreçleri de önemli geniş araziler gerekli. Amerika coğrafyası uygun. Manzaranın tanım genişletiliyor. Alışılagelen mekanlardaki doğa temsili yerine manzara gerçek oluyor.
  • Fotoğraf ve video ile belgeleniyor. Öyle noktalardaki izleyici bulamıyor.
  • Richard Smithson heykelin tanımını dönüştürüyor.
  • Göl, çalı, çırpı, ayna vb. endüstriyel malzemeler kullanıyor. Organik ve organik olmayan malzemeler ile diyalektik yaratılır.

  • Smithson kendi işini denetlerken vefat ediyor. Açık alan heykeli olarak tanımlanabilir. 7000 ton toprak, Kaya ve Tuz taşıyarak doğaya  ekleme yapmıştır.
  • ''Entropi'' kavramı döngüselliğini kurgular. Diyalektik End. alan  ile organik alan arasınada gerilim yaratır. 
  • Malzeme ve fikir coğrafyadan alınıyor.
  • Sanatçıya göre ''zarar gören yerlerin onarılması için sanat öneri getirir''
  • Çevrebilimci ve mühendis birlikteliğinden bahseder
  • Aynalı Kumtaşı, 1969
  • End. malzemesi olan ayna ile kumtaşı arasında bir diyalog arar. Köşede yer alan iş minimalist biçim dilini kullanarak kendi içeriğini getirmiştir. Modern bir dünya sembolizmi yaratan ayna; rastgelelik gösteren kumtaşları ile ilişkide. 4/4  alana dönüşüm Minimal yineleme yapıyor.
  • Richard Smithson, Kaya Tuzu ve Kare Ayna, 1969
  • Aynalı bir dikdörtgen yüze üzerinde kaya tuzları Organik ve inorganik ilişki üzerine Galerinin sıcağı içinde çözünen tuzlar ile doğada işleyen süreci taşır.
  • Richard Smithson, Kapalı Aynalı Kare, 1969
  • Tümülüs tepe ortasında ayna bulunur.
  • Sanatçının bu çalışmaları dışında Anonsite çalışmaları var. Bir yer olmayan anlamındadır.
  • Richard Smithson, Bir yer olmayan ( a nonsite ), 1968
  • Doğada değil de mekanda gerçekleştirdiği içeriğini doğadan aldığı yerleştirmeleri için bunu kullanıyor. Duvarda ya bir yerin fotoğrafı ya da krokisi yer alıyor. Zemin de de kutucuklar yer alır. İçerisinde toprak ya da kaya vardır.
  •  Bir kroki, fotoğraf, harita yer  alır. Kutular içinde doğa malzemeleri. Dış mekan ile  iç mekan arasında ilişki kurar. Mekanın temsili ve gerçeklik var. 
  • Anonsite Kavramsal Sanat yani; ''soyut kapsayıcı'' olarak düşünülmeli. Doğa nedir? Mekan nedir? Mekan dendiğinde  üretim söz konusu. Kültür ile doğa arasında gerilim bir karşıtlık üzerine işler. Dışarıdan eksiltme (aldığı taş) galeride çoğaltma-ikililiği
  • Performans diyebileceğimiz çalışması da var.
  • Richard Smithson, Asfalt boşaltma, 1969
  • Jeofizik ilişkisi yerçekiminin karşı konulmazlığı, bu çalışmalar fotoğraflar yolu ile ulaşır.
  • Michael Heizer, Yerinden edilmiş ve yeniden yerleştirilmiş kitle, 1969
  • Heykelin anıtsal bir formla soyut heykel anlayışıyla buluştuğu arazi sanatı içinde yer alıyor. Doğanın büyüklüğünü kültürün doğaya yaptığı eklemelerle gündeme taşıyor. Mısır büyük taşlarına gönderme, en iyi fotoğrafla bunu çalışmaları yapar. Bir felaketle taşın çukura düşmüş hali. Sanatçı yeri betonla kaplıyor onun içine kayayı koyuyor.
  • Michael Heizer, Çift Negatif, 1969-1970
  • Buldozer ile 240 bin ton taş ve kum çıkarılmış bir eksiltme var. Çok sayıda fotoğrafla bakış açısı, perspektif, ışık çok önemlidir. Amacı etkiyi en dramatik biçimde ulaştırmaktır. Doğaya dokunması daha sert ama doğadan kopmaz. Bir boşluk sergilemiş olur.
  • Michael Heizer, Kompleks bir şey, 1972
  • Burada çimento, demir, toprak var. Bir çeşit ambar gibi. Hem bir mimariye benziyor hem de benzemiyor. Oraya ait değilmiş gibi mimari form.
  • Denis Oppenheim, Yıllık halkalar
  • Kowboy kültürüne gönderme, hayvanlar üzerindeki damgalar, çiftçilerin yıllık çalışma planlarına gönderme. Biçilmiş otlara form
  • Denis Oppenheim, Damgalanmış Dağ, 1969
  • Mahsülün gelişmesine engel olacak bir eylem gerçekleştirmiş oluyor.
  • Nancy Holt, Taş Hücre: Kaya Halkaları, 1977-78
  • Washington Ünv. kampüsünde gerçekleşen bir çalışma, Stonage akla getirecek çalışmalar. Taş hücresi ile ona gönderme yapıyor. Farklı perspektiflerden gölgeler oluşuyor. Bir heykel bir anıt gerçekleştiriyor. Kil taşı kullanıyor. Doğal bir malzeme
  • Christo ve Jean Claude, Paketlenmiş Kunsthalle, 1968
  • Belli mimari formları paketler. Bir kumsal paketleniyor.
  • Christo ve Jean Claude, Paketlenmiş Pont Neuf, 1985
  • Romantik bir manzara da vardır. Köprüyü kaplıyor. Yaşadıkları kente farklı bakma var. Kullandığı mlz.ler doğaya uygun.
  • Christo ve Jean Claude, Çevrelenmiş adalar, 1980-83
  • Monet Nilüferler resmine gönderme, Miami de adanın çevresini kırmızı kumaşlarla kaplıyor. Romantik manzara
  • Christo ve Jean Claude, Perdeler
  • Christo ve Jean Claude, Şemsiyeler, 1991
  • Japonya da şemsiyeleri büyük bir ovaya yerleştiriyor. Doğaya bir ek
  • Sanatçıların belli bir fikri var. Onu yineliyorlar farklı varyasyonlarla
  • Richard Long, Bolivya, 1972
  • Bu sanatçı doğada uzun yürüyüşler yapıyor. Bu yürüyüşlerinin izini sergiler. Genelde siyah beyaz fotoğraf olarak. Burada çölde yaptığı yürüyüşte yola çalılar bırakıyor. Dolayısıyla izini bırakmış oluyor doğaya.
  • Richard Long, İrlanda da bir çizgi, 1974
  • Kayalar ile yol oluşturuyor bir ekleme ama doğadan da kopmuyor
  • Richard Long, İrlanda da bir çember, 1974
  • Taşlarda bir daire formu 
  • Richard Long, Kırmızı Taş Çemberi, 1980
  • Galeri mekanında da enstalasyon gerçekleştiriyor doğadan aldığı formları galeriye getiriyor
  • Richard Long, Alp Çemberi, 1980
  • Alplerden topladığı malzemeleri galeriye getiriyor.
  • Biçim olarak minimalizm fikir olarak minimal değil bir doğa yürüyüşünde topladığı malzemeler o malzemeler ile galeri mekanında bir yerleştirme. Sanatçı çalışmalarını dünya üzerinde bulunmakla ilgili olduğunu söylüyor. Çalışmalarını özel olduğu bireysel olduğu bir yandan da kamusal olduğunu çünkü doğadan galeri mekanına taşınıyor. Dolayısıyla kamusal bizimde görebileceğimiz eyleme dönüştürmüş oluyor.
  • Walter de Maria, Las Vegas çalışması, 1969
  • Nevada da çölde bir yol açıyor.
  • Walter de Maria, Işıklandırıcı Alan, 1971-77
  • Doğanın performansa dönüşecek şekilde şimşek çakmalarını gerçekleştiriyor. 1 km.lik alana 400 paslanmaz çelik tel dikmiş. Kapalı hava da etkileşime geçecek bu tür şimşekler oluşacak. Performansı izleyicileri için kütük hazırlanmış.
  • Walter de Maria, Toprak Odası, 1977
  • Odayı sizin giremeyeceğiniz şekilde toprakla dolduruyor. Giremiyorsunuz ama toprak kokusunu yoğun hissediyorsunuz. Kent merkezinde galeride sanki bir yandan doğanın içerisine girebiliyorsunuz ama bir yandan da giremiyorsunuz. Sanatçı bunun eleştirisini getirmiş. Toprağı kentte deneyimliyoruz siz de ancak bu kadar deneyimleyebilirsiniz kokusuyla ve görüntüsüyle diyor.
  • Ana Mendieta, Silüet Serileri, 1973-1978
  • Kübalı feminist sanatçı, Avrupalı Amerikalı bir sanatçı olmadığı için kendi ötekiliğinin de farkında. Doğayı kadının doğurganlığı ile ilişkilendiriyor. Doğayı kendi bedeniyle işaretliyor. Onu da doğaya bırakıyor. Bedeninden otlar fırlamış. Bir yanda öteki olmanın getirdiği şey haritalar sınırlar çiziyor sanatçı o sınırların kendine ait olmadığını söylemiş oluyor. Kendi bedenini sınır yapıyor. Ben doğada özgür biçimde izimi bırakıyorum diyor.
  • Arte Povera
  • Yoksul sanat italya'da ortaya çıkıyor. Genç sanatçıların Amerika da Avrupa da olan kavramsal sanatı yakalama isteği. 1962'de bir sergi düzenliyorlar. Akımın başlıca özelliği İtalya da rönesans, barok ve akademik sanat çok baskın sanatçılar o mirası bir yandan reddediyorlar.
  • Pistoletto, Paçavralar içinde Venüs, 1967
  • Buluntu kumaşlar elbiseler bir yığın halinde Venüs'te doğrudan paçavralara bakıyor. Akımın en temel özelliği yoksul sanat, yoksul tiyatro dan geliyor. Polonyalı Grotowski'nin yoksul tiyatro kavramını ödünç alıyor. Akımın sözcüsü Celant yoksul sanatı ödünç alıyor.
  • Doğal malzeme önemli, gelip geçicilik önemli
  • Topluluğun sözcüsü Celant ola gelen sanat pazarından ve kurulu güç temelinden bağımsız bir sanatı savunuyor. Yoksul sanatı o anlamda kullanıyor. Bir yandan metaforik. Gelip geçici olmak, estetik sınırları aşmak, farklı malzemeler kullanmak italyan sanatçılar için önemli.
  • Celant sanatçıların doğa öğelerini vurgulayan ya da değiştiren imgeler yaratan birer simyacı gibi görüyor. Ona göre sanatçı doğal öğelerle ilişkiye geçmeli o dağal öğelerin bir parçası olmalı. Sanat yaşam sanatını öğrenmek için deneysel bir durumdur. Bakır, ırmak, su, kar, hava, taş, elektrik, uranyum, gökyüzü gibi yaşayan malzemleri molekülleri düzenleyen bir simyacı. Gündelik mlz. sıradan mlz.yi dönüştüren bir sanatçı. Sanatçı entellektüel ressam ya da yazar durumunu bir kenara bırakarak yeniden duyumsamayı, nefes almayı, yürümeyi, anlamayı ve kendini yeniden yaratmayı düşünen kişidir.
  • Sanatçıların deneysel bir tarzı var. Estetik kaygıların ötesinde her çeşit mlz kullanıyorlar. Sıradan kumaşlar, ayna, neon ışıkları, gazete, toprak, çalı çırpı, ağaç gövdesi, heykeller
  • Pistoletto, Paçavralar içinde Venüs, 1967
  • Meşruiyet kazanmış Venüs heykelinin alaşağı edilmesi,
  • Jannis Kounellis, 12 At, 1969
  • Bu akımın en iyi sanatçısı en bilinen çalışması galeri mekanını ahıra dönüştürüyor.
  • Sanatın alınan satılan bir nesne olmasına tepki olarak gerçekleştirilen bir yerleştirme. Atlar enerji ve gücün sembolü. At resim sanatında çok önemlidir. Artık temsil yok gerçek atlar var. Dolayısıyla suni, gerçek olmayan, insan yapımı yapay bir sanat varsa Jannis Kounellis de o sanata karşı onun yerine kendisi gerçek atları getirip galeriyi ahıra dönüştürebilecek şekilde sergileyebiliyor.
  • Jannis Kounellis, Pamuk Heykel,1967
  • Burada da karşıtlar var. Bir yanda pamuk bir yan da çelik  kullanmış. Dolayısıyla bir karşıtlığı end. olanla doğal olan, organik olanla inorganik olan arasındaki kartşıtlığı ortaya koyuyor. Bir ironi de çok önemli çalışmalarında.
  • Jannis Kounellis, İsimsiz, 1975
  • Bir büst fikrini alıyor. Kulağından adeta ateşler çıkıyor. Bir heykele dönüştürebiliyor. Bir yerleştirme bu çalışmalara.
  • Mario Merz, Giap Eskimosu, 1968
  • Eskimo evlerini galeriye taşıyor. Eskimo evi insanı dış dünyadan koruyan temel biçim
  • Mario Merz, Kertenkeleli Fibonacci
  • Gilberto Zorio, Elektrik Yüklü Mızraklar ve Lambalar, 1978
  • Gilberto Zorio, Yılankovi, 1989
  • Alighiero Boetti, 1978
  • Luciano Fabro, Altın İtalya, 1971
j

9. Bölüm ( 23 Mayıs 2019 )

  • Performans Sanatı
  • Happening ( oluşum )
  • Allan Kaprow alanın öncüsü Pop Art sanatçısı deneysel müzisyen John Cage'den dersler alıyor. Onun  sanat ile hayat arasındaki ilişki kurma modelinden etkileniyor. 1959 yılında Allan Kaprow'un gerçekleştirdiği 6 bölümde 18 oluşum gösteriyle happening ile başladığı kabul ediliyor.
  • Allan Kaprow'un tanımına göre happeningler bir eylemler dizisidir. En temel özelliği tiyatrodan farklı bir defa sahne yok belirli bir senaryo yok aynı zamanda raslantılar çok önemli doğaçlamalar çok önemlidir. Oyuncular değil gerçek insanlar vardır. Happening'i şimdide olan doğaçlama biçiminde ortaya çıkan anlamında kullandığını belirtiyor. Kaprow'a göre bir kereye mahsus happening. Tek sefer gerçekleşen eylemler dizisidir. Bir tür kolajdır. Eyleminde sanatçı tarafından belli bir planı vardır. İzleyicinin interaktif katılmasını da öngeren bir oluşumdur.
  • Afişin yeniden üretimi slaytlar gösterecek, kasetler çalacak, seslerin bir kolajı duyulacak yaşayan bir takım sesler üretilecek, kelimeler sözcükler konuşulacak insan etkinliği farklı fakat basit insan etkinlikleri meydana gelicek.
  • Sanatçı arkadaşlarına davetiyeler yolluyor. Bir takım paketler yollanıyor. İçinde etkinliğin yapılacağı yerin krokisi var. Davetliler galeri mekanının üst katının plastik perdelerle birbirinden ayrıldığını görüyorlar. Her ziyaretçiye bir program veriliyor. İzleyicilerden kare yada çember biçiminde dizilmiş olan yüzleri farklı yerlere bakan sandalyelere oturmaları isteniyor. Her bir bölümün başlangıcının bir sesle belirtileceği 6 bölümden meydana gelen 90 dk'lık bir happening öngörüyor. Sanatçılar da var Rauschenberg ve Jhon doğaçlama şeklinde resim yapıyorlar. 18 eylemi tuvale aktarıyorlar. 6 oyuncu odalar arasında yürüyor. Yaşamda olduğu gibi basit eylemler gerçekleştiriyor. Portakal sıkma hareketi, dia gösterileri, müzik aletleri ile birtakım sesler çıkarılıyor. 90 dk'lık izleyici ile happening gerçekleştirenler arasında bir karşılaşma. 
  • Happening'in en temel özelliği kesintili olması, akışın çok fazla olmaması, açık uçlu olması, çok odaklı olması. İzleyici gerçek bir sahnenin yarattığı etkileşimle olayın anlamını neyin gerçekleştiğini kavramsal olarak kendisi çözmesi zorunda kalıyor. Artık performans sanatlarında yeni bir yaklaşım var. Ne tiyatro ne dans ama onları da içine alan ondan da daha fazla olan birşey. Öykü yok oynanan belli roller yok en temel özelliği küçük gruplar için gerçekleşiyor olması
  • Kaprow asamblaj ile happening arasında bir ilişki kurar. Asamblaj paranın pasif tarafıdır happening ise aktif izleyicidir. Çünkü izleyici aktif biçimde katılımcı olabilir.
  • Allan Kaprow, Avlu, 1961
  • Happening bir sergi de Newyork'da bir galeride arka avluyu kullanıyor. Kullanılmış lastikleri atıyor. Üç boyutlu bir asamblaj gerçekleştiriyor. 
  • Allan Kaprow, Araba Yıkama
  • Cornell Unv. arabayı yıkayanlar ve izleyiciler buraya katılanlar. Arabaya reçel sürülmüş. Katılımcılarından beklediği arabanın yüzeyini temizlemek.
  • Robert Rauschenberg, Pelikan, 1963
  • Pop art'ın öncülerinden çağdaş dansçı, bu çalışmada patenler üzerine uçurtma benzeri birşey asmış sahnede dolanıyor. Paten kayan bir kişiye dönüşüyor.
  • Robert Rauschenberg, Dans Olayı, 1966
  • Çıplak bedenler dansçılar bir takım eylemler gerçekleştiriyorlar fakat bu eylemleri kavramsal olarak algılayacak olan bir yere oturtacak olan izleyici
  • Jım Dine, Vodvil Şov, 1960 
  • Pop art, sanatçı bir şov gerçekleştiriyor
  • Red Grooms, Yanan bina, 1962
  • Kendilerini peş peşe pencerelerden attıkları farklı bir dekor açılışta bir mum yakıyor. Olayların birbirini izlediği 10 dk'lık bir olay
  • Claes Oldenburg, Kentten Kısa Görüntüler, 1960
  • Pop art sanatçısı sınırlı bulduğu duvar resmine karşı bunun sınırlarını geliştirebilmek için happening örnekleri, Tüm mekanı kullanma fikri. Kentin kenar mahallerinde geçen yaşamlar sununluyor. Bedenleri kirli kişiler sahneye çıkıyorlar. Dekor için tahta tel karton gibi mlz.ler kullanıyor.
  • Carolee Schneemann, Et Hazzı, 1964***
  • Performans sanatının en önemli figürlerinden bir tanesi. Kadınlar ve erkekler toplu halde Bir takım etlerle tavuk olabilir balık olabilir vücutları ile ilişki kuracak eleştirel bir biçimde çalışma gerçekleştiriyor. Paris sokak satıcısı seslerinide sanatçı kullanıyor. Çeşitli materyallerin et olarak kutsanması üzerine bir ritüel olarak bunu düşünmüş. Bir anlamda sakinlik et yeme ile ilgili bir haz ama onunla birlikte şiddeti de içeren gerilimli bir happening gerçekleştrimek istiyor. Bedenin cinsel bir obje olduğu.
  • La Monte Young, Zen için Baş
  • Fluxus Akımı, 1961 yılında George Maciunas tarafından ortaya atılıyor. Newyork'da bir konferans veriliyor. Başlığı da Fluxus, sanatçılar bir araya geliyor. Disiplinlerarası bir akım karşımıza çıkıyor. Şairler, Edebiyatçılar, Müzisyenler, Esnaflar çok uluslararası bir akım. Halen aktiftir.
  • Özünde 1960'lı yılların toplumsal muhalefet geleneğinden beslenen. Sanatçıları ortak kılan bir üslup yok ama bir tavır var. George Maciunas yazdığı manifestosunda amaçları şöyle sıralıyor. Sanatı burjuva hastalıklarından kurtarmak, ölü sanat dan arındırmak, sanatta devrimci bir akım başlatmak, somutluk ve gürültü fikrini Füturizm den aldık, hazır nesne düşüncesini Marcel Duchamp'dan, Kolaj fikrini dadacılardan bunların hepsi John Cage
  • John Cage piyanist gelir tüm sahne boyunca çalmaz aralarda kapağını kapar açar. Konserde bazıları dayanamaz. Kalanlar ise sessizlik ortamında. John Cage'in en temel özelliği sessizliğin var olmadığını söyler. Müziğin olmadığı bir ortamda izleyicilerin bir gürültüsü vardır. Sanat ile hayat arasında ilişki kurma anlamında önemli bir figür.
  • Fluxus amaçları insan kaynakları ve maddi kaynakların tüketimine bir dur demek arzusu üzerine şekillenmiştir Fluxus bu yüzden sanat nesnesinin işlevi olmayan sanatçı için geçim kayanağı olarak alınıp satılan bir meta olmasına karşıdır. Fluxus anti profesyoneldir. Sanatın sanatçıların egosunu beslemek adına yapılmasına karşıdır. Sanatçılar da başka işler buluncaya değin fluxus'un gelip geçici gösterileri devam edecektir. 
  • Geleneksel sanat nesnesini dışlarlar. Kalıcılık yerine gelip geçiciliğin felsefi bir tavır, süreçsellik ve an önemlidir, anti profesyoneldirler yani sanatçı değillerdir, sanatçıların sanattan para kazanmasında tüm yaşamlarını adamalarına karşıdırlar. Sanatçının para kazandığı uygulamalı bir işi olması gerektiğini düşünürler, güzel sanatlardan değil de reklam gibi uygulamalı alanlardan para kazanmalılar, kollektif bir ruh vardır.
  • Nam June Paik, Yaşayan heykel için Televizyon sütyeni, 1969
  • En önemli özelliği o dönemde ortaya çıkan sony'nin portatif video kameraları var onunla çekimler gerçekleştiren bunu enstalasyon ve performans sanatına kadar genişleten sanatçı olması, video sanatının da öncüsüdür, burada happening örneği 70'lerle birlikte artık performans sanatı deyimi yerleşiyor. Happening bir ölçüde fluxus ile ilişkilendirilen sanatsal bir strateji Allan Kaprow'a göre fluxus da happeningler gerçekleştirmiyor. Çünkü tek sefer değildir.
  • Burada ünlü çello sanatçısı Charlotte çellosunu çalarken vücüduna iki küçük ekran eklenmiş bir çeşit sütyen gibi. Dolayısıyla televizyon sütyenine dönüşmüş bir beden görüyoruz karşımızda. Orada görüntüler akarken bizde çellonun çalmasını dinliyoruz. Bir yanda gerçek zaman var. Bir yandan da kayıt edilmiş zaman var. İki zamanın videonun zamanı ile bedenin kendi zamanının bir araya gelmesi çakışması söz konusu.
  • Nam June Paik, Buddha TV, 1974
  • En bilinen işi. Bir tv platform üzerine konuluyor. Kamera da eşlik ediyor. Heykelin karşısında. Gerçek zamanda kayıt altına alıyor mekanı. Dolayısıyla kaydedilmekte olan imgeyi de gerçek imgeyi de aynı anda izleyebiliyoruz. Sanatçı için temsil bir mekanla gerçek mekan arasındaki ilişki ya da farklılık önemli bir sorunsal
  • Nam June Paik, Video-Balık, 1975-79,
  • Akvaryuma dönüşmüş 5-6 monitör bir çalışma
  • Nam June Paik, Edebiyat kitap değildir, 1988
  • Koltuklarda kitaplar yine ekran sanatçı için aynı anda çalışan ekranlar. Birden çok ekran
  • Yoko Ono, Kesip Biçme işi, 1964
  • Diğer bir önemli örnek burada nesne özne ilişkisini tersine çeviriyor kendisini nesne konumuna indiriyor karşısında seyirci var seyirciye makas veriyor kendi kıyafetini kesip biçmesi bekleniyor tabi nereye kadar gideceği ne yapacağı seyircinin kendisine ait pasif konumda oturuyor etkin konumda olansa izleyici oluyor. Sanat nesnesine dönebilmesi için izleyicinin aktif katılması gerekiyor, sınırı sınıyor
  • Joseph Beuys, Ölü bir tavşana resimler nasıl anlatılır?
  • Kavramsal sanatın en önemli sanatçılarından biri olmuştur. Politik yanıda güçlüdür, Sosyalizme inanıyor, dersler veriyor derslerinin birer performans gibi olduğu yazılır. Performansları yaşayan bir heykel olmaktan söz eden bir sanatçı, dersleri  ve konferasnları birer sanat eylemi, geleceğin sosyal düzeninin total sanat yapıtını yaratmayı öğrenen her insan bir sanatçıdır diyen bir isim. Sanatçı için amaç aslında özgürlükçü, demokratik sosyalizmi kurmak. Özgürlükçü demokratik toplum için çalışmak önemli. Herkes biraraya gelerek yeni bir toplumsal düzen yaratmalı ve herkesi kendince Joseph Beuys'a göre bir gücü var, önemli olan o gücü açığa çıkarmak
  • Keçe ve hayvan yağı ikisini sanatın temel mlz olarak kullanıyor. Savaşı geri bırakmak için bir öykü yazıyor. O da keçe ve hayvan yağı içeriyor. 
  • Burada ölü bir tavşana resimler nasıl anlatılır bir performans kendisi izleyiciden uzakta camekan bir mekanda sessiz bir performans yüzünü bal ve altın rengi boya ile kaplıyor, bal sanatçı için yaşamın sembolü yaratıcılığı, sağ ayakkabısında çelik bir taban, sol ayakkabısında keçe, çelik zorluğu keçe ise sıcaklığı temsil ediyor burada kendini bir şaman gibi 3 saat boyunca kolunda tuttuğu ölü bir tavşana çalışmalarını sessizce anlatıyor, ölü bir hayvana sanat anlatmanın uygarlaşmış bir insana dert anlatmaktan daha kolay olduğunu gösterebilmek
  • Joseph Beuys, Kır kurdu, Amerika beni seviyor, ben de Amerikayı, 1974
  • En bilinen Amerikanın Vietnam politikalarını eleştirisi bu çalışma için Almanya dan Amerika ya gidiyor, Amerikan toprakların basmayı reddettiği için hemen ambulansa bindiriliyor keçeye sarılıyor. Ambulans ile serginin gerçekleştiği Newyork'taki mekana geliyor. Kendisini Kır kurdu ile bir yere kapatıyor. 3 gün kadar birlikte vakit geçiriyor, Amerikan yerlilerinin değer verdiği hayvan bir fiziksel dünyadan diğer dünyaya geçebilen bir canlı olarak düşünülüyor, Avrupalı göçmenler Amerikaya geldikten sonra yerlileri nasıl yok ederim, Amerikan kültürü nasıl ırkçı nasıl militan bunu ortaya koymak için çalışma gerçekleştiriyor, bir baston var, başka canlı ile bir yer paylaşmayı Amerikalı insanlarla paylaşmaya tercih ediyor, Kır kurdu vahşi olsada zararlı değil Amerikalılar zararlı, 
  • Joseph Beuys, Lavanta Filtresi, 1961
  • Joseph Beuys, Yağ İskemlesi, 1963
  • Joseph Beuys, Kötü Durum, 1955-85
  • Joseph Beuys, Piano için homojen süzme: En büyük çağdaş besteciler Talidomid çocuklarıdır, 1966
  • Joseph Beuys, Sırt çantası, 1969
  • Joseph Beuys, Yaramı göster, 1976
  • Joseph Beuys, 7000 meşe ağacı, 1982
  • Performans ve yerleştirme sanatçısı
  • Beden Sanatı
  • 1960'ların ikinci yarısından itibaren hapening dışında vücut sanatı ortaya çıkıyor. Bu sonradan Performans sanatları içinde yer alır. Sanatçılar bedenlerini kullanıyorlar. Performans sanatına özgü olan orada bulunma hali beden sanatında yoktur. Bazı durumlarda sanatçı izleyici ile birlikte çalışmasını gerçekleştirir. Bazı durumlarda video, fotoğraf, kartpostal olabilir. Sanatçı kendi bedenini kullanıyor. İzleyiciye ulaşması performans şeklinde olabiliyor.
  • Chris Burden, Atış, 1970
  • Sahip olamayacağı bilgiyi öğrenmek için bir sanatçı arkadaşına tüfekle vurmasını istiyor. Kendi bedeni sınarken kendini bir dolaba kitler hiç çıkmadan 5 gün kalmış 20 lt.'lik su dolu bir şişe varmış yanında
  • Dennis Opphenheim, ikinci derece yanık için okuma, 1970
  • Bir fotoğraf çalışması, kumsal da bedeni üzerinde kitap var, kitabı kaldırdığında diğer bölümlerin yandığı orası beyaz kaldığı, kendini güneşe bırakarak beden sanatı ortaya koymuş oluyor
  • Bruce Naumann, Çeşme olarak oto portre, 1966-67
  • Bas Jan Ader, Sana anlatmak için çok üzgünüm, 1970
  • Eleanor Antin, Yontmak: Geleneksel bir heykel, 1973
  • Vito Acconci, Konuşmalar, 1971
  • Vito Acconci, Gelişim Yeri, 1972
  • Vito Acconci, Markalar, 1970
  • Vito Acconci ve Kathy Dillan, Meraktan kıvranmalar, 1971
  • Hermann Nitsch, 1. Eylem, 1962
  • Rebecca Horn, Kol uzantısı, 1970
  • Rebecca Horn, Parmak Eldiveni, 1972 
  • Robert Morris, Ben kutusu, 1962
  • Piero Manzoni, Sanatçının Nefesi, 1960
  • Gilbert&George, Şarkı Söyleyen Heykeller, 1970
  • Günter Brus, Sanat ve Devrim, 1968
  • Marina Abramoviç, Ritm II, 1974
  • Marina Abramoviç, Hesap edilemezler, 1977
  • Carolee Schneemann, Dahili Tom
  • Ana Mendieta, Beden izleri, 1974
  • Ana Mendieta, Tecavüz Sahnesi, 1972
  • Shigeko Kubota, Vajina resmi, 1965
  • Andran Piper, Mit ile varoluş: Beyaz kadınları izlemek, 1975
  • Adrian Piper, Kataliz serisinden, 1971-72
  • Stelorc, Gerilmiş ten için olay, 1976
  • Stelorc, Üçüncü el, 1976-80