21 Ocak 2019 Pazartesi

Güncel Sanat ve Eleştirel Kuram ( Final Sınavı )


                                              
                                                        ( 6 Kasım 2018 Salı Ders Notu )

Kültürel Bellek


                                                       ( 4 Aralık 2018 Salı Ders Notu )

Tekinsiz Kavramı 

  • Tekinsiz bir duygu durumudur. Bir histir. Hoş bir hissiyat değildir. Tedirginlik verici, korku uyandırıcı bu hissiyat bizi mekana bağlar. Freud'un kısa bir metni tekinsiz, burada bildiğiniz bir coğrafya yoktur karşınızda, coğrafya söz konusu olduğunda kimlik vardır, aidiyet vardır. Tekinsizlik hissinin ortaya çıktığı an öyle bir andır ki, kimliğin aidiyetin sorgulandığı bir ana denk düşer. Savaş ortamı, çatışma ortamı. Uncanny ev gibi olmayan anlamına çıkıyor. Freud'un tanımında kendini evde hissetmeme halinin yarattığı bir şey. Dolayısıyla o bizi coğrafyanın tekinsizliğine götürecek.
  • Freud'un tanımında tanıdık ev gibi olan bir yerin aslında tanınmaz bir hale dönüşme halidir. Bildik olan kişiye yabancılaşmıştır. Kişi bu tanıdık olmadığı ile tekrar karşılaştığında o zaman yüzleşme yaşayamadığı zaman tekinsizlik hissi ortaya çıkar. Bastırılan geri döndüğünde tekinsizlik hissi insanda uyanır. En temel örnek korku filmleri tümüyle tekinsizlik hissiyatı üzerine işler. Çünkü hayalet evler, birşey olmuştur olan bir şekilde açığa çıkmaz bir türlü, çözülememiş problem bu tekinsizlik hissini izleyiciye de geçirme hissi de önemlidir. 
  • Freud makalesini 1919 yılında yazıyor. 1.Dünya Savaşı sırasında Freud Yahudi ve Avusturyalı Naziler başa geldiğinde Freud'un kitaplarını Berlin de yakıyorlar. Avusturya dan kaçmak zorunda kalıyor. Londra'ya yerleşiyor. Dolayısıyla kendisi de ev gibi olanın ev gibi olmayana dönüşümünü yaşamış. Tekinsizliği bilen bir figür. Psikanaliz kuramı, bastırılanın geri dönüşü, onun yarattığı travma.
  • Uncanny İngilizce de esrarengiz gizemli anlamına geliyor. Özellikle Almanca yazan yazar Heimlich kelimesini kullanır. Bu ev gibi anlamına gelir. Olumsuz ek Unheimlich ( ev gibi olmayan ) dır.
  • Freud'a göre bir zamanlar bildik ve tanıdık olan ev gibi olan bir şey yabancı ve bilinmeze dönüşmüştür. Bizde tekinsizlik yaratan şey bizim bastırdığımız duygularımızın, korkularımızın, yaşadığımız olayların, travmaların birden su yüzene çıkmasından kaynaklanan bir deneyimdir. Bu deneyim insan da aidiyet sorunu yaratır. Freud'a göre tekinsiz ikili bir duruma göndermede bulunur. Bir yandan yakın, tanıdık olan bir yandan da tanıdık olmayan, ev içinde ev gibi olmayan ile karşılaşma halinin yarattığı bir rahatsızlık duygusudur. Kişide tekinsizlik duygusu uyandığında evimizde sanki hayaletler varmış gibi hissederiz.
  • Başkalarının bilmemesi ya da öğrenmemesi için saklanmış, gizlenmiş, görünmez kılınmış olandır. Birinin arkasından tekinsiz bir şey yapmak. Tekinsiz buluşmalar, randevular. Bir başkasının rahatsızlığına tekinsiz bir zevkle bakmak. Tekinsiz iç geçirmek, tekinsiz ağlamak. tekinsiz davranmak, saklanması gereken bir şey varmış gibi davranmak, tekinsiz aşk, tekinsiz mekanlar.
  • Dolayısıyla tekinsiz olanın bir yandan bildik ve tanıdık olanın diğer yandan saklanmış ve gizlenmiş olan olduğunu kabul ediyoruz. Ne zaman kişi hatırlar, o zaman hafıza devreye giriyor. Ya da gerçekle yüzleşir o zaman tekinsizlik halinden de kurtulma söz konusu olabilecek. Tekinsizlik deneyimi yaşadığımızda ev özlemi çekiyor değilizdir
  • Zaima Bhimji ingiltere de yaşayan bir sanatçı, Uganda dan ayrıldıktan 26 yıl sonra oraya gidiyor. Bir yolculuğun hikayesi olarak bir sanat filmi ortaya çıkıyor. Geri dönüş hikayesi, Uganda'nın diktatörlük rejimi ile birlikte ülkenin her köşesi adeta bir terör alanı haline geldikten sonra asyalılar ülkeden kovuluyor. Kendiside o asyalılardan birisi ailesi ile birlikte. Çocukluğunu geçtiği Uganda da terkedilmiş havaalanın, evlerine, mezarlarına, hapishanelerine, askeri kışlalarında ağır ağır fotografik görüntü olarak geçen görüntülerden meydana gelmiş bir film aslında. Bu görüntüler hep şimdi de ses ise bizi geçmişe götürüyor. Uganda diktatörünün geldiği döneme geri götürüyor. 1972 yılında göreve başladıktan bir yıl sonra General İdi Amin binlerce asyalıyı Uganda dan çıkarma kararı aldığında söz konusu karar başkent Kampala da basın toplantısı ile duyurulmuştur. Film boyunca birkaç kere başka sesler arasında duyulan bir radyo yayınından alınmış konuşma bu konferanstandır. Şöyle diyor; Böylece 1972 yılından geçerli olmak üzere aşağıda sıralanan kategorilere uyan kişilerin oturma izin ve belgelerini iptal eden buyruğu imzalamış bulunuyorum. Karar sonrasında Uganda nın 19. yy.dan bu yana koloni olmasından bu yana buraya gelmeye teşvik edilen ya da zorla getirilen bu topraklarda yaşamış insanlar sonra yurtlarından ediliyor. İdi Amin rejiminde komando kışlasında olduğu gibi asyalı ya da afrikalı birçok insan işkencelerden geçirilip öldürülüyor. 1971 yılında öldürülen insan sayısı en az 50 bin kişi bu rakam 300 bin ve üzerine de çıkıyor. Bhimji'nin imgeleri bir şey olmuş olanı görüntülerde algılayamıyoruz tekinsiz mekanlar ile karşı karşıyayız hiç bir insan da karşımıza çıkmaz bir tek bir yerinde gölge çıkar. Kalaşnikof'u ile geçen bir gölgedir. Onun dışında insansız bir Uganda bize gösterir. Tabi ki Uganda nın geçmişinin ne şekilde şiddet içerdiğin bize hissettirir bir takım izler vardır. Olayın izlerini görürüz fakat olayın kendisini göremeyiz. Ses bir ölçüde sonradan üretilen bir sestir çeşitli sesler arasında insan sesi İdi Amin'in sesidir. Onun dışında doğa sesi bir gündoğumu ile açılır ardından mezarlıklar çukur açılma sesi eşlik ediyor cızırtılar bazı yerlerde bebek sesi kadın çığlığı bu tür seslerle aslında yıkanıyor görüntüler. Dolayısıyla tekinsizliği hem katlamış oluyor. Aynı zamanda da Uganda nın geçmişini gündeme getirmeye çalıştığını söyleyebiliriz geçmişi bugüne taşıyamıyoruz boşluklar gedikler oluyor. Ama yine de geçmiş anlayabilmek anlatabilmek önemli. Sanatçı da bunu yapmaya çalışıyor. Görüntü boş bir havaalanında bitiyor. Boş havaalanı fakat görünürde boş sesi dinlemeye başladığınızda o havaalanının dolu olduğunu anlamaya başlıyoruz. Demek ki insanlar göçüyor İdi Amin'in buyruğu üzerine ülkeyi terk ediyorlar. Sanatçıya bir mesafe var. Görüntülere bir mesafe ile bakıyoruz. Bhimji ülkeyi terk etmiş geri dönüyor yabancılaşmış olarak ülkeye dönüyor. Doğduğu topraklara. O tekinsizliğin tekinsizlik olmadığını anlatmaya çalışıyor.
  • Türkiye den örnek, Gülsün Karamustafa, Kuryeler, 1991- Türk aidiyetlerin ortadan kalktığı bir an yavaş yavaş osmanlı imparatorluğunun toprakları kaybettiği döneme denk düşüyor. Sanatçının büyükannesinin anlattığı göç hikayesine dayanıyor. Neredeyse süt gibi saydam yelekler duvarda asılı ve içlerinde küçük küçük objeler yazılar var. Sınırı geçerken bizim için önemli olanları çocuk yeleklerinin içine dikerek gizliyorduk. Büyük annesinin bu hikayesinden alıyor. Gerçek bir hikaye savaşın olduğu topraklar aidiyetsiz yerler ve aidiyetsiz bedenler var orada bir yerden bir yere doğru yaşamak için kaçmak zorunda olan insanlar yanlarına çok fazla alamıyorlar alabildiklerinide çocuk yeleklerinin içine gizlemişler. Askerler çocukları tehlikeli kişiler olarak görmemişler. Dolayısıyla saklanabilmiş yelekler içinde kişilerin özel küçük nesneleri. Sanatçı bir şekilde hayalet gibi tekinsiz beden tüm kodlarından ayrılmış bir beden olma halini bu çocuk yelekleri üzerinden anlatmış oluyor. Dolayısıyla kurye olma hali çocuklar naif olarak görülür herhangi bir sorun çıkarmayacak varlıklar olarak görülürler. Onlarla birlikte insanlar kendi geleceklerini de taşımışlar. Duygusal ve fiziksel anlamda gittiği yerde kendini yabancı hissetmeme bir yandan geçmişe bağlı kalabilme bir yandan yaşamını  yeni bir yerde yeni bir coğrafya da sürdürebilme onun yarattığı gerilim onunla baş etme halini iyi anlatan bir çalışma yine bellek ile ilgili.

                                                      ( 11 Aralık 2018 Salı Ders Notu )
  • Fransız postmodern felsefeci Gillies Deleuze sinema kuramı iki kitabı vardır. Sinema 1, Sinema 2 olarak geçer. Sinema 1'in alt başlığı hareket görüntü olarak geçer. Diğeride Sinema 2 Zaman olarak geçer. Tüm sinema tarihi aslında bu kavramla okumaya girişir. Hareket görüntü geleneksel sinemanın harekete odaklandığını söyler. Fakat 1960 lardan sonra Fransız yeni dalgası yeni gerçekçi akımı sinemada onların filminde zaman görüntü karşımıza çıkar hareketden bağımsızlaşma. Chris Marker'in bu filmi tanımadığımız kendini görmediğimiz bir kameraman kameramanın çektiği görüntüler eşliğinde bize bir kadın onu anlatıyor. Kameramanı görmüyoruz dünyayı gezmiş bir kameraman özellikle afrika ve asya  dünyayı gezen kameramanın görüntüler eşliğindeki bir mektubu kadın sesi o görüntüler geçerken kameramanın söylediklerini ya da yazdıklarını aslında bize sesli olarak söylemiş oluyor. Film bellek üzerine kameraman şu soruyu soruyor görüntüleri dondurarak anı yakalayabilirmiyiz film çekerek geçmişi koruyup saklayabilirmiyiz gerçekliği ya da olanı temsil edilemez halde yorumlamak Chris Marker'ın filminde yaptığı şey. Görüntülerde anlatım metninden kaçıyor. Aynı zamanda bize birşeyler ifade ediyor.
  • Filmin kendisini bir çeşit felsefe yapmak olduğunu söylüyor. Aslında sanatın kendisinin düşünce ile ilişkili olması bu görüntüler karşısında. Aslında bellek belleği saklayabilirmiyiz saklayamazmıyız. Bellek üretilen bir bellek midir. Yoksa resmi bir bellekmidir. Kurgu mudur yoksa gerçekmidir. Bu soruları film boyunca sorduruyor Chris Marker. Gillies Deleuze Sinema ile film arasından bağlantının düşünce olduğunu söyler düşünce üretimi ile ilgilidir. Zaman nasıl kayıt altına alınır. Zaman nasıl saklanır. Zaman hakkında nasıl konuşabiliriz. Hem yazınsal anlamda hem de görsel anlamda Deleuze kitabı okuması zordur. Bilgi yoğun kitaplardır. Filmi anlatmaz. İlgilendiği iki kavram 1. Hareket görüntü 2. Zaman görüntü 
  • Henri Bergson a göre zaman geçmekte olan bir zamandır bir akış halindedir. Hiçbir zaman statik değişmez değildir. İnsan bilinci de belleğin oluşturduğu bir ögedir. Belleğin kökeni Bergson'a göre geçmişin şimdiki süreden uzamasıdır. Zaman geçmektedir düşündüğünde şimdi dediğinde geleceğe akıyor. Şimdi de kalamıyor. Geçmiş devam eden olduğu için aynı zamanda gelecek zaman. Değişen dönüşen durumlara süre diyor akış anlamına geliyor. Kesintisiz ilerleme. Geçmişin gittikçe büyüyen geleceğe doğru açılımı anlamına geliyor. Dolayısıyla modernizmin bir başlangıç ve varış zaman kavramı Bergson'un zaman kuramında karşımıza çıkmaz. Gerçeklik de hep hareket halinde deneyim içinde Bergson'a göre. Şimdideyken geleceğede uzanıyor. Bellek de durağan değil. Buradan yola çıkarak geleneksel sinemanın aslında hareketleri art arda dizmekten meydan geldiği aslında düz çizgisel hikaye kurgusunun temel alındığını söyler. Zaman hareketin emrine girmiştir. Hareket ön plandadır. Harekete göre bir zaman kurgusu vardır geleneksel sinemada. Şu anlama gelir Hareket görüntü sebeb sonuç etki tepki ilişkisine dayanır. Oysa 1960 ve sonrasının sineması düz çizgisel değildir. Hareket görüntü parçalar bir bütünün oluşmasına bir öykünün kurulmasına neden olur. Zaman ve görüntüde özel çekimler vardır. Nerdeyse bir görüntü ile diğer görüntü arasındaki ilişki nedensiz ilişkidir. Zaman görüntüde süreklilik ortadan kalkmıştır. Bir şekilde öykü sona erişemez. Mutluluğu temsil edememe halini siyah görüntü ile vermiş. Bir şeyi doğrudan anlamlandırmak yok. Sezdirmek var. Hareket görüntü fiziksel mekanın keşfi ile ilgilidir. Mekan çok temeldir. Oysa zaman görüntü bellekle rüya ile sezgi ile hayali olan düşünce ile ilgilidir. Belirli bir anlatı ya da hikaye kurmak için devreye sokulan güçlü bir görüntü değildir.  Deleuze zamanın akışı içerisinde imgesel  Deleuze göre Sinema bir temsil değildir bir temsiliyet aracı değildir.bir olaydır aslında bir vakadır. Sinema hareket görüntülerden meydana gelmiştir zaman görüntünün emr
  • Marker, Bergson’un tanımladığı tarzda felsefe yapıyor , “düşüncenin alışılmış yönünü tersine” çeviriyor. Geçmişi analiz ediyor, fotografik imgeleri analiz aracı olarak kullanıyor. Zamanın sınırını sorguluyor, zamanın deterministik karakteriyle hesaplaşmaya girişiyor. Zamanın değişik boyutları arasında kronolojik gelişme ve ilerlemeyi dikkate almaksızın bağ kuruyor. Belleğin gücünü sınamak için zamanın yönüyle dilediğince oynuyor.


                                                         ( 18  Aralık 2018 Salı Ders Notu )

Kültürel Çeviri

  • Öteki kavramından bizi çıkarmasıdır. Kültürel çeviride fark kavramı devreye giriyor. İkili farklılıklardan söz edemeyeceğiz
  • Özellikle 1960 larla birlikte avrupanın başka kültürlere bakması ve sorgulaması sömürülerini kaybetmesi dolayısıyla kendi avrupalılığını sorgulaması yeni alanlar sömürge sonrası eleştiriler
  • Avrupa merkezci bakışın eleştirilmesi göç kölelik temsil oryantalizm temsiliyet meselesi toplumsal cinsiyet ırksal farklılıkil
  • Coğrafya sınır koyuyordu bedenin ve dilin ötesi
  • Öte derken transit bir mekandan bahseder. Ötede kimlik ile geçmiş ile geleceğin içirinin dışın bütün o karşılıkların bertaraf edileceği bir alan zamanın mekanın öte yeni bir ufuk değil bir köken arayışı yok sabit bir kültür yok. Öte belki ara mekanı açıyor bize hem gerideyiz hem transit bir mekan
  • Sınır çizmek mümkün değil benim kimliğim hem kavramsal hem somut mekan
  • Öteki yerine fark kavramı devreye giriyor. Kimlik olarak farklı düşünmek değişmeyen statik bir kimlik önermesiyle gelmiyor. Birlikte yaşamanın kültürel müzakere ortamı olduğu özneler arası bir ilişki
  • Avrupa kentleri baktığımızda diasporik bir mekan açtığı doğduğu topraklarda yaşamayanları ifade ediyor. Diasporik kimlik almanya daki türkler. Avrupa olma halini sıkıntıya sokuyor. Avrupa kenti bir afrika kenti oluyor. Sömürge tarihini görürüsünüz.
  • Enes      Balık hikayesi 1988 1994 arasında farklı kentlerin limanlarında çekimler yapıyor. Liman öteyi anlatmak için uygun mekan. Transit mekan geçişli akışkan bir mekan. Liman kentleri farklı kültürleri barındırır.
  • Evin Aladağ'ın fotografik çalışmaları türk kürt ve alman kimliklerini bir arada tanımlıyor. Gerçek yaşanmış deneyimlere karşı. Kent manzarasında avrupanın homojen mekanında kışkırtıcı bir şekilde ortaya çıkıyorlar. Bir çeşt kent göçebeleri. Alternatif bir hız ivme getiriyorlar Hiphop dışarıda bırakılanın öteki olanın ürettiği bir kültür. Hiphop dansçıları kendilerini dile getiriyor. Gerçekte bedenin çeşitli tempolardan meydana gelen bir ayakları buradaysa kültürel bir alışveriş bağlamında 
  • Kimliklerin sonsuz çeviriler old söyler. S.Hall çeviri bağlamında kimliklerden konuşmak benlik ile öteki arasında. Çeviri farklılığın sonsuz. Artık fark kavramı geçişgenlik kompozit diller karma tarihler Çok kültürlülük de bir düzenleme ihtiyacı vardır. Avrupanın politikası bu yüzden ifade edilir. Farklılıklarla onları düzene sokma gayretinden ziyade birlikte yaşamaya hazırmıyız. Walter Benjamin bir dili diğer dile çevirmek anlamına karşı çıkar. Bunun mümkün olamayacağını söyler Dil üzerinde çeviri durur. Kültüründe bir dil olarak değerlendir. Özellikle çevrilerbilirlik kavramı üzerinde duruyor. Bir sözcüğün diğer dile çevirmek den farklı bir anlama geliyor bunun fazlasının arayışına giriyor. Orjinal metin günümüze taşınır. Çeviri hep güncellenir bu orjinal metnin hem güncellemesi hem gelişmesi anlamına gelir. Benjamine göre diller birbirne yabancı değildir bir akrabalık ilişkisi vardır. Akrabalık çeviri yoluyla ortaya çıkabilir. Buradan da çevrilemezliğe gelir. Çevrilemezlik doğrudan bir katkı olabilir. Benj çevirilerimiz en iyileri çeviri ana dili geliştirmek için kültürel çeviri kavramı önemli Çünkü çeviri yoluyla melez birşeye ulaşıyorsunuz. 
  • Esra Ersen, Eğer isveçce konuşabilseydin, filmin en başında başvuruları kabul edilmiş diğeri ise başvuruları henüz kabul edilmemiş. Bu kurslardaki göçmenlerden eğer isveçce konuşabilselerdi ne söyleyceklerini yazmalarını istiyorlar. Kamera önünde kendi metinlerini okumaya çalışıyorlar. Tekliyorlar. Öğretmen tıkandıklarında düzeltiyor. O da didaktik bir öğretici olarak kendini gösteriyor. Arka planda melekler stocholm manzarası figür ile arka plan hiç uyuşmuyor. Dolayısıyla dil bir bariyer olarak karşımıza çıkıyor. Kültürel çeviride bu bağlamda tartışmaya açmak. Osmanlı 1872 de ilk osmanlı türkçesi ile roman tarihte iki farklı roman daha var. Rum harfleri ile osmanlıca yazılmış. Bir taneside ermeni harfleri ile osmanlıca yazılmış. Osmanlıca ve ermenice bilmezseniz. Resmi tarih bizi Şemsettin Sami ile sınırlandırmış. Bir tanesi temaşa i dünya cefakarı cefakeş. Okumak ve yazmak üzerine enstalasyonu.
  • Amerika ve meksika arasında meksikalı bir sanatçı amerikan ırkçılığını sorgulayan performanslar gerçekleştirmiş. Bu bedenin içinde bir zamanlar meksikalı yaşardı. Bir asimilasyondan bahsediyor. Dil kurslarının yapmak istediği de o egemen kültürün yapmak istediğide o. Sağır bir sokak dilencisi olarak asimile edilmiş kimliğine vurgu yapan bir çalışma. Amerikaya gelmek onun için nelere malolmuş. Bu beden amerikan kültürünün kendi içindeki melezliği görmezden gelmesi yadsıması ile ilgili çalışma. Kültürel etkileşimler bir anlamda yok sayılıyor. Hangi coğrafyaya giderseniz gidin hikayenin kahramanları değişiyor. Ama hikaye birbirinin benzeri oluyor. 
  • Bu kimlik politikaları dışında kültürü düşünebilmek için önemli bir kavram Kültürel Çeviri


                                                         ( 25  Aralık 2018 Salı Ders Notu )


Feminist Sanat

  • Feminist sanata giriş gibi Griselda Pollock metni üzerinden bakışın farklı lehçeleri var. Onlardan biri de sinemada bakış.1980 ler Cindy Sherman'ın kendi kendine çektiği fotoğralar. mizansen Sinema önemli Laura Mulvey'in makalesi psikanaliz kuramından yola çıkıyor.
  • Görsellik anlatı sineması bakış üzerine temel bir metindir. Psikanaliz kuramı nasıl görsel alana uyguluyor. 
  • Çıkışında iki önemli Gerilla Girls kadınların sanat tarihindeki ve müzelerdeki temsilinin çok yetersiz olması kadının bir anlamda sadece bir nü olarak müzeye ve temsile yerleştirilmesi. Eğer çıplaksanız müzeye girebiliyorsunuz diyor Gerilla Girls
  • İkincisi ise kadın sanatçılarının kendi yaratıcılığının gözardı edilmesi tarihin sayfalarında bir anlamda silinmişler. 1970 lerde feminist sanatın ortaya çıktığı dönemde yeniliklerin ortaya çıktığı dönem. Kadın sanatçılar video enstalasyon beden gibi malzemeleri ilk kullanan sanatında itici gücü kadınlar olması önemlidir
  • 1960 yılların sonundan itibaren kadınlar ile birlikte tüm ezilenler sınıfsal çatışma halindeki insanların kendi haklarını sokakta duyurduğu dönemde çıkıyor. İşlerde sadece kadınların yer aldığı sergiler yapılıyor. 1972 yılında 109 çağdaş sanatçı- Kadın sanatçılar1550-1950 gibi. Amerikan sanat müzesindeki sergilenen eserlerin %22 si kadın sanatçılar o tarihten önce de % 5-10 bunun üzerinede eleştirmenler duruyorlar. Kadın sanatçıların üretkenliğinin göz ardı edilmesi 3. olarak da 1960 lar ve sonrasında yaratıcı anlayışlarının çağdaş sanat için çok belirleyici olması. Malzemenin çeşitlenmesi kadın sanatçılarında yaratıcı bir şekilde bunları kullanması.
  • Gerilla Girls amerikalı bir grup performanslar gerçekleştirirler goril maskesi takarlar afişler büyük boyutludur. Metropolitan müzesinde bir çıplak kadın yüzünde bir goril maskesi. Soru metropolitan müzesine girmesi için kadınların illa çıplak mı olması gerekir. Altta bir istatistik müzenin modern bölümündeki sanatçıların %5'inden azı kadın ama eğer koleksiyona bakacak olursanız %85 kadarı nü kadın. %85 oranında çıplak bir kadın olarak temsil alıyorsunuz. Müthiş bir eşitsizlik. Dolayısıyla müze tarihine nasıl sirayet ettiğine dair
  • Chicago'nun bir akşam yemeği enstalasyon çalışması Sanat da yer etmiş 39 kadın için hazırlanmış eşkenar üçgen masa sıra sıra tabaklar her tabağın bir örtüsü var. O tabak kimi temsil ediyorsa o yer alıyor. Tabak içindeki yemek forma baktığınız vajinanın varyasyonlarını görüyoruz. Kadının yaratıcılığını sanatsal anlamda kutsamıyor sadece örtüde de kadının emeğini onu da koymuş oluyor. Kadın hem kültürel anlamda yaratıcı aynı zamanda zanaatkar sınırı kaldırıyor. Tarih de ana erkillikten ata erkile geçilmiştir. Tarihsel süreçte nasıl kadının adı yok edildi. Tabakta temsil edilmeyen kadınların ismi içeride karşımıza çıkıyor. Eleştiri kadını tek tipleştirme var. 
  • Doğum sonrası belgesi Annelik deneyimini kayıt aldığı bir çalışmadır. Annenin çocuktan kopamama halinin de problem olduğu çocuk ve annenin kurulan ve zamanla gelişen ilişkilerine yoğunlaşıyor. Hem annenin hem de çocuğun birbiri için geçici obje olma halini alıyor. Psikanaliz kuramına dayanıyor. Anne fetişizmi deniyor. Bu tür lekeli kumaşlar yemek yerken artıkları bunlarıda analiz edecek şekilde duvarlara asıyor. Arzunun sembolüdür. Temsilin fetiş doğasına dikkat çekmek için
  • Cindy Sherman kadınlık halleri kendini çektiği çeşitli fotoğraf dizileri vardır. İlk siyah beyaz sonra renkli. Kadınlık hallerini sinemada reklamlarda kitle iletişim araçlarında kadın temsillerinin gerçeklik olmadığını kurgu olduğunu kadının inşa olduğu kadın nasıl bakışın nesnesi haline geliyor sinemada reklamlarda. Kadın bakışa sahip değil aslında bakışın nesnesi dolayısıyla  bakışın mekanizmasını bize çözdürüyor. Her birinde faklı kıyafetlerle makyajlarla peruklarla karşımıza çıktığı için kendine farklı rol veriyor. Bunların hiçbirinde Cindy Sherman'ın kendi yoktur. Bir kadın vardır. Her birinde başka bir kadın vardır. Fotoğraf yüzeydir
  • Bizide izleyici olarak bakan konuma getiririr. Kadınlar tekin değildir. Kamusal mekanda bir kadın doğrudan gözümüzün içine bakar. Bu çalışmaların her biri duyguların kişiselleşmesi olarak adlandırır.
  • Freud u ingilizceye çevirmiş teorisyen sahte tavır anlamına gelen maske takmak kadınlığın tam anlamıyla her birinde farklı bir kadın formuna girerek kadının inşa edildiği aslında kimliği üzerimize giyiniyoruz Onun gerisinde bir kadınlık olmadığını söyler. Öğrenlmiş dayatılmış örtü hali kıyafetin gerisinde özne olarak kadının kurulduğunu vurgulamış oluyor. mış gibi yapmak özdeşleme isteği ile kimlği oturu
  • Sherman da kadınlığın ne kadar muğlak olduğunu gösteriyor. Gerçek kimliğin ne olduğu sorusu akla geliyor.
  • Laura Mulvey sinemada kadının nasıl bir arzu nesnesi olarak kurulduğunu kadının cezbedici yanını eleştirir. Psikanaliz kuramından belirli terminolojileri alır sinemada eleştirir 
  • Babanın yasası devlet ev içinde baba gücü elinde bulunduran bir sembol değeri olan bir şahsiyet kadın yokluk ile ilişkilendiriliyor. Eksi ile başlayan kadın artı ile başlayan erkek oluyor. Bu asimetrik durum toplumsal yapıyıda belirliyor. Sinemada bakma eyleminin verdiğ zevk üzerinden toplumsal olarak bir korku kadın gibi olmak kadınlık bir nesne haline getirilerek bu korku savrulmaya çalışılıyor. bir kadın suçlanır diğeri kadına erotik bir nesne olarak bakılır. İkisinde de kadını edilgen kılmaya çalışarak o korku le başedebilmek sinemada ise zevk unsuru üzerinde durur. Büyülenme bakma sinemada şöyle işler birincisi röntgenleme bizim old alan karanlık ışıklı alana bakıyoru biz bakanız baktığımız ekran. Mulvey e göre çocuğun içsel sahne merakına kadar geri gidiyor. Başkalarının bedenlerini görmek ister çocuk
  • İçsel merak tahrik nesnesine dönüşmüştür. İzleyicinin baktığı kadın oyuncudur. İkincisi ise ayna evresi altı onsekiz aylık kadar bebekler aynada kendini görmeye başlar çocuğun egosunun geliştiği dönemdir. Çocuk adeta kendi imgesi ile büyülenmiştir. Çocuk kendisini kusursuz olarak görür. Narsisizm sinema ekranında da karşımıza çıkar ayna ile perde arasında ilişki kurar. Özdeşleştiğimiz ise bizde olmak istediğimiz kişi ile özedeşleştiririz o da erkek karakterdir mükemmel güçlü karar alan erkektir kadınsa bunlardan yoksundur klasik sinemada. Mulvey sinemanın görsel dilini erotizm üzerinde kadın bakılır teşhir edilir erkek film boyunca haz nesnesine dönüşmez. İzleyici kadın röntgenci pozisyonunda bakar.
  • Cindy Sherman ataerkil düzen erkekler davrandıkları gibi kadınlar göründüğü gibi erkekler kadınları seyreder kadınlar seyredildiklerini seyreder. Cindy de mesafemiz var çünkü tekinsiz kadınlar hikayenin hangi parçası bu kadın kim sorularını sordurur.
  • Ardından bunu yeterli bulmuyor sanatçı protezler eklemeye başlar. Caravaggio nun tablosunu nasıl yorumladığı yeniden sahneliyor sanat tarihin estetik kriterlerini sorguluyor. Sonra zillet ile tanımlayabileceğimiz artık kendi görüntüsünü kullanmaz. Kan irin ter kir kadavra çöp nesne olmayan şeyler. Aslında onlarla biz oluruz ama yok saymaya çalışırız. Bedenimin benim hale gelmesi için dışarı attığım balgam ter sayesinde bedenim saf olur. 
  • Mesela gettolar örneğin tarlabaşı her ne kadar kente ait olsa da aslında var yok sayılan şeyler zillet sebebi dehşet duygusundan uzakta kalabilmek için yokmuş gibi davranıyoruz. Cindy Sherman toplumsal dünyamızdaki kirlenmişliği ortaya koyabilmek için zilleti kullanır. Güneş gözlüğü içinde imge dili dışarda bir ceset görüyoruz. Ya da Chucky fotoğraf
  • Tüketen de batı arınmaya çalışanda batı bir ikiyüzlülük var. Mesela yoga, pilates gibi. Ciny dada ve sürrealizmden etkilenmiştir. Claude Cahun hem yahudi hem lezbiyen fransız sanatçı

                                                         ( 7  Ocak 2019 Salı Ders Notu )

Kamusal Sanat 


  • Ayşe Erkmen, Taşınan Gemiler, 2001 - Çok büyük boyutlu bir proje biletler basılıyor, flamalar var, insanlar yolculuk yapıyorlar. Onların sahip olmadığı bir kent perspektifi sanatçı frankfurt halkına sağlamış oluyor. Kent sakinlerine başka bir perspektiften kenti görme imkanı vermiş oluyor. Şu önemli, Mürettebat ile birlikte taşınan gemiler de bir ödünç alma fikri var. Taşırken dönüştürme değil de bir ödünç alma kendi bağlamından da kurtarma var. Yolcu vapurlarının kendi işlevleri ile kendi mürettabatı ile esas bağlarını gösteren tam anlamsallıklar ile yalnızca yer değiştiriyorlar ve seyirlerine devam ediyorlar. Bir süre için sonradan proje bitiyor. Geçicilik, anonimcilik, katılımcılık önemli. Katılım kamusal sanat projesinin en temel özelliklerinden biri olabiliyor. Sergileme yok bir kullanım var. Bir işlev üstleniyor. Kamuya ait. Var olmayan bir kamusallığı görüyoruz vapurla kenti seyehat
  • Ayşe Erkmen,                                              Ses entelasyonu, bu sadece ses'ten oluşan bir çalışma - Berlin metrosuna ne zaman bir tren girse bir hareket alıcısı üzerinden bir holywood filmini çağrıştıran bir melodi duygusal melodiler çalıyormuş gibi. Perona giren durduğunda ise ses bandı kesiliyor. Proje bundan ibaret. Adeta sesle birlikte trenin gelmesi ile birlikte başlayan müzik ardından kesiliyor. Ne gürültüdür ne müziktir belki bunun üzerine düşünmeyi sağlıyor.
  • Vahit Tuna, Eve Gelirken Ekmek almayı unutma, 2000
  • Canan Şenol, Nihayet içimdesin, 2000 - Kadıköy Caferağa mahallesinde Tabela Sergileri kapsamında gerçekleştirdiği Nihayet içimdesin isimli çalışması. İlk bebeğine hamile kendi kişisel hikayeside var. Cinsel çağrışım da var. Apartman sakinlerinin hoşuna gitmiyor. Bu proje belediyeye şikayet ediliyor. Üst kat komşu ''ben balkonda rahat oturamıyorum. Bu proje sonlandırılsın'' diyor.
  • Banu Cennetoğlu, Liste, 2007 - Avrupa sınırlarında ölen mültecilerin 2007 yılında 800 bin üzerindeki mültecinin listesini içeren reklam panolarını kentin çeşitli yerlerine yerleştirmiştir. Hollanda'nın Amsterdam kentine ve bu liste devam ediyor. En son İngiltere'de bunu gerçekleştirdi. Aslında adı sanı bilinmeyen sadece rakam olarak bilinen zaman içerisinde bakıldığında mültecilerin sınırı geçmeye çalışırken ölmeleri üzerine aslında seri bir ölüm var. Anonim kalmadıklarını her biri insan bir kimliği var. Bunu göstermesi açısından önemli bir projedir. Avrupa da gerçekleşmiş olması önemli.
  • Canan Tolon. Kendi Düşen Ağlamaz, 2002 -  Nişantaşı bile olsa farketmiyor. Kentte yürüyememe probleminiz var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder