21 Kasım 2015 Cumartesi

Erken İslam Sanatı




  610 yılında Hz. Muhammed'e peygamberlik geliyor. Hz. Muhammed ve sonrasındaki 4 halife döneminde islamiyet iyice yayılıyor.
  Emeviler; 661-750 yılları arasında var olmuş islam devletidir. Bu dönemde islamiyetde  bir çok anlamda değişiklik yaşanıyor.
  Abbasiler; 750-1258 yılları arasında Emevileri yıktıktan sonra kurulmuş bir islam devletidir. Moğol istilasıyla sona erince Halifelik makamı Mısır'a, Memlüklere gidiyor.
  Beni Ahmer : İspanya'daki son islam devletidir. ( 1232-1492 ) 1609 yılına kadar, devlet olarak yer almasada islamiyet bir müddet daha varlığını sürdürüyor.
  İslam dünyasında bir dönem 3 ayrı Halifelik bulunuyordu. Emevileri yenen Abbasiler Halifeliği devraldıklarını söylüyor. Fakat İspanya'ya giden Endülüs Emevileri halifeliğin kendilerinde devam ettiğini söylüyor.
  Diğer taraftan Şii olan Fatimiler Halifeliğin kendilerinde olduğunu bildiriyorlar.
İslam Sanatı :
  Dünyanın her yerinde ve her döneminde İslam devletleri veya toplumlarınca ortaya konan sanat ürünleri ve bu üretimi yönlendirdiği varsayılan davranış biçimi, ilke ve tutumlardır. Bu tanım 19.yy avrupasında ortaya çıkmıştır.
  Son dönemlerde yapılan araştırmalar bu tanımın eksik olduğunu ortaya çıkarmıştır.
  Bu tanım ortaya atıldığında Avrupa'da oryantalist bir bakış açısı vardı. Yani uygarlığı temsil eden Avrupa ve diğerleri şeklinde bir görüş bulunmaktaydı.
  Fakat günümüz koşullarında bu tanımı kabul etmek yerine İslam dünyasında, İslam ülkelerinde sanatı incelemek daha yerinde olur.
Dikkate alınacak unsurlar :
1. İslam Dini
2. Coğrafya ve İklim
3. İslam coğrafyasında bölgesel farklılıklar ( Tarihsel ve Kültürel geçmiş )
4. İslam ülkelerindeki toplumsal yapı ve yönetim anlayışı
Kabe : Saf bir geometrik formdur. Son derece sade bir yapı. Hz. İbrahim döneminde yapıldığı düşünülüyor. Yalınlığı, sadeliği temsil ediyor ve aynı zamanda dinin en büyük tapınağı
1. İslam Dini : Bir Emevi Sarayı'nın içinde, duvar resimleri olarak çıplak, dans eden kadın figürleri bulunuyor. İslam dini, sanatı o kadar da etkilemediğini görüyoruz.
2. Coğrafya ve İklim : Farklı coğrafyalarda karşımıza çıkıyor İslamiyet. Ama yine de sanat eserlerinde ortak noktalar da yer alıyor.
  Ama genellikle sıcak iklim bölgelerinde yaygın İslamiyet, bu da eserlerin oluşumunda sıcaklığın etkisi de oldukça fazla.
3. İslam coğrafyasında bölgesel farklılıklar : Dünya üzerinde belirli uygarlık merkezleri yer alır. Bu bölgelerde ortaya çıkan yeni oluşum ister istemez o bölgedeki kültürel mirasın etkileri görülecektir.
Örnek : Suriye'de bir Emevi Sarayında bir Gül kabartmasında Asur etkisidir. Gülün içinde yer alan yapraklar Antik Yunan - Roma etkisi görülmektedir.
Örnek : Erzurum'da İlhanlılar döneminden Yakutiye Medresesi, Medrese'nin duvarlarındaki kabartmalarda hayat ağacı, arslan ve kartal figürleri görülür. O zaman hani tasvir yasağı vardı İslam'da ? Aslında Kur'an'da yazmıyor ve bölgesel olarak tıpkı bu örnek gibi kabartmalar karşımıza çıkıyor.
  Mimarinin suyla olan ilişkisi önemli olmuştur.
  Bazilikal mimari daha çok dikey yüksekliğe yönelikse de Camii yapılarına bakıldığında yatay genişleme görülür. En öndeki önemli kişiye olabildiğince çok fazla insan yakın olabilsin.
  Minare : Hz. Muhammed zamanında da ihtiyaç duyulan bir yapıdır. Ses herkese gidebilmesi için yüksek bir yapı ihtiyacını karşılıyor.
  Çan kulesi formunda minareler bulunduğu gibi değişik coğrafyalarda değişik formlarda minareler oluşuyor.
4. İslam ülkelerindeki toplumsal yapı ve yönetim anlayışı :
  Hep bir totaliter rejim olmuştur. Bu neden padişah, sultan vs. kimse onun zevkinin veya konumunun etkisi olmuştur sanata. İslam sanatı bir hanedanlık sanatı denmesi yanlış olmayacaktır.
  Sanatçının patronu da dönemin yönetiminde yer alan kişiler olduğundan sanatçı o doğrultuda hareket ediyor.
Örnek : Yönetimde yer alan tasvirin yasak olduğunu düşünüyorsa eserlerde tasvir karşımıza çıkmaz.
  Yani dönemin siyasi erkinin de etkisi çok büyük.
Şam - Emeviye Camii :
  Emevi dönemi eseri Şam Emeviye Camii erken islam döneminin en önemli eseridir.
  Emeviler İslam tarihinin en güçlü devletlerinde biri. 7.yy ikinci yarısından itibaren  İslam ülkelerinin yönetimini devralımıştır. Emevi döneminde islam toprakları neredeyse bugünkü sınırlara kadar ulaşmıştır. 661-750 yıllarında  varlığını sürdürdü. 750 yılından sonra Emevi hanedanı I. Abdurrahman iel Endülüs II. Emevi saltanatı başlıyor. Bu Emevilere, Endülüs Emevileri deniliyor.
  Emevi hanedanın başında olan kişi Muaviye Ebu Sufyanın oğlu, Ebu Sufyan ilk dönemde adeta Mekkenin yöneticisi konumunda hem varlıklı hemde politik gücü var. O dönemin siyasi gelişmeleri iyi tahlil ettiği ve İslamın yayılışının başında Mekkeyi Hz. Muhammed teslim etti ve müslüman olmuştur. Politik gücünü kullanmıştır. Muaviye 641 yılında Şam valisi olarak atanır. Hz. Ömer zamanınd bütün Suriye, iran egemenliğinde kurtuluyor. Ülke toprakları olabildiğince genişledi. Bu süreç içinde ikinci önemli olay 669-670 İstanbul kuşatılıyor. Kuşatma başarısız. Ancak İslam tarihinde önemli bir yeri vardır. Eyüp Sultan; Eyüp Bizans döneminde yerleşimin olmadığı bölge, fetihten sonra Mihrendarlık ( Ev Sahibi ) yaptı. Orada Şehit olduğuna inanılıyor. Mezar Akşemseddin tarafından tespit ediliyor ve oraya hızlıca bir türbe inşa ediliyor. Ardından türbe, medrese, imaret, hamam ile külliyeye dönüşüyor. Sonrasında Osmanlı devlet adamlarının buraya ilgisi artarak devam ediyor ve kutsal olarak algılanmıştır. Günümüzde Cuma, Ramazanda  dolup dolup taşar ve etrafında geniş bir mezarlık vardır. Eyüp Sultana duyulan saygı ve yakınında olmak içindir.
  İslam mimarisini yönlendiren, şekillendiren, temellerini oluşturan yapılar bir Şam Emeviye, Kubbet-üs Sahra, Mescid-i Aksa ( En uzak Mescid ), Mescid-i Haram ( Mekke'de)
Şam Emeviye Camii : Önceden burada Süleyman tapınağı vardı. Bulunduğu yerde MÖ.I.yy ait Jupiter adına yaptırılmış bir Roma tapınağı yer almakta idi. Bu tapıank 4.yy sonlarına doğru Hristiyanlar tarafından güney duvarına yakın ve Vaftizci Yahya adına inşa ettirilmiş bir bazilikaya dönüştürülmüştür. Bazilika : Hristiyan mimarisinda kilise plan şeması. 
  Hristiyan kiliselerinde uygulanan farklı plan şemaları var. İçlerinde en yaygını bazilikal plan şemasıdır. Dikdörtgen bir mekan formu içinde mekanın sütun ve kemer dizileri ile birbirlerine paralel bir şekilde ayrılır. Derinlemesinde yetişen dikdörtgen mekandır.
  Kare-Sütun apsise dik konumlanır. Apsise dik nefler oluşturucak şekilde bölümlere ayrılır. Orta nef daha geniş ve yüksek ibadet burada olduğu için Orta Nefi destekleyen yan Nefler vardır. Apsis, Mihrabın karşılığıdır. Kudüsü gösterir. Kiliselerin gerisinde Narteks denilen yanlamasına gelişen dikdörtgen yapı. İbadet hazırlık yeridir. Doğrudan ibadet yerine girmek yerine burada hazırlık yapılır.
  Bizans kliselerinin  kalıntıları üzerine Şam Emeviye Camii inşa ediliyor. Hristiyan kilise plan formunun etkisi oluyor. Mekan sütun ve kemer dizileri ile ayrılmış. Apsisin karşılığı olucak. Genellikle bütün önemli yapıların daha öncesinde bir tapınağın bulunduğu noktaya inşa edilmiştir. Bir süre sonra bu noktadan dolayı manevi havası artıyor. İnsanlar kutsuyor. Ordaki insanlar o lokasyonun barındırdığı bu kutsiyet değişmeden devam ediyor. Yönetimler gitse bile.
  Yapının üç nefi romalılarda kalma duvara paraleldir. 705-15 yılları arasında Halife Velid döneminde yıkılan bu kilisenin yerine hem Medine mimarisinin ( Mescid-i Nebevi ) hem de kilisenin planına ve nef düzenine uygun olarak Emeviye Camii inşa edilmiştir. 131*38 metre ölçülerindeki dik planlı yapının önünde üç tarafı revaklarla çevrili avlu bulunur. Yapının toplam üç minaresi vardır. Bu minarelerden biri Güneydoğu köşede yer alır ve 11.yy da inşa edilmiştir Diğer Güneybatı köşede yer alan 15.yy inşa edilmiş Kayıtbay Minaresidir. Kuzey duvarının ortasında yer alan El Arus minaresi ise 11.yy eklenmiş olan üst kısmı dışında Camiinin yapıldığı döneme ait Kübik ile doğuda ve batıda örnek alınmıştır. 
  Camiinin içi Kıble duvarına paralel korint başlıklı mermer sütunlara dayanan iki sıra kemer ile üç sahına ayrılır. Bu iki sıra kemerin üzerinde sütuncelere dayalı ikinci kemer dizileri yükselir. Doğudan batıya uzanan sahın düzenini kuzeyden güneye uzanan geniş bir orta sahın boydan boya kesmektedir. Dikine sahınla paralel orta sahının kesiştiği yerde yüksek bir kubbe bulunur. Kubbe dört sütuna dayanan dört kemer üzerine oturmaktadır. 
  Camiinin avlusunda Kubbetü'l Hazne denilen bir yapı bulunur. Bu yapı Korint başlıklı sekiz sütuna oturtulmuş sekizgen planlı olup 9,95 metre yüksekliğindedir. Küçük bir kubbe ile örtülmüş olup yapının Halife el Velid tarafından inşa ettirildiği düşünülür. Camii taş ve tuğlanın bir arada kullanıldığı almaşık duvar tekniği ile inşa edilmiştir. 983 yılında Camii ziyaret eden Mukaddesi, duvarları ve kubbeyi süsleyen yaldızlı zemin üzerinde yeşil ve kahverengi mozaiklerden söz eder. Bu çok renkli mozaiklerin bir bahçe kadar güzel olduğunu söyleyen İbn Cubeyir de bu sözleriyle Mukaddiseyeyi doğrulamaktadır. Bu mozaiklerin bizans ülkesinden getirilen malzeme ve sanatçılarla yapıldığı sanılmaktadır. Depremler ve yangınlar nedeni ile bu mozaiklerin bir kısmı tahrip olmuş bir kısmıda yüzyıllarca sıva altında saklı kalmıştır. 1927 yılında bu mozaiklerden meydan çıkarılan bazı kısımlar batı revakının kemer köşeleri ile içlerinde yer almaktadır. Kemer içindekiler küçük kompozisyon gibi olup, sapları ve yaprakları, bereket boynuzu ve vazolarda kıvrımlı çizen akantus motifini tekrarlamaktadır. Göklere yükselen ağaçları, çoşkun akan suları, çeşitli hayal ürünü yapıları birlikte tasvir eden mozaikler ise kemer köşelerinde yer alır ve o dönem için bir Camii bezemesinde görülen tek manzara örnekleridir. Bu mozaiklerde manzara Bizans mozaiklerinde olduğu gibi figürlere çerçeve oluşturmaz tersine süslemede başlıca rolü üstlenir. Doğanın bu üslupta tasviri bizi daha çok Hellenistik döneme götürmektedir. Şam Emeviye Camii mozaiklerinde ayrıntılarda bir gerçekcilik söz konusudur. Kompozisyonlada doğa ile mimari biçimde bir uyum yoktur. Bazen manzara bazende mimar ön plana çıkar. Tek bir kompozisyon bütünlüğünde aynı kaliteye sahip fakat ayrı ayrı ögeler  olarak  ele almışlardır ancak perspektif özelliklerinden dolayı yapılar bir yüzey üzerinde yer almış büyük bir payoda gibi yükselmektedir. Burada bir üslup özelliği söz konusudur. Derinliğin gerçekçi tarzda tespiti yerini gerçeğin süslemeci bırakmıştır. Mozaiklerin üstünde ve altında birbirine paralel geniş şeritler oluşturan sekiz yapraklı rozetler asur sanatından gelmektedir. Görüldüğü üzere Emevi mimarisi kuruluş döneminde olan her sanat gibi devşirmeci bir üslup ifadesine sahiptir. Camiinin mozaikleri gerek teknik gerekse temel bakımından hellenistik özellikler gösterir. Camii de Vaftizci Yahyanın mezarı bulunmaktadır.

Kubbet-üs Sahra :
  Suriye Emevileri zamanında yapılmışlar yapılardan biri de Ömer Camii olarak da adlandırılan Kubbet-üs Sahradır. Halife Abdülmelik tarafından 691 yılında kudüste yaptırılan bu yapı kutsal kayanın bulunduğu yerde inşa edilmiştir. Hz. İbrahim'in oğlu İsmail'i kurban etmek için bu taşı seçtiği ve Hz. Muhammed göğe yükselirken ayağını son olarak bu taşa bastığı rivayet edilmektedir. ( Bu taş Hacer-i Muallak Taşı )
  Yapı bir takım islami inançlarla ilişkilendirildiğinden islami kutsallık vardır.
  Ömer Camii diye adlandırma yanlıştır aslında. Ayrıca Camii olup olmadığı da tartışılır. İçinde mihrap varsa da bu camii olması için yeterli olup olmadığı tartışılır.
  Bu camii Kudüs'te Harem'üş-Şerif tepesinde yer alır ve aynı tepede Mescid-i Aksa yer alır.
  Plan Şeması : Kubbet-üs Sahra, dışardan 8gen içeriden merkezi dairesel planlı bir yapıdadır ve 2 gabriden oluşur. Camiinin plan şeması rotonda şeklindedir. Hristiyan kiliselerini anımsatır. Suriye mimarisinde islamiyetten önce de bu şekilde 8 gen plan şemalı yapıların inşa edildiği bilinmektedir.
  Neden Ömer Camii denmesi tartışmalı ? İslam Camii mimarisinde daha çok geniş yapıda ve iç mekan bütünlüğü korunmuş yapılar görünmektedir.
  Fakat Kubbet-üs Sahranın yapısı İslam geleneklerini yapısını karşılamıyor. Peki neden bu yapı inşa edildi ? Belki Hristiyan yapılardan etkilenmiş olabilir.
  Ama ortada islamiyete göre kutsal bir taş ortada yer alıyor ve taşı görmek için çok ziyaretçi geliyor. Gelen ziyaretçiler bu yapı sayesinde taşı her açıdan görebilecek şekilde tavaf etmeleri imkanı sağlanmış.
  Camiinin bir galerisine 4 kapıdan girilir. Bu galeri, içteki ikinci bir galeriyi kuşatmaktadır. Kubbeyi taşıyan 2 katlı kasnak dan içteki gelerinin destek sistemini oluşturan 4 ayak ve 12 sütunun taşıdığı 16 kemere oturmaktadır. 4 ayağın her biri galerideki ayakların ortasına denk düşecek şekilde konumlanmıştır. Aslında bir ziyaretgah olan bu yapı mihrabı olduğu için aynı zamanda bir camii olarak da kabul edilmiştir. 
  Yeşil mermerden ve kırmızı somakiden yapılmış olan sütunların kenger yapraklı ve yaldızlı başlıkları vardır. ( Somaki bir taş türüdür. Hem batı hemm Türk-İslam mimarisinde yapının çeşitli yerlerinde bu taş kullanılır. Somaki, arapçadır.)
  Yapının en görkemli bezemeleri, kubbe kasnağını, kubbeyi ve kemerler arasında oluşan üçgen yüzeyleri süsleyen altın zeminli sarı ve yeşil mozaiklerdir.
  Yapının dış cepheleri, mermer levhalarla ve mineli fayans mozaiklerle kaplıdır. 8 cephenin her birinde renkli vitraylarla süslü pencereler yer alır.
  Yapı, merkezi planla olduğu gibi galeri bakımından da Suriye kiliselerinin etkilerini yansıtır.
  Kubbet-üs Sahra, 1187 yılından Selahattin Eyyübi ve 1520 yılında Kanuni döneminde esaslı onarımlar geçirmiştir. Tekniği, temaları ve diğer özellikleriyle Kubbet-üs Sahranın bezemeleri tamamen Helenistik bir ifadeye sahiptir. Bu bezemelerde yer alan bitkisel motifler, özellikle Hristiyan bazilikalarında olduğu kadar Pagan mabetlerinin bezeme dağarcığında bulunan kenger yaprağı ve asma gibi iki bitkidir.
  Kenger yaprağının üzüm salkımları veya nar, elma gibi başka meyvelerle birlikte tasviri nadir görülen bir durum değildir. Ancak, simetrik motifler ve dalgalı kurdeleler mozaik sanatında Sasani etkisini de ortaya koymaktadır.
  Kubbenin kasnağı dışarıdan çinilerle kaplanmıştır. Duvarlar ise zeminden 1 metre yüksekliğe kadar mermer levhalarla kaplıdır. Bu seviyenin üzerinde yine çiniler kullanılmıştır. Mermer levhalardan bazıları Halife Abdülmelik dönemine aittir, fakat çoğu sonra ki tamirlerde yenilenmiştir. Yapının özgün halinden bugüne ulaşan en eski bezemeler üst kısımdaki kufi yazılar, geometrik ve çiçekli motiflerin oluşturduğu arabesk tarzda süslemelerdir.
  Yapının üst kısmındaki yazı kuşağı etrafındaki süslemeleri ve renkli taşlarıyla uzaktan mozaik izlenimi yaratır. Burada Suretü'l Esra'nın yazılı olduğu görülmektedir.
  Sekizgenin en üst kısmındaki geniş bordur de Kur'an'dan sürelerin yer aldığı kitabelere ayrılmıştır.
  Kanuni 8gen gövde ile yuvarlak kubbe kasnağı arasındaki düz tavanın etrafında balkon görevi gören kısmı tamir ettirmiştir ve bu onarım Mimar Sinan tarafından geçekleşmiştir.
Mescid-i Aksa :
  Emevi saltanatı sırasında yapılan önemli camiilerden biri de budur. Mescid-i Aksa Kudüs'te Harem'üş-Şerif tepesinde Bizans imparatoru Justinyen dönemine ait Meryem bazilikasının yerinde Halife Abdülmelik veye Halife Velid tarafından yaptırılmıştır.
  Camii, iki deprem nedeniyle yıkılmış, haçlıların müdahalelerine maruz kalmış ve Selahattin Eyyübi tarafından 1187 yılında onartılmıştır.
  Camiinin orta bölümünün ilk plan düzenini koruduğu kabul edilmektedir. Cami, kıble duvarına dik, geniş bir orta sahın ve daha dar iki yan sahından oluşmaktadır.
  Kıble duvarı boyunca uzanan paralel bir sahın, tam mihrabın önünde geniş orta sahını kesmekte ve burada oluşan kare bölüm bir kubbeyle örtülmektedir. Bu plan şeması bazilikal planlı kiliseleri hatırlatmaktadır. Ancak, daha sonraki dönemlerde sağ ve sol tarafa altışar sahının eklenmesiyle camii genişletirlmiştir.
  Bu yapının Süleyman mabedinin üzerine konumlandığı düşünülüyor. Ama aslında altında Meryem bazilikası var. Kur'an da geçen Mescid-ül Aksa'nın aslında Süleyman mabedi olduğu düşünülüyor.
  Kubbe, mihrap önünde yer aldığından mihrap önü kubbesidir. Bu tür kubbeler İslami mimaride çok eski geleneklerdir.
  Orta nef daha yüksektedir. Orta nefin ve uç kısmında da kubbe yer almaktadır.
Emeviler de Saraylar :  Bu saraylar hem dinsel-toplumsal hem de mimari açıdan önemli.
  Emevi hanedanın egemenliği olan yerlerde pek çok saray görülmektedir.
  İslamiyetin gösterişten uzaklığı ile sarayların zıt anlayışta oluşu dikkat çeker.
  Saraylarda dini yapılardan farklı olarak figüratif süslemelerle karşılaşılır.
Meşatta Sarayı :
  Ürdün nehrinin doğusunda, Şam'a yaklaşık 200 km mesafede bulunan bir saray yapısıdır.
  Saray kompleksi, son derece özenli taş işçiliğiyle yapılmış duvarlarla çevrilidir. Köşelerde yarım yuvarlak kuleler ve güney kenarında ise büyük bir giriş kapısı yer alır.
  Kare planlı yapı, içeride güneyden kuzeye eşit ölçülerle 3 bölüme ayrılmıştır.
  Emevi saraylarının en önemlisi olan yapının inşa tarihi çeşitli  tartışmalara yol açmış ve bilim adamları, Meşatta sarayının İslam öncesi döneme ait olduğunu düşünmüşlerse de sarayda namaz kılmak için düzenlenmiş mihraplı bir salonun  bulunuşu Meşatta'yı Emevi halifelerinden 2. Velid'in tamamlanmamış eseri olarak tespite imkan vermektedir.
  Güney cephe ortasındaki kapıdan girilince sağında ve solunda uzunca birer oda bulunan 17,4o metre derinliğinde 9,23 metre genişliğinde bir giriş dehlizinden geçilerek geniş bir salona ulaşılır. Bu salon bir kapı ile ortadaki avluya açılır.
  Avlunun sonunda ikinci bina kütlesi yer almaktadır. Bu yapının ortasında, planı son derece dikkate değer bir tören salonu vardır.
  Yapının ön yüzünde ortadaki büyük avluya açılan 3 kemerli kapı, arkasındaki 3 nefe geçişi sağlar.
  Kare şeklindeki bir salonla sonuçlanan orta nef; sağ, sol ve arka cephede yarım daire formlu 3 apsidle genişletilmiştir. Roma hamamlarına yabancı olmayan bu 3 dilimli salon tipine Bizans dünyasının çeşitli kentlerinde, kuzey Afrika'da ve Mısır'da rastlandığı gibi Suriye'de de rastlanır. Ama bu plan özellikle Mısır'da, burada olduğu gibi 3 nefli bazilika ile birleşmiştir. Bu durum, Meşatta sarayının plan tasarımında Mısırlı mimarların çalışmış olduğu kanısı uyandırır.
  Büyük bir kısmı Berlin'de Pergamon müzesinde bulunan oyma, tezyina ( süsleme ) girişteki iki kule ve ön cephe üzerinde toplanmış olup İslam sanatının ilk döneminde süsleme sanatlarının gelişimini inceleyebilmek bakımından önemli bir hareket noktasıdır.
  Yanyana konmuş üçgenleri bu oyma tekniğindeki süsler, sarayın ön duvarlarında 40 m'lik şerit halinde uzanmaktadır.
  Üçgenlerin ortasındaki 6 yapraklı kabartma güllerin etrafında genellikle üzüm salkımları, asma yaprakları ve asma dallarının birbirini daireler halinde takip edişinden oluşan bir kompozisyon gelişmektedir.
  Meşatta'daki alçak kabartmaların önemini artıran unsur, bu kabartmalarda canlı varlıkların oynadığı roldür. Arslanlar ve grifonlar karşı karşıya durmaktadır. Kuşlar, yapraklı asma dallarına konmuşlardır. Bu kabartmada pagan sanatının kentavros ve sfenks gibi insan benzeri olağanüstü yaratıklar da görülür. Unsurların çoğu Helenistik sanatın motif dağarcığına aittir. Üçgen ve gül motiflerinin her ikiside Sasani kökenlidir. Üçgenlerin içinde, merkezi bir madalyonun ortasına işlenmiş zengin çiçek motiflerine Meşatta'dan önce hiçbir yerde rastlanmamaktadır. Esas unsur üçgeni bezeyen kıvrım dallarıdır. Hayvan bezemelerine ise Orta Asya'dan gelmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

3 yorum: